Halâskâr Gazi'ye dinci ihanetin ilk oyunu

Anlatacağım olayı her okuduğumda, "Halâskâr Gazi’nin milleti bu mu?" diye sorarım kendi kendime. Evet, bir millet, bir halk, iki ay önce analarını, avratlarını, kızlarını, kızanlarını işgalci paryaların tasallutundan kurtarmış bir çilekeş adama, böyle bir ihaneti, böyle bir nankörlüğü nasıl reva görür

 

Evet, yaratıcı ruh, iltifatlar, takdirler ve madalyalar için yaşamaz. İltifat ve madalyalar onun gayret ve şevkini arttırabilir ama son tahlilde amaç, yaratıcı ruhun tarihe bırakacağı eser olduğundan yaratıcı ruh, tüm nankörlüklere rağmen yürümeye ve üretmeye devam eder. Belki kaşları çatık, tebessümü eksik olur ama yola devam eder. Yaratıcı ruh için ilke şudur: “Gönül kalsın, yol kalmasın!” (Kuşadalı İbrahim Halvetî)

 

Halâskâr Gazi de bütün ihanetlere ve nankörlüklere rağmen yoluna devam etmiş, tarihin ve Tanrı’nın ona yüklediği görevi yerine getirmiştir. Ve ona nankörlük eden halk da belasını bulmaya başlamıştır. Belasının tamamını bulacak ve başını duvarlara çarparak perişan olacaktır. Çünkü tarihin diyalektiği sabırlıdır ama ilkelerini çiğneyenleri affedici değildir. 

 

Mustafa Kemal’in hayatı hep nankörlüklere maruz kalmakla doludur. Bir milletin kurtuluşunun namı diğeri olan Büyük Taarruz’un arkasından toplanan TBMM’de onun tekrar milletvekili seçilmemesi için önerge veren onursuzları düşünelim. İş bittikten sonra işi bitireni kenara itip öne çıkmak, insanoğlunun tarihe bıraktığı alçaklıkların en namertlerinden biridir.

 

İzmir’e girişinde, Yunan paryalarının tasallutuna uğramış kadınların, kendilerini kurtaran ‘mukaddes adam’a nasıl bir sevgi ve bağlılık gösterdiklerini geçen yazıda anlatmıştım. O tabloların üstünden daha üç ay gibi bir zaman geçmeden, 2 Aralık 1922 günü, aynı ‘mukaddes adam’ı  vatandaşlıktan düşürüp kurtardığı ülkenin sınırları dışına atmak için bir komplo kurulduğunu görüyoruz.  Meclis’e verilen bir kanun teklifiyle, Anadolu toprakları içinde doğup büyümeyen, şu anda da ülkede malı mülkü olmayanların milletvekili seçilmeleri önlenmek isteniyordu. Hedef belliydi : Atatürk’ü vatandaşlıktan düşürüp yeni seçimde TBMM’ye  girmesini önlemek. Tarihin en ibret verici, en namussuz tertiplerinden biri olan ve başını Dürrîzade torunu hainlerin çektiği oyunun serüveni şöyle:

 

ALÇAKLIĞIN BÖYLESİ…

 

“Mustafa Kemal’in büyük hamlelerine karşı daima muhalefet eden ikinci grup, yine coşmuştu. Mustafa Kemal’in şahsiyetini çürütmek maksadıyla kürsüye gelen Erzurum Mebusu Hüseyin Avni, Atatürk’ü hedef tutarak: ‘Bu memlekette dikili bir ağacı olmayanların aramızda işi yoktur’ diye bağırmıştı. Atatürk, Hüseyin Avni’ye Meclis kürsüsünden şu cevabı verdi:

 

“İmparatorluğun dört bucağını yangınlar sardığı zaman, devlet beni bu ateşleri söndürmek için durmadan her tarafa gönderdi. Ne yapayım ki, bu müddet içinde ne evlenebildim, ne çocuğum oldu, ne evim ve ne de önünde dikili bir ağacım!”

 

Muhalifler, Atatürk’ü mebusluktan çıkarmak hevesine düşmüşlerdi. Bir yerde altı ay oturmayan ve memleketi düşman işgalinde olan Türkleri mebus yaptırmamak için kanun teklifi verdiler. Atatürk’ün bu teklife cevabı şuydu:

 

“Doğum yerim, maalesef bugünkü sınırların haricinde kalmış bulunuyor. Her hangi bir seçim bölgesinde beş yıl devamlı oturmuş değilim. Onun sebebi, bu vatana yaptığım hizmetlerdir. Eğer bir yerde beş yıl oturma şartına uymuş olsaydım, düşmana karşı verdiğim mücadeleleri vermemem gerekirdi. Hiçbir yerde beş yıl oturamayacak kadar mesai sarfetmiş bulunuyorum. Ben zannediyordum ki, bu hizmetlerimden dolayı milletimin muhabbet ve tevecühüne mazhar olmuşum. Belki bütün İslam âleminin teveccühüne mazharım. Bütün bu hizmetlerime karşılık, vatandaşlık hukukundan düşürülmeye maruz kalacağımı asla hatırıma getirmezdim. Sanıyorum, yabancı düşmanlar bana suikast etmek sûretiyle beni memleketimin hizmetinden uzaklaştırmaya çalışacaklardır. Fakat asla hatırımdan geçmezdi ki, bu yüce Meclis’te velevki iki üç kişi olsun, aynı zihniyeti taşısın. Benim vatandaşlıktan düşürülmem için takrir veren bu efendilere bu hakkı kim vermiştir? Bunu bütün millete soruyorum ve cevap istiyorum.” (Enver Behnan Şapolyo,  Mustafa Kemal Paşa ve Millî Mücadele’nin İç Âlemi, 154-156; Atatürk’ün Bütün Eserleri, 14/160-163)

 

Gazi’nin bu konuşması üzerine, ülke ayağa kalktı; namussuz takrir geri çekildi. Ve hıyanetin bu ilk perdesi böylece kapandı. Ama hıyanet vazgeçmedi, uyumadı. Daha sonra neleri nasıl yaptı? Bu köşeyi takip edenler, bu sorunun cevabı olacak yazılarımı elbette okumuşlardır. Ve okuyacaklardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar