Makul şüphenin ta kendisi!

İktidarın yeni güvenlik paketi çerçevesinde “makul şüphe” kavramını tartışıp duruyoruz. “Kime göre, neye göre makul? Buna kim karar verecek?” diye soruyoruz.

Öte yandan şunu çok net biliyoruz: Türkiye’de bugün kavramların, hatta yasaların ve hatta Anayasa’nın tek ölçüsü “GÜÇ”.

Erdoğan’ın gece yarısı AKP Genel Merkezi’ne baskın verip teftişe kalkışması makul sayılabilir mi? Ya da kendi atadığı Başbakan’ı kenara itip dış politikada tek başına karar vermesi nasıl izah edilebilir?

Yasa / demokrasi / parlamenter rejim.. O durakları çoktan geçtik. Yürütme Erdoğan’ın ellerinde.. Yasama aynı şekilde.. Yargıya gelince.. 17 Aralık soruşturması hakkında verilen takipsizlik kararı, bunun yanıtını da net biçimde veriyor.

***

17 Aralık soruşturmasını.. Yani dört bakanın ve yakınlarının yaptıklarını, nelerle suçlandıklarını biliyorsunuz. Peki, buna dair soruşturmaya, HANGİ GEREKÇELERLE TAKİPSİZLİK KARARI verildiğini biliyor musunuz?

Gelin, birkaç başlık paylaşalım. Erdoğan Türkiyesi’nde işlerin nasıl yürüdüğünü görelim.

·     “Yapılan soruşturmada kendilerine birtakım menfaat temin edilen kamu görevlilerinin, görevlerinin gereği bir işi yapmaları veya yapmamaları karşılığında bir menfaat temin edilmesine ilişkin bir anlaşma yaptıklarına dair kanıt elde edilemediğinden; yaptıkları hukuka aykırı olmayan işler karşılığında ve hatta bir işin karşılığı olduğuna dair kanıt bulunmadığı halde, iyi ilişkileri devam ettirme karşılığında sağlanan menfaati hukukî olarak nitelendirmek gereklidir.”

Yani, savcı diyor ki; suçlanan bakanlar ve çocuklarının “menfaat karşılığı bir anlaşma yaptıklarına dair kanıt” bulunamamış. Haklı! Hani şöyle Noter tasdikli bir kontrat.. O da olmadı, altında tarafların imzası bulunan bir sözleşmi var mı ortada? Yok. Öyleyse.. “Sağlanan menfaat İYİ İLİŞKİLERİ DEVAM ETTİRME KARŞILIĞI” sayılmalı. Bu da HUKUKİ olarak nitelendirilmeli. Peki canım!

·     “Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış'ın, Reza Zarrab tarafından otel işletmesi için alınması düşünülen kredinin temini konusundaki yardımı, gazetede çıkacak haberlerin engellenmesi ve yurt dışına çıkış için alınacak vizelerde kolaylık sağlanması konularında rüşvet verildiği iddia edilmiş ise de; sayılan iş ve işlemlerin hiçbirinin Avrupa Birliği Bakanı'nın görev alanı ile ilgili olmadığı, bu nedenle rüşvet suçunun unsurlarının oluşmayacağı, bu suçla ilgili takibat yapılması imkânının bulunmadığı anlaşılmıştır.”

Burası da net herhalde! Takipsizlik kararı metninde deniyor ki; “Zarrab için yapıldığı iddia edilen işlemler Egemen Bağış’ın bakanlığının ilgi ve sorumluluk alanına girmiyor. Bu yüzden rüşvetten söz edemezsiniz..” Peki, hadi Egemen Bağış’ı örnek olarak vermeyelim, herhangi bir bakan bir başka bakandan “şunları yapıver” diye ricacı olamaz mı? Acaba biz gazetecilerin / vatandaşların alnında SALAK diye mi yazıyor? Gerekçenizi okuyunca “AAA, SAHİDEN YA!” diyeceğimizi mi bekliyorsunuz?

·     “Soruşturma süresince, kolluk organlarının suç olarak nitelendirdiği pek çok durumla karşılaşılmış olmasına rağmen sürece müdahale edilmemiş olması ve suçun işlenmesinin önlenmemiş olması da dikkat çekicidir.

Örneğin 30 Ağustos 2013 tarihinde Zafer Çağlayan'a gönderildiği ileri sürülen ve rüşvet olarak nitelendirilen paraya hiç müdahale edilmediği gibi Atatürk Havalimanı sonrasında takip dahi yapılmamış olması, Ekim 2013'te Muammer Güler'e gönderildiği ileri sürülen ve rüşvet olarak nitelendirilen paraya müdahale edilmemiş olması da dikkat çekicidir.”

Öteki gerekçeleri anladım da.. Bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Savcılık ne diyor bize? “SUÇA VAKTİNDE MÜDAHALE ETMEDİNİZ.. MADEM ÖYLE İŞTE BÖYLE..” mi? “Suçun kaynağına gidip delil toplayabilmek için” böyle yöntemlere başvurulduğundan habersiz mi? Yoksa “müdahale etmediğinize göre siz de eylemin suç olduğunu kanıtlayamamışsınız” mı demek istiyor?

***

Savcılık, eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlunun evindeki kasaları, milyon milyon dolarların kaydının tutulduğu defterleri nasıl açıklıyor, çözemedim. Ya Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evindeki ayakkabı kutularında ele geçirilen paraları?

Buna dair tesbit ve karar da en az diğerleri kadar “etkileyici”. Süleyman Aslan, evinde bulunan NAKİT 4 BUÇUK MİLYON DOLAR için “memleketim Osmancık’da imam hatip okulu yaptıracaktım” demişti ya.. Savcı Ekrem Aydıner, buna içtenlikle inanmış.. İnanmış ama, bu amaçla bağış toplanmasının yöntemini beğenmemiş. O yüzden Süleyman Aslan'ın eylemini "Yardım Toplama Kanunu'na muhalefet" niteliğinde değerlendirip dosyasını ayırmış.

Hani bir deyiş vardır “minareyi çalan kılıfı hazırlarmış”. Geçti o devirler. Kılıfa falan gerek yok artık. Anayasa’ya, yasalara da..

Memlekette makul kalmamış.. Şüphe MAKUL olsa ne olur, olmasa ne olur!!!

Sen misin mizahı vurmaya kalkan!

17 / 25 Aralık soruşturmasına takipsizlik kararı verildi. Ancak Cumhuriyet çizeri sevgili Musa Kart, bu konuya dair karikatürü için yargılandı.  Hem Türkiye’de hem de dünyada büyük bir tepkiyle karşılanan davada. Musa neyse ki beraat etti. Ama “O DAVA” dünyada, ardında bıraktığı destek karikatürleriyle hatırlanacak. İşte onlardan biri..

Önceki ve Sonraki Yazılar