Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun!

23 NİSAN günleri mutlaka çocukluğuma dönerim. Köyümüzün ilkokulunda her 23 Nisan Bayramı’nda düzenlenen “müsamereler” hayatımın en renkli anılarıdır. Benim için bayramların en güzeli Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’dır.     Bu mutluluğu çevremdeki insanlarla da dünya çocuklarıyla da paylaşmayı öğrendim.     Çünkü Türkiye dışında, bir başka ülkede, “Çocuk Bayramı” veya benzeri yok.     Ne mutlu Türk ve Dünya çocuklarına!     Mustafa Kemal Atatürk’ün neden tartışmasız  “Büyük Önder” olmasının bir nedeni de buradan kaynaklanıyor. Ulusal bayramları anlamlı biçimde Türk toplumunun katmanlarına ayırması bile dehasının ve insancıl yapısının yüceliğini ortaya çıkarıyor.     Egemenliğin kayıtsız koşulsuz millete verilmesi, henüz çocuk yaşta, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesinin özümsenmesidir. Böylece insan sevgisini öne çıkaran bir toplumun ulusal bilince ulaşması sağlanabilir. Çocuklar büyür, sıra gençlerin bayramına gelir.19 Mayıs 1919 sabahı istiladan kurtuluşun “İlk Adımı” atılmıştı. Bu anlamlı gün de “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak ilan edilmiştir. Böyle yetişen gençlerin hilafet ve saltanata ihtiyacı kalır mı?        30 Ağustos Zafer Bayramı’nın da üstün bir milli anlamı vardır. 26 Ağustos şafağında harekete geçen Türk askerinin 30 Ağustos günü kazandığı Büyük Meydan Savaşı Peygamber Ocağı sayılan Türk Ordusuna “Zaferi kazananların bayramı” olarak armağan edilmiştir.     Ve bir de Cumhuriyet Bayramı var. Tüm dünyada dillere destan bir kutlu gündür. 29 Ekim 1923 günü ilan edilen Cumhuriyet’e, bir günde varılmamıştı. Mustafa Kemal’in bu konudaki düşünceleri çok önceden vardı. Arkadaşlarının anılarında bu kanıtlanıyor. Ama en somutu, Mazhar Müfit Kansu’ya Erzurum Kongresi öncesi, “Bundan sonra ne olacağını yaz bakalım Mazhar” dedikten sonra söyledikleridir. Hatta “Cumhuriyet kurulacak” dediğinde, Mazhar Müfit’in, “Aman Paşam” diye ayaklanması da anlamlıdır. Yani, “Bu kadar hayalperest olmayın Paşam” diyecek, ama saygısı nedeniyle söyleyemiyor!     İşte bu “Cumhuriyet Bayramı” da ulusal bayramların zirvesini teşkil eder. Bugün, “Ulusal Egemenlik” gününü “Çocuk Bayramı” olarak kutluyoruz. Ama milli bayramların tümünün Türkiye Cumhuriyeti’nde oluşan milli bilincin birer kanıtı olduğunu hatırlayacağız.     Geçen gün değerli arkadaşım Emin Çölaşan da köşesinde değindi. Birkaç yıldan beri tam da “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” haftasına “Kutlu Doğum Haftası” diye bir kutlama koydular. Bu ülkede, Peygamberimizin doğumunu sevinçle kutlamayan bir Allah’ın kulu yoktur. Ama Türk ve Dünya çocuklarının bayramı yaşanırken, Kutlu Doğum Haftası’nı neden aynı tarihe kilitlediler? Bu, maksatlı bir din istismarı değilse nedir?     Neden her yıl aynı tarihe rastlıyor? Öyle ya, Ramazan ve Kurban Bayramları tarihleri sürekli dönüyor da Peygamberimizin Doğum Haftası niçin Miladi takvime uyduruldu? Bunun kavgasını yapmak için sormuyorum. Ama başta değerli Hocamız, Prof. Yaşar Nuri Öztürk ve dinimizi gösteriş ve şekilcilik olarak görmeyen bilge kişiler bu konuyu ele alıp gerçekleri açıklayabilirler. Yaşar Nuri Hocam bu ricamızı kırmaz inşallah!     Türk ve Dünya çocuklarının 23 Nisan Bayramı’nı bir kez daha yürekten kutluyorum!          TELEFONU KIRACAK KADAR NEDEN SİNİRLENDİ?     Mehmet Ali Birand, 28 Şubat döneminde Erol Özkasnak Paşa ile ilgili bir anısını anlatıyor.. Mehmet Tezkan’ın köşesinde okudum. Dönemin Genelkurmay Başkanı Karadayı Paşa’ya bir telgraf çekmiş, kendisine yapılan hakaret için özür beklemiş.      Ama Özkasnak açmış telefonu, “Sen kim oluyorsun da Genelkurmay Başkanına faks çekebiliyorsun?” diye azarlamış. Mehmet Ali elindeki telefonu duvara fırlatıp kırmış.     Düşündükçe aklıma bazı anılar geliyor. Özkasnak Paşa, “Basında en ünlü kalemler Öcalan ile görüşmek için sıraya girdiler, bu havanın değişmesi gerekir” diye basın mensuplarını terör olaylarının en çok yaşandığı bölgeye götürmüştü. Rahmetli Esen Ünür’le katılmıştık. Acaba Mehmet Ali, o dönemde Öcalan’dan randevu isteyenlerden biri olmasın! Bu andıç değil, sadece bir kuşku. Paşa bu yüzden kızmış olabilir. Veya TRT’ye programlar yaparken sahte faturalarla devletin milyonlarını götürdüğü ortaya çıkınca tepki çekmişti. Bu belgeleri rahmetli Uğur Mumcu ve Emin Çölaşan günlerce yazmışlardı. Sarı basın kartını da komisyonda bu yüzden iptal etmişti. Mehmet Ali telefonu cukkaladığı (!) Devlet parasıyla almış (!) olabilir mi? Birden aklıma geldi .          

Önceki ve Sonraki Yazılar