Faşizmin 'insan' malzemesi...

Tarihte faşistler hep beton kafalı kadrolar buldu. Bu bir vaka. Aslında tam olarak şöyle tarif edebiliriz: Tilki karakterli, sorunlu, zayıf bir kısım kadronun yönettiği takozlar topluluğudur faşistler. Malum, Türkiye’de her ikisinden de çok var. Lakin AKP, yine de kendi etrafında bir faşist kitle hareketi yaratamıyor...

Sıkıntı büyük... Saray, kendisi için ölebilecek, takozlardan müteşekkil, sorgulamayan, hatta kafası arkadan hafifçe basık ama kuvvetli bir takım öküzleri örgütlemek ve sahaya sürmek istiyor... Olmuyor...

Ahmet Hakan’ı indiriyorlar, misal.

Punduna uyduramıyorlar.

“Trafikte giderken arkadan çarpıp tartıştık” diye ifade veriyorlar. Kıvıran faşizm olmaz. Kıvırıyorlar.

“İcap ediyordu, indirdik ve buradan çıkacağız” der faşist. Bunlar gazete önlerine servislerle taşınan ve bir türlü faşistleşemeyen İslamo-lümpen takımıdır. Kimseyi korkutamazlar.

***

Nelere kaldılar... Sedat Peker isimli lümpen Rize’de bayrak mitingi yapıyor!
Şimdi ‘Reis’ falan diyorlar ama ‘Caz Sedat’ namıyla tanınır. Daha düne kadar bu iktidarın ‘Ergenekon’ temsilinde figürandı. Türkçü, bozkurtçu falan derken Saray amigosu oldu. ‘Amigo’ lafların kibarı tabii...

Bu unsurun hallerini hatırlayalım mı? Hatırlayalım... İzninizle, eskiden yazdığım bir yazıdan ve telefon dinlemelerinden alıntılarla...

***

Sedat Peker telefon kayıtlarında Küçük Onur adıyla bilinen şarkıcı çocuğa, "Ulan sahtekâr, dolandırıcı p... Ulan, 'Görev ver babacığım,' bu muydu lan, bu mudur?" diye bağırıyor, çocuk, "Ben ne yapayım babacığım. Ben tutuyorum, getiriyorum, beğenmiyorsunuz, gönderiyorsunuz" diye hâlâ 'babacığım' çekiyor. Ortada bir kadın alışverişi var. 'Düşük kalite' kadın gönderdiği için küfrü yemiş ama oralı değil, hâlâ soruyor: "Bir emriniz var mı babacığım?" Her gördüğüne 'baba' diyecek tıynete gelmiş çocuk. Peker, "Gözlerinden öpüyorum dolandırıcı köpek!" diyor çocuğa, hakikaten köpeğe davranır gibi...

Ufacık çocuğu televizyonlarda, öylece gözümüzün önünde büyüten ve mafyozların muhabbet tellalı haline getiren şu çarka baksanıza! İşte 'Televole dünyası' budur. Muhabbet pazarı...

Arada güvercinler haber uçuruyor. Selin adında bir hanım, Sedat Peker'e manken Ebru Destan'ın kendisiyle tanışmaya can attığını söylüyor telefon kayıtlarında: "Herkese sizi çok beğendiğini söyledi. 'En azından bir yüzünü görmek istiyorum' dedi bana." Mübarek yüzlü Sedat Peker de Türkçü tabii, "Bir nüfus kâğıdı çıkarır, üzerine Helga yazar, saçlarını falan benzetirse düşünebilirim Selin. O hanımefendi bu kadar ısrar ediyorsa, Türk kimliği ile gelmemeli tamam mı? Şaka yapıyorum biliyorsun değil mi?" diye müthiş bir komiklik yapıyor. Ama şöyle bir hafızamızı yokladığımızda, bir Rus kadının bir çiftlikte genital bölgeleri parçalanarak tecavüze uğradığını ve olayla ilgili Sedat Peker'den davacı olduğunu da hatırlıyoruz... Sahi sonunda ne olmuştu kadına? Ne olacak, Peker'in pek çok tanığı vardı, kadının ise sığınması mümkün olmayan bir guguk devleti...

Sedat Peker, pek çok 'sanatçı'nın menajerliğini ve 'ahbap'lığını yürüten Stelyo Pipis'i aramış, Bulgaristan'daki bir kumarhanenin açılışı için tanınmış isimler arıyor. Konuşma şu şekil: "Biz öyle büyük işlere girmeyelim reisim ya. Ucuz, bize kim yarayacaksa... Mehmet Ali'ye deriz, bize kıyak yapar. Emel Müftüoğlu bizim adamımız, ona deriz 5 bin dolara. İkisini göndeririz. Emel de zaten biliyorsunuz kumar manyağı." / "Kaşar." / "İkisi de kaşar bunların. Tam uyacak insanlar. 20-25 bin dolar verip iki götüreceğimize, 20 kâğıt verip iki kişi götüreceğiz."

Bunlar yakın arkadaş ha, yanlış anlama olmasın! Mehmet Ali Erbil'in ceketini falan tutar bu Stelyo Pipis. Tabii bir Rumun bir Türk ırkçısına 'Canım reisim' diye hitap etmesi ayrı bir konudur... Teneffüs meselesi. Kulak-burun-boğaz vakası. Hatırlarsınız, Pipis sünnet de olmuştu. Üroloji dünyası. Eski kaşar âlemi!..

Güler Kömürcü’yü hatırlayanınız var mı? Kayıtlardan anlaşıldığı üzere, Güler Hanım Sedat Peker'e alenen yazılıyordu. Peker de işten sıyırma maksadıyla 'Yavrukurt’ tatbikatındaymış gibi manevralar yapıyordu. Bu herkesin kendi mahrem hayatında yaşayabileceği bir vakadır. Hepimiz birilerine yazılmış ve terslenmiş, anlamazlıktan gelmiş, gelinmiş olabiliriz. Fakat konu bu değil.
Sedat Peker basında hakkında çıkan olumsuz haberler için, zamanın ‘köşe yazarı’ Güler Hanım'a "Tanıdığın tanımadığın bütün herkese bu konu geçtiğinde, Allah aşkına benim ilgim olmadığını söyler misin?" diyor. Kendisi için bir çeşit 'halkla ilişkiler' talep ediyor. Günlük bir gazetede, kamuoyunu yönlendirme ehliyeti verilen söz konusu hanım da, 'organize suç örgütü' isnadıyla hapiste bulunan Sedat Peker'le, 'Ben seni salonda çok sevdim', 'Seninle paylaşma dünyasına dalmak istiyorum' falan gibi hissi teferruatlara giriyor. İşte mesele burada. Bir çeşit kamu vazifesi olan insanların, organize suç dünyasıyla his alışverişinde işi ne?
Salon falan olmadı, beraberce ‘Ergenekon’dan yattılar sonra...

***

Şimdi... Neymiş?

Bayrak mitingiymiş!

Lümpenin bayrak tutanı...

Önceki ve Sonraki Yazılar