Pilotlarımızı nasıl kaybettiğimizi açıklayın!..

Zaten herkesin sezdiği ancak kendine itiraf etmekten çekindiği acı gerçek en sonunda açıklandı. Şu ana kadar “Kayıp” sayılan pilotlarımız Yüzbaşı Gökhan Ertan ve Teğmen Hasan Hüseyin Aksoy’un naaşlarına ulaşıldı. Böylelikle halen “Sağ olabilecekleri” ne ya da “Suriye’nin elinde esir olduklarına” dair spekülatif yaklaşımlar da son buldu.

Dolayısıyla şehitlerimize öncelikle Allah'tan rahmet, ailelerine, yakınlarına, TSK mensuplarına ve milletimize de başsağlığı dilerim. Tam bu noktada –Maalesef- söylemeye dilim varmıyor ama şehitlerimizin naaşları ve uçağın enkazı aynı zamanda olayın “Ne şekilde gerçekleştiği” ne dair birer “Delil”dir. İzler oradadır!

Umarım gerekli incelemeler yapılmadan yahut üstünkörü yapılarak alel acele cenazelerin defnedilmesi işlemi yapılmıyordur. (Milli Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz pilotlar için iki gün önceden “Cuma günü Malatya’da tören düzenlenecek” demişti. Oysa açıklamaya göre naaşlar daha 5 Temmuz’da yani dün çıkartıldı.) Bu “Milletten bir şeylerin gizlendiği” kanaatini güçlendirir ve yeni spekülasyonlar doğurur. Konunun şu an açıklığa ihtiyacı var. Samimi “Uyarım” budur. Yoksa çıkartanlara “Bravo” demek gerek o ayrı!
“Pilotlarımız nasıl öldüler?” sorusunun “Net” bir cevabı olmalıdır. Düne kadar “İki kask, dört postal bulundu”,  “Otomatik koltukla atlayıp sağ olma ihtimalleri var” denilirken bu defaki “Tören aceleciliği” niyedir? Umarım “Cenaze kaldırıyoruz” bahanesiyle bazı noktalar atlanmaz. Zannetmiyorum ama herhalde etraflı “Otopsi” olmadan gömülmezler.  Burada “Dini vecibeler” lafının arkasına sığınılmaz!


Şu ana kadarki açıklamalara dair sorulabilecekler şudur;

1)    “Kayıp iki pilotun naaşının denizin dibinde tespit edildiği” anlaşılmaktadır. (Yaklaşık 1300 metre) Bu derinlikte balıkadamlar tarafından teşhis edilemeyeceğine göre, Nautilus gemisinden önce sonarla sonra da hareketli kameralar tarafından tespit edilmiş olmalıdırlar? O halde uçağın genel durumu veya parçaları da kayıtlı olmalıdır.

2)    Naaşlar “Uçağın enkazında” denildiğine göre kokpitte mi sıkışıp kalmışlardır? İlk anda mı   yoksa sonradan boğularak mı ölmüşlerdir?

3)    Cesetler “Tek parça” halinde mi yoksa belli uzuvları kopuk bir şekilde midir?

4)    Vücutlarındaki yaralar ve kokpitteki hasarlar uçaksavar mermisiyle mi, roketle mi yoksa –benim bir “İhtimal” olarak iddia ettiğim üzere- lazerle mi açılmıştır?

5)    Bedenlerdeki –varsa- yanık izleri patlama neticesi mi yoksa lazer yanığı şeklinde midir? Uçağın veya parçaların genel durumunda başka hangi “İzler” mevcuttur? “Kavrulmuş kokpit” iddiasının aslı nedir?

6)    Bulundukları noktanın karasuları bakımından tam hukuki tanımı nedir?

Bu veriler olayı aydınlatacaktır. Tezlerimizi güçlendirecek veya zayıflatacak niteliktedir. Tıbbi ve teknik her “Ayrıntı” bize düşürülmenin biçimini, kullanılan silahın özelliğini verecektir. Bütün bunların içi “Doldurulmadan” olay anlaşılamaz.

Neye ve nasıl maruz kaldığımızı bilmek sanırım hakkımız!..

Not: Bu yazının yazıldığı esnada Genelkurmay Başkanlığı açıklaması geldi. Açıklamada  “Pilotlarımızın naaşları, 05 Temmuz 2012 tarihinde denizden çıkarılarak Malatya’ya intikal ettirilmiştir.” denilmektedir

Önceki ve Sonraki Yazılar