Finansta da 'yerli ve milli' anlayış dönemi

“Yerli ve milli” kavramını, İstanbul Yenikapı’da sivil toplum kuruluşlarının terörü protesto etmek için düzenledikleri ancak AKP’nin gövde gösterisine dönüşen mitingde duyduk. Cumhurbaşkanı, “550 yerli ve milli milletvekili” istedi. Sanki daha önceki milletvekilleri, Rusya’dan ithal edilmişti…
Cumhurbaşkanı, bu kavramı, dün İstanbul’da düzenlenen G20 toplantısında da kullandı. Bu kez hedefinde bankacılık sektörü vardı. Erdoğan, konuşmasında kamudaki, özel sektör kıskançlığının sona ermesi gerektiğini, bu konuda adımlar atıldığını belirtip sözü bankacılara getirerek şunları söyledi:
“Burada özel sektörde de özellikli olarak finans sektörünün kıskanç davranmaması gerekir. Zira özel sektörde sürekli olarak reel sektörün içerisindeki yatırımcıyı sıkıştırmakla bunun önünü aslında tıkıyor. Onların da bu ön tıkamayı bir kenara koyup altyapı yatırımları konusundaki asıl mesele, finansman sorunundan ziyade özel ülke için ‘yerli ve milli’ anlayışını teşvik etmesi lazım.”

Bu sözlerden bankalar artık kredi verirken özellikle altyapı finansmanı alanında işin yapılabilirliği, kredi isteyen kurumun bilançosunu incelemeyi yani alacağı riski bir yana bırakıp “bu iş yerli ve milli” diye mi bakacak sonucunu çıkardım. Ben mi yanılıyorum, ne dersiniz?
Örneğin AKP’nin arada sırada gündeme getirdiği Kanal İstanbul projesi için yatırımcı kredi için başvuruda bulunduğunda banka, herhangi bir bankanın kredi verirken dikkate aldığı kriterleri bir yana bırakıp, projenin yerli ve milli olup olmadığını değerlendirerek “Evet, bu proje Türkiye’yi uçurur, hadi kredi verelim mi” diyecek?

Finans merkezi mi gayrimenkul projesi mi?
Yaklaşım buysa, 2009 yılından beri süslenip püslenen İstanbul’un finans merkezi olma hayali de suya düşer. Zaten son araştırmalar, bu işin giderek zorlaştığını gösteriyor. Önceki gün Habertürk gazetesinden Seçkin Ürey’in yazdığı habere göre, İstanbul finans merkezi olma yolunda geriye düşmüş durumda. Zira her yıl mart ve eylülde açıklanan ve metropollerin finans oyuncuları tarafından finans merkezi olarak algılanma durumunu ortaya koyan ‘Küresel Finans Merkezi Endeksi’nin sonuçlarına göre, geçen mart ayında Kazablanka’ya geçilen İstanbul, eylülde üç basamak gerileyerek 44. sıradan 47’ye indi. İstanbul’u mart ayındaki endekste gerisinde yer alan Varşova, Dublin ve Çin’in Dalian şehri geçti.

İstanbul’un finans merkezi olma yolundaki algı, dünyada bu şekilde. Bir kentin finans merkezi olması için bizim yaptığımız gibi devasa inşaatlara, binalardan önce yasal düzenlemeler, vergi ve ticaret hukukunun yanı sıra genel hukuk sistemi, eğitim kalitesi, trafik, yabancılar için getirilen teşvikler önemli. Bir yandan dünya finans merkezi olmak için milyarlarca dolarlık inşaat projeleri başlatılacak ki henüz orada da ilerleme yok, bir yandan da bankalara ‘yerli ve milli davran’ diyeceğiz.
Bu yaklaşımla İstanbul Finans Merkezi projesi bir inşaat çalışmasının ötesine geçemez…

Önceki ve Sonraki Yazılar