Baskıya direnen patron




Son olarak Yılmaz Özdil de baskıya feda edildi. Bekir Coşkun’dan Emin Çölaşan’a, Uğur Dündar’dan Mustafa Mutlu ve Özdemir İnce’ye kadar, yüze yakın medya çalışanı…

Kıyımlar ne ilk, ne de son…

Yıl 1988…

Güneş Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeniyim. Gazetenin sahibi Mehmet Ali Yılmaz…

Türkiye’de bir referandum var. Tarih 25 Eylül 1988… Başbakan Turgut Özal, yerel seçimlerin tarihini öne almak istiyor. Mart 1989’da yapılacak seçimleri kasım ayına çekmek amacında…

Referandumdan bir gün önce… Yani 24 Eylül sabahı, Yazı İşleri Müdürümüz Orhan Duru – ışıklar içinde yatsın – elinde bir kağıt geldi…

''Ç.… ağabey bunu yazmış…''  dedi…

Yazıya baktım. İlk tepkim, ''Bu suç'' demek oldu.

Orhan ağabeyden yazıyı hukuk danışmanımız, Erdoğan Tuncer’e fakslamasını rica ettim.

Birkaç dakika sonra arayan Tuncer, "Sakın yazıyı yayınlamayın. Yazı İşleri Müdürü de ceza alır." diyordu.

Yazının sahibi Ç. A. idi ve yazısı özetle şöyleydi.

"Bugün referandum var…Beyaz evet, hayır kahverengi...Kimi akını b...na karıştırır, kimi karıştırmaz.."

Orhan ağabey konuşmuş olacak ki, Ç.A. beni aradı ve: "Bu yazı girecek çocuk… Senin için iyi olmaz" diye bağırmaya başladı... Hukuk Danışmanımız Tuncer’in söylediklerini anlatmaya çalıştım. Ç.A. iyice kızmıştı:

"Ben Başbakan'a söz verdim bu yazı girecek... Yoksa ..."

Daha fazla tartışmak istemedim ve ''Kime söz verdiysen gelsin yazıyı o yayınlasın. Ben burada olduğum sürece bu yazı girmeyecek." dedim.

Ç.A. " Sen bittin... Masanı topla" diye bağırırken, telefonu kapattım.

O gün Genel Koordinatörümüz Sencer Güneşsoy yurtdışındaydı. Kendisi ile konuyu görüşme imkanı bulamamıştım. Belki o, Ç.A.’yı ikna edebilirdi… Ç.A’nın Güneş’e gelmesinde Güneşsoy’un önemli rolü vardı ve çok eski arkadaştılar.

Neyse, referandumda Özal hezimete uğramıştı..

Pazartesi sabahı Genel Koordinatörümüz Sencer Güneşsoy, ben ve Mehmet Ali Yılmaz sohbet ederken, telefon çaldı. Arayan Başbakandı.

Konuşma başlayınca Yılmaz’ın sinirlendiğini gördük. Yanıtı kısaydı;

"Biri istedi diye, hiçbir arkadaşımın işine son vermem… Hem, gazeteyi gazeteciler yönetir."

Anladık ki, Özal, Yılmaz’dan beni kovmasını istiyordu. Ç.A. belli ki, Özal’a durumu aktarmış ve kovulmam gerektiğini anlatmıştı.

Biz de dikkat kesilmiştik. Özal hırsını alamayıp tehdit etmeyi sürdürünce yanıtını da almıştı:

"Siz Başbakansanız, ben de Mehmet Ali Yılmaz'ım. Çok başbakan gördüm... “

Bugün Mehmet Ali Yılmaz gibi gazete sahipleri yok.

Şimdinin medya patronları, iktidarın askeri adeta. Özellikle de Erdoğan istiyor diye gazetecilerin, köşe yazarlarının, medya yöneticilerinin kellesini hemen veriyorlar.

Biat eden iş adamları medya patronu oldukça, bu kıyım sürer gider…





Önceki ve Sonraki Yazılar