‘Emperyalizme sadece Ecevit kafa tuttu’

‘Emperyalizme sadece Ecevit kafa tuttu’

Yurt gazetesi yazarı Süleyman Karan, devletler savaşır, insanlar ölürken, sözde politika uzmanlarının ‘Kartlar yeniden karılıyor’ benzeri sözlerini, köşe yazarları ile ezberci akademisyenleri sert eleştirdi. Karan, Türkiye’nin emperyalizme sadece CHP döneminde ‘başkaldırıldığını’ yazdı.

Yurt gazetesi yazarı Süleyman Karan, “Türkiye Cumhuriyeti’nin emperyalizme tek başkaldırısı, CHP’nin iktidarında Kıbrıs’taki asimilasyona ve ABD destekli Yunan askeri cuntasına başkaldıran Ecevit’in döneminde oldu. Üstelik ABD’yi bırakıp da başka bir ülkenin kucağına da oturarak yapmadı Kıbrıs Harekatı’nı... Ve onun sayesinde Yunanlar da iğrenç Papadopulos faşist cuntasından kurtulmuş oldu” diye yazdı.

Karan’ın ‘Menfaatinin farkında olmak sonuçta bir akıl meselesidir!’ başlıklı bugünkü yazısında, şu görüşlere yer verdi:

“Her zaman iğrenmişimdir, devletler savaşır ve insanlar ölürken, sözde uluslararası politika uzmanlarının (yeni moda stratejist, önüne bir şu uzmanı, bu uzmanı diye bir şey ekleyen pek çok embesil), “Kartlar yeniden karılıyor”, “Türkiye Tükmen kartını oynamalı” benzeri insanlıktan uzak sözlerinden... Tabii öyle oturduğu yerden üfürmeyi pek seven, hayatında tek bir riske girmeden atıp tutan köşe yazarları, ukala ve ezberci akademisyenler... Bir diğer ezbere söz de “Devletler arasındaki ilişkiler menfaatler üzerine kuruludur” sakızıdır. Bir ölçüde öyledir, zira zaten özgürlükleri kısıtlayan, sömürüyü yasalaştıran bir devletse söz konusu olan, her şey menfaattir. Bunu kabullenen ‘devlet düşkünleri’ için bu normaldir de, insan haklarından, açlıktan, sömürüden dem vuran ve de ‘dünya beşten büyüktür’ söylemini dilinden düşürmeyenlerin bu sözü sarf etmesi riyakarlık değil midir?

Şöyle ki, Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan sonra Türk dünyasında ve bir ölçüde de islam dünyasında, bir bağımsızlık mücadelesi idolü olmuş, pek çok halk için özgürlük mücadelesinde bir manevi kutup yıldızı ve aynı zamanda destek beklenen bir güç olarak görülmüştü. Ne yazık ki, yeniden kurulan bir devletin öyle bir gücü yoktu, bu sebeple de bırakın çok uzaklardaki Yakutlar’ı, burnumuzun dibindeki Türkmenler’e bile destek verme olanağı pek olamadı. Batı Trakya’daki Türk ve Müslüman azınlık için bile hemen hemen hiçbir şey yapamadık. İstenilse bile yapılması güçtü, zira hikâye büyük olasılıkla ‘Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak’ şeklinde yazılırdı. Yoksa cumhuriyetin kurucu kadroları da bugünün siyasal islamcıları gibi atıp tutmayı becerebilirlerdi hem de çok daha etkili biçimde, ama yeni kurulan bir devletin komik duruma düşmesini istemediler büyük olasılıkla... O sebepledir ki, şimdi fes takan ve cezai ehliyeti olmayan şaklabanların Lozan için atıp tutmasına bakmayın hiç, bunlar eğer Lozan’a olsaydı, büyük olasılıkla Sevr’deki sınırlarımızı bile koruyamazlardı.

Peki ya sonrası? Sonrası; İkinci Dünya Savaşı günleri... Bir yanında SSCB, öte yanında Balkanlar’a dayanmış bir Nazi Almanyası’nın presinde, İsmet İnönü’nün mecburi diplomatik oyunlarıyla denge politikası güderek ülkeyi korumak dışında başka hangi perspektif olabilirdi ki!

‘Şu övdükleri Demokrat Parti!..’

Ya daha sonra? Sonrası malum bir dönem dışında hep merkez sağ iktidarlarla (o da nasıl bir merkez sağsa, din bezirganı ve ırkçı) tam br teslimiyet dönemi... Özellikle vurgulamak gerekir ki, sağ iktidarların tümünde NATO’nun ve ABD’nin oyuncağı olmuş, anti-komünizmle gözü dönmüş hükümetlerle, bölgesel prestiji sıfırlanmış bir ülke...

ABD’nin emriyle Kore Yarımadası’nda utanç verici bir sınır ötesi harekatla, ulusal onurun yerle bir oldu- ğu bir dönem... Şu yere göğe sığdıramadıkları Menderes var ya, işte onun sayesinde!..

‘Tek kafa tutabilen Ecevit oldu’

Türkiye Cumhuriyeti’nin emperyalizme tek başkaldırısı, CHP’nin iktidarında Kıbrıs’taki asimilasyona ve ABD destekli Yunan askeri cuntasına başkaldıran Ecevit’in döneminde oldu. Üstelik ABD’yi bı rakıp da başka bir ülkenin kucağına da oturarak yapmadı Kıbrıs Harekatı’nı... Ve onun sayesinde Yunanlar da iğrenç Papadopulos faşist cuntasından kurtulmuş oldu. Şimdi duyar gibiyim bazı ezbercilerin zırvalamalarını; “Kıbrıs işgal edildi, ırkçı bir harekattı” falan... Yok kardeşim, ben Kıbrıs’ın iki tarafını da görmüş biri olarak söyleyeyim, tabii ki büyük güçlerin pislikleri vardı ama EOKA-B denen faşist örgütün ve Ortodoks kilisesinin nasıl ırkçı olduğunu bir görseydiniz keşke, yıllar sonra bile böyleydi bu... Keşke barış içinde bir arada yaşamayı savunan AKEL ile CTP’nin gücü yetseydi de ırkçılar galebe çalmasaydı, ama öyle olmadı! Harekat olmasa katliam kaçınılmazdı.

‘90’ların saçmalıkları’

Ya daha daha sonra? Şimdi adı cumhurbaşkanlığı yardımcılığı için geçen ve bugünkü halimizin başta gelen sorumlularından biri olan Tansu Çiller zamanındaki skandallar dönemi!.. Beş para etmez kurmaylarıyla Türkmenistan ve Azerbaycan’da darbe girişimlerine kalkışıp rezil olmaklar... Güneydoğu’da Kürt sorununa ‘kulak kesen’ ordu içindeki orduyla çözüm aramalar, ABD’nin uşaklığında zirveyi zorlamalar...

‘Gazla diplomasi buraya kadar’

Ve son 14 yıl... 90’ların berbat mirasından sonra ABD imalatı İhvancı bir iktidar... Muhafazakar demokrat janjanlı bir takiyye klasiği... Büyük Ortadoğu Projesi için kullanışlı bir iktidar ve kısa süre içinde komşu ülkelerin dizaynı için ABD’nin taşeronu olmaya balıklama atlayan, beceriksiz kadrolarla Ortadoğu’dan pay kapacağını sanan bir postmodern Emevi klanı... Arap Baharı ile başlayan süreç- te ‘kendini BOP’un taşeronu’ ilan eden bu siyasetin yüzünden, bugün Türkiye, ABD merkezli bu kanlı projenin maşası olmanın bedelini ödüyor. Şu an İdlib’de Türk Silahlı Kuvvetleri sınırları savunmaktan çok bölgedeki pisliği temizlemekle görevli! Ve bunu yaparken dahi izole olmaya devam eden bir ülke konumundayız. Diplomasi yapmak ve strateji geliş- tirmek yerine ise sadece demeç kahramanlığıyla bu berbat durumu kamufle etmek dışında yapılan hiç bir şey yok... Davutoğlu’nun masalıyla başlayan bu süreç, artık bir kabus haline gelmiş durumda ve ne yazık ki bir zamanlar ‘monşerler’ diye eleştirilen diplomatları çok arar olduk.”