Külliye görmemiş gazeteci yazdı: ‘Mahalle demek hafif kalır’

Külliye görmemiş gazeteci yazdı: ‘Mahalle demek hafif kalır’

29 Ekim resepsiyonu için hayatında ilk kez külliyeye giden Habertürk yazarı Fatih Altaylı, buradaki izlenimlerini kaleme alırken, “Külliye dedikleri şey, basbayağı bir mahalle. Mahalle demek bile hafif kalır, neredeyse bir semt” diye yazdı.

Habertürk yazarı Fatih Altaylı, 29 Ekim kutlamalarının, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı ya da “Beştepe Külliyesi”ni hayatında ilk kez görmesine vesile olduğunu belirterek, “Külliye dedikleri şey basbayağı bir mahalle. Mahalle demek bile hafif kalır, neredeyse bir semt” değerlendirmesi yaptı.

‘Külliye görmemiş bir gazeteciden Külliye’de bir gece’ başlıklı yazı yazan Altaylı, özetle şunları aktardı:

“Güvenlik ve davetiye kontrolü derken kapıda bir 20 dakika falan geçti. Otomobilden indiğim anda kapıda bekleyen dönemin moda rengi turkuaz üniformalı Cumhurbaşkanlığı Bandosu’nun bir marş çalmaya başlaması çok hoşuma gitti. Hiç böyle karşılanmamıştım. Ancak konunun benimle alakası yokmuş, biraz geç de olsa anladım.

Telefonyer

Güvenlikten geçtikten sonra vestiyere davet edildim. “Paltom yok” dedim. Meğer vestiyer vestiyer değil, “telefonyer”miş. İçeri girerken cep telefonlarımızı bırakmak gerekiyormuş. Telefonu alan görevliye, “Hay Allah, Cumhurbaşkanı ile selfie yapacaktım” dedim. Pek gülmedi. Hatta tebessüm bile etmedi. Onun yerine bana telefonu geri alabilmem için bir kart verdi.

İtiraf etmeliyim, Beştepe gayet güzel bir yer olmuş. Dekorasyon, mimari, imalat kalitesi, renkler falan gayet güzel. Benim zevkime göre değil ama kendi içinde zevkli ve hoş olmuş.

Külliye dedikleri şey, basbayağı bir mahalle. Mahalle demek bile hafif kalır, neredeyse bir semt. Devasa. Allah var, çok güzel görünüyor. Bir köşesinde klasik üslupta, çok da büyük olmayan bir cami. Onun yanında bir kültür merkezi. Araya bir yere dev bir kütüphane binası yapılıyor. Bahçe duvarlarından binanın ve bahçenin aydınlatmasına kadar gayet güzel yapılmış. Heybetli ama kaba saba değil.

Eğer referandumdan “Hayır” çıksa idi, bu Külliye gereksiz bir hal alabilirdi. Sembolik bir Cumhurbaşkanlığı için, gereksiz ölçülerde ve büyüklükte bir yer. Ama başkanlık sistemi sonrasında devlet yönetiminin merkezi olacağı düşünülürse, boyutları kabul edilebilir ölçülerde.

Herkesin telefonu var

Bu arada ben de girişte uzun zamandır görmediğim eski dostlarla karşılaşıyor, sohbet ediyorum. Cumhurbaşkanı’nın karşısına sebilhane bardağı gibi dizilmiş işadamlarına takılıyorum. Densizliğime alışık oldukları için bozulmuyorlar. Hemen arkalarında Abdurrahim Albayrak’la karşılaşıyorum. “Maçı izlemeyip buraya mı geldin?” diyorum. Telefondan izleyeceğini söyleyerek elindeki telefonu gösteriyor. Aaa, herkesin telefonu elinde. Galiba bir salak benim, kapıya telefonunu bırakan. Bir emriyle belediye başkanlığı bırakılan Cumhurbaşkanı’nın Külliye’sinde “Telefonlarınızı bırakın” talimatına uyan yok. Demek ki, telefon bağımlılığımız koltuk bağımlılığımızın bile üzerine çıkmış.

Fındık fıstık çiğköfte

Küçük masalarda fındık, soyulmuş antepfıstığı, yer fıstığı, badem ve fındık kâseleri var. Kuru üzüm ve kurutulmuş berry’ler de mevcut. Yanlarında da bir tabak çiğköfte. Bu kadar kalabalık ortamlarda ortaya koyulan yiyecekleri yemekten pek hoşlanmam ama dayanamayıp bir tane çiğköfte atıyorum ağzıma. Şahane. Böylesi bir kalabalığa çiğköfteyi kimin yoğurduğunu merak ediyorum. Sayın Alçı, “Makine yoğurmuştur herhalde” diyor.

Sohbetlerin yoğunlaştığı bir anda Cumhurbaşkanı ve eşinin salona teşrifleri anons ediliyor.

Tayyip Bey’in görüntüsü salondaki dev ekranlara veriliyor.

Yorgun ama keyifli bir hali var. Kürsüye çıkıyor ve dün gazetelerden okuduğunuz konuşmasını yapıyor.

Atatürk, Gazi Mustafa Kemal isminin sık sık geçtiği bir konuşma.

15 Temmuz direnişini ise sıklıkla ve çok üst tonda vurguluyor. “Çanakkale, Dumlupınar neyse 15 Temmuz da odur” diyor.

Menderes, Özal ve Erdoğan vurgusu

Hazırlanan videoda ise Menderes, Özal ve Erdoğan vurgusu var. Atatürk’ten sonraki 3 lider olarak bu 3 isim zikrediliyor.  En büyük atılımın ise Erdoğan döneminde yapıldığı vurgulanıyor.

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’ni açıkladığı zaman “Tarih alanında” diye başlıyor ve “Bize tarihimizi sevdiren İlber Ortaylı” deyince salonda bir alkış kopuyor. Çoğunluk şaşırıyor ama kimse, “İlber Hoca bu ödülü hak etmedi” diyemiyor. Ödüllerde tercihlerde bir sıkıntı yok. Beni sadece biri şaşırtıyor, ama hangisi olduğunu söylemeyeceğim.

Ayrıştırmayı yumuşatmak istiyor

Bu arada ben de genç hukukçularla, Cumhurbaşkanlığı’nın bilim danışmanlarıyla sohbet ediyorum. Köşe yazılarını heyecanla okuduğum Cumhurbaşkanı’nın eski metin yazarı, şimdinin milletvekili Aydın Ünal’la da sohbet ediyoruz.

Antarktika’daki Türk üssünden yerli otomobilin nasıl yapılabileceğine, FETÖ davalarının hukuksallığından dış ilişkilerdeki duruma kadar uzanan sohbetler. Hissettiğim şu. İktidar, toplumdaki ayrışmayı yumuşatmak, tedirgin Türkleri teskin edecek yeni bir siyaset üretmek, makulü gündeme taşımak gibi bir arayış içinde. Bu saatten sonra ne kadar ikna edici olabilirler bilemem. Ama samimiyet ve zaman ilaçtır diye düşünürüm. Ve 2019 yazına kadar bunu başarabilmek için “çok samimi” olmak lazım diyebilirim.

Davetlilerin gediklisi Gülben Ergen yok

Herkes Cumhurbaşkanı’nın salonda izlediği güzergâhı tahmin etmeye çalışıyor ve o güzergâhta yer almak için itişip kakışıyor. Bu davetlerin gediklisi Gülben Ergen bu kez yok galiba.

Erdoğan’ın yanında görünmüyor, Vuslat Doğan Sabancı’nın yanında da yok. Demek ki yok!  Eski eşlerinden Mustafa Erdoğan ise salonda ama yine eski eşlerinden Erhan Çelik de yok.

Alişan, Çağla Şıkel, Ece Erken ve tipini bilip adını bilmediğim bir modacı grup halinde beraberler. Onlar da Cumhurbaşkanı’nın yolu üzerinde bir yer edinmeye çalışıyorlar. Alişan hayli yakışan bir sakal uzatmış. Çağla Şıkel de çok şık ve endamlı.

Bu grup tam stratejik bir noktaya yerleşmişken, Cumhurbaşkanı yönünü değiştiriyor. Alişan gruba, “Beni takip edin” talimatı veriyor ve hemen yeni bir konuma geçiyorlar ve sonunda Cumhurbaşkanı’nın elini sıkmaya ve biraz sohbet etmeye muvaffak oluyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Alişan ve Ece Erken ile sohbet etti

Ardından salonu mutlu bir şekilde terk ediyorlar.

Benzer manevraları yapan bir diğer kişi ise gazeteci dostumuz Fatih Çekirge.

Doğan Grubu’nun patronu ile yanındaki İnan Kıraç’ın Reisicumhur’a ulaşma gayretleri meyvesini vermeyince, patronun ve grubun diğer temsilcilerinin davetteki favorisi ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli oluyor.

Devlet Bahçeli’nin 2002 yılında koalisyonu bozma sebebi, Aydın Doğan’ın Almanya’daki bir davette kendisine komplo kurduğunu düşünmesiydi ama üzerinden 15 sene geçti ne de olsa!

Milli içki yok

Bu arada minik dönerli sandviçler, küçük börekler, enginarlı yufkalar servis ediliyor. Davette alkollü içki servisi yok. Ancak Cumhurbaşkanı tarafından milli içkimiz olarak lanse edilen ayran da yok ne yazık ki! Oysa, dönerli sandviçle iyi giderdi. Yine de bir iki sandviç atıyorum ağzıma.”