Gericilik, savaş, iç savaş…

Dünyamız yalnızca kaotik değil, egemen rengi gericilik olan bir dönemden geçiyor.

Çok küçük bir azınlığın “mutluluğu” ve hükmetme emelleri için büyük çoğunluğu “uygarlıktan” ve “toplum”dan dışlayan, “geleceği” için yeryüzünü cehenneme çeviren emperyalist kapitalizm en büyük gericilik kaynağıdır.

“Cehennem”in bu dünyadaki adı “savaş”tır.

Yaşamını, ancak, insanlığın, emeğin tarihsel kazanımlarını geri alarak uzatabileceği bir tarihsel sınıra yaklaşan bir düzen, denize düşen yılana sarılır misali en geri, en barbar yöntemlere başvuruyor. Ortadoğu’da yeniden görüldü ki, dinci-mezhepçilik ve ilkel-ırkçı milliyetçilik bu amaçlara son derece uygun, “mükemmel” araçlardır. Bir yandan, kitleleri birbirine düşmanlaştırıp savaştırmaya son derece elverişli oldukları, öte yandan emperyalistlere, bu “ilkel” insanları yeniden “uygarlaştırma” gerekçesi sağlayacakları için.

***

Seçimle meclis çoğunluğunu kaybetmiş “geçici” AKP hükümeti, son askeri harekat ve “iç güvenlik” operasyonlarıyla Türkiye’yi Ortadoğu savaşına sokmuş, iç savaşın da pimini çekmiş oldu.

Bu noktaya bir günde, son haftada gelinmediği, gizli diplomasi ve pazarlıkların, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin yürüttüğü hazırlıkların, ABD ile ve NATO’cu komutanlarla varılan uzlaşmanın sonucu olduğu açık.

ABD-AKP anlaşmasından anlaşılan şu: AKP, IŞİD’le mücadeleyi, Esad’ı devirme hedefinin önüne koymak zorunda kaldı. IŞİD’e karşı koalisyona daha aktif ve angaje biçimde katılacaklar. Türkiye’deki tüm üsler ABD ve koalisyon güçlerine açıldı. Türkiye’nin “güvenlikli” bölge talebi esnek ve koşula bağlı biçimde karşılanacak. Barzani, bu anlaşmayı, ABD çizgisinde onayladığını duyurdu.

AKP devletinin IŞİD karşıtı hamlesi, Türkiye’yi nesnel olarak ABD ve PKK-PYD ile müttefik durumuna getirdi. Nesnel olarak!

***

Siyaset ise nesnelle öznelin oynak sınır çizgileri üzerinden yapılıyor; belirginlik kazanan doğrultulara rağmen bu hamur daha çok su kaldıracak gibi görünüyor.

Yeni durum, ne ABD’nin, ne Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin, ne de Kürt hareketinin hedeflerinin değiştiği anlamına geliyor; herkes yeni durumu kendi öncelikleri ve amaçları doğrultusunda değerlendirmeye çalışıyor.

PKK-PYD’nin Suriye’deki etki alanını zayıflatmak Türkiye’yi yönetenlerin değişmeyen önceliği olmaya devam ediyor. Öte yandan, görünüşe aldanmamak, ABD ve Türkiye için Suriye’nin geleceğinin önemsizleştiğini düşünmemek gerekiyor. Başka bir yazıda açarız; önemlidir.

AKP hükümeti, “IŞİD” diye diye, dışarıda ve içeride esas olarak PKK’ye saldırıyor.

Suriye içindeki IŞİD ve Irak’taki PKK hedeflerinin bombalanmasını, 34’den fazla ilde, bu yazının yazıldığı an itibariyle 850 civarında gözaltının olduğu güvenlik operasyonlarının esas olarak PKK’ya, sol güçlere yönelmesini, sendikaların, derneklerin basılmasını, internet erişimlerinin engellenmesini AKP’nin iç savaşı da göze alan seçim hazırlığının adımları olarak okumak gerekiyor.

AKP-CHP koalisyonu son gelişmelerle birlikte önemsizleşti. Erdoğan-Davutoğlu ikilisi TSK üst komutanlarıyla sağladığı yeni oydaşmaya dayanarak fiilen Türkiye’yi istediği yöne sürüklüyor. Taktikleri netleşmiştir: PKK’yı kışkırtmak, savaşa çekmek, HDP’yi 7 Haziran’da kurduğu bağlaşıklardan soyutlayarak marjinal konumlara itmek, erken seçimden tek başına iktidarla çıkmak. PKK’nın üstlendiği son suikastler, Kürt hareketinin 7 Haziran öncesindeki Türkiye halkına karşı sorumlu siyasal tutumundan uzaklaşmakta olduğunun sinyallerini veriyor. Türkiye ilerici ve sosyalistlerinin bu kritik süreçte, “Türkiyelileşme” atılımını ve HDP’yi yalnız bırakmaması gerekiyor.
Erdoğan-Davutoğlu senaryosunun yaşama geçmesi Türkiye’nin birbirine girmesi, kan gölüne dönmesi demektir.

Bu durumu algılayan herkesin, hepimizin, tüm gücümüzle bu senaryoyu boşa çıkarmak için, tüm güçleri birleştirerek mücadele etmemiz gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar