Süleyman Karan

Süleyman Karan

Gezi’yi çok ama çok kıskanıyorlar

T AM da ülkeyi teslim aldıklarını düşünüyorlardı.
Öylesine bir ‘ne oldum budalası’ hallerdeydiler ki, kendileri dışında kim varsa tehdit ve hakaret ediyorlar, aşağılıyorlardı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrosuna ‘ayyaş’ yaftasını yapıştırıyor, Kadıköy vapurundan inen kadınlarının etek boyuna laf atıyor, üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim adını vererek, bu ülkenin Alevileri’ni kışkırtıyor, gençleri kolluk kuvvetlerine hedef gösteriyorlardı.
İktidar, ahlaken ham siyasi erkanda hazımsızlık yaratır. Üstüne üstlük akıldışı bir ideolojiye sahipse bu erkan, iş iyiden iyiye çığırından çıkar. Bu durumda da hayat onlara ayar çeker! İşte Gezi Direnişi bu sebeple sadece ‘üç-beş ağaç’ değil, bir siyasi ahlak dersidir. Bizzat halk tarafından, kendiliğinden, hiçbir dış güç, örgüt, parti, ideoloji, etnik kesim, sınıfsal eğilim taşımadan ortaya çıkar ve bir anda burnu Kaf Dağı’nda olanların o burnunu alır, iyice bir yere sürter.

Kendiliğinden ve bir başka…

Gezi Direnişi aynı zamanda, yapısı gereği kimsenin malı da olamaz. Aslına bakarsanız, bırakın birilerinin kendine yontmasını, öyle ideolojik at gözlükleriyle analiz dahi edilemez. Zira yeni nesil bir sivil itaatsizlik biçimi olarak Gezi Direnişi, henüz dünyadaki ilk örneklerden biri ve bunun etkilerinin bile ipuçlarını biraz biraz fark ediyoruz.
31 Mayıs gecesi, insanlar dört bir yandan Taksim Meydanı’na çıkan caddelere ve meydana akın akın gelmeye çalıştıysa, bu sadece siyasal islam iktidarına karşı bir tepki vermek değil, pek alışık olunmayan bir toplumsal ruh halini de ortaya koymaktı. Hem de hiç alışık olmadığımız yepyeni bir siyasi, sosyal ve etik yaklaşımı yine kendiliğinden göstererek… Kimsenin yönlendirmediği, daha doğrusu yönlendirmek istese dahi beceremeyeceği bir atmosfer doğdu Taksim’de ve süreç boyunca dalga dalga tüm Türkiye’ye yayıldı. Ulusalcı teyzeyle Kürt genci, sosyalistiyle LGBTİ’si, taraftar gruplarıyla permakültürcüsü bir arada, o parkta bambaşka bir toplumsal uzlaşmayı hayata geçirdi. Normal koşullarda bir çay bahçesinde, aynı masada iki çay içimlik sohbet edemeyecek farklı farklı insanlar bir arada bambaşka bir şeyi yarattı. Gelecekten bir çağın ‘zeitgeist’ını (çağın ruhunu) sanki o parkta sergiledi… Herkes birbirini dinliyor, herkes birbirine canı pahasına sahip çıkıyor, yine herkes üç kuruşunu bölüşüyordu.

Bileşenlerinden farklı bir sentez

O topluluk, tek tek bileşenlerinden çok farklı bir şeydi. Zira bileşenleri bugün de hayatın içinde yer alıyor ama asla oradaki o toplu ruh hali bir daha yakalanmış değil. Belki de yakalanması gerekmiyor, sadece oradan bize kalan bazı kırıntılar bile yeni bir siyasi kültürün yavaş da olsa filizlenmesine yardımcı oluyor.
Söz gelimi Gezi Direnişi’nin kolluk kuvvetlerinin saldırıları sonucunda sönümlenmesinin ardından doğan yerel forumlar bir yıl boyunca başta İstanbul olmak üzere ülkenin pek çok yerinde farklı bir siyasi birliktelik yaratmıştı. Sonra o Gezi bileşenlerinin bazılarının (genelde örgütlü sosyalist güçlerin, çevrecilerin, feministlerin ve benzerlerinin) fabrika ayarlarına dönmesi sebebiyle, yani kendi gündemlerini herkesin gündemi gibi dayatmaları sebebiyle yavaş yavaş dağıldı. Ta ki referanduma kadar bir-iki başarısız girişim dışında pek benzeri bir oluşum ortaya çıkmadı. Daha sonra referandum öncesinde bir araya gelen Hayır Meclisleri’ne kadar. Hayır Meclisleri forumlardan bir tık daha ileride, bireysel hukuk üzerine kurulu ama siyasi yapıların da içinde yer aldığı yapılar olarak, referandumda ortak hedefe odaklanmış, bir arada uyumlu hareket eden ve oldukça aktif bir rol üstlenen yapılar oldu. Ama işte o temsiliyet var ya o temsiliyet, ve tabii ki siyasi bir yapının üyesi olmayı bir kabile bağımlılığı gibi hissetmek, işte Hayır Meclisleri de referandumdan sonra bu sebeple son buldu. Şunu gönül rahatlığıyla belirtebilirim ki, Hayır Meclisleri’nin sönümlenmesinin en önemli aktörü Kürt siyasetinden gelen katılımcıların pasif agresif tutumlarıydı.

Hep bir adım daha ilerisi

Şimdi o Gezi Direnişi’nin bakiyesi gibi görünen en önemli oluşum Seçim Süreci Meclisleri… Geleneksel muhafazakarı, milliyetçisi, liberali, Atatürkçüsü, sosyaldemokratı, sosyalisti farklı dünya görüşlerinden, farklı sosyoekonomik gruplardan yurttaşlardan oluşan, bu kez sadece bireysel hukuk temelinde yeni nesil bir taban inisiyatifi deneyimleniyor. Bu Hayır Meclisleri’nin de bir tık ilerisinde bir yeni nesil siyasetin ipuçlarını veren bir oluşum ve belki bu da seçimler sonrasında sönümlenir gider.

O ruhu hissediyorsunuz!

Sönümlenip gitmeyen nedir biliyor musunuz? Gezi Direnişi’nden bu yana o ruh bu ülkenin semalarında hep dolaşıp duruyor. Bir bakıyorsunuz, Millet İttifakı’nda bir esiyor, bir bakıyorsunuz Seçim Süreci Meclisleri’nde, aslında gündelik hayatın pek çok yerinde, bir dernekte, bir yardım kampanyasında, belki bir konserde… İşte bu Gezi Direnişi’nin bakiyesi… Ve bir gün gelecek, bu ülkenin güzel bir ülke olmasını yine bu ruh sağlayacak, zamanla ve evrimle… Zira hiçbir şey yoktan var olmaz, vardan yok olmaz! Ruhunuz gezedursun! Birileri de hep kıskanadursun!

Önceki ve Sonraki Yazılar