Gıda ve ahlak

Gazetelerde at, eşek etinin dana eti diye satıldığına dair haberler okuyorsunuz. Bazılarımız da ahlâkın yerlerde süründüğü, eğer insanlar ahlaklı olsaydı bu sorunların olmayacağını düşünüyorlar. Tarım Bakanlığımız tamamı adı bilinmeyen küçük işletmeler olan bu sanayicileri veya perakendecileri web sayfasında afişe ederek belirli bir çaba gösteriyor. Belki beş on yıl sonra bu at, eşek eti gibi durumlar sona erdirilebilecek ama gıdada sağlık sağlanabilecek mi? Hiç sanmıyorum. Büyük işletmelerin kanserojen ambalajlarda süt, yoğurt, su satmasına engel olunamıyor. Daha kötüsü bunlar zararlı bile sayılmıyor. Süt eğer ağırlıklı olarak yoğun yemle (sanayi yemi) üretiliyorsa bu da sağlık açısından çok sorunlu. Bunlar konu bile edilmiyor. Bu işletmeler gıda sağlığı denilince daha çok mikropsuzluğu düşünüyorlar.

Gelelim ahlak konusuna. Kapitalist bir sistemde sanayici, perakendeci ne kadar ahlâklı olabilir. Sistemin esası ‘büyü veya yok ol’dur. Teknolojik gelişme diye sanayiciye kanserojen (ama bu durum çoğu bilim çevreleri tarafından bile reddedilir veya küçümsenir) fakat maliyetinizi düşüren ve kârınızı arttıran bir ambalaj veya katkı maddesi öneriliyorsa bunu uygulamadığınızda bir sürenin sonunda rakipleriniz tarafından pazarın dışına itilirsiniz.

Sanayici açısından bu durumda gidebileceği bir başka yol da tüketicileri bilinçlendirerek fiyatını biraz daha yüksek tutmak ve ayrı bir tüketici kategorisi yaratmaktır. Ancak bu hem çok zordur hem de düşük gelirli tüketicileri kaybetme çok büyük bir olasılıktır. Bu nedenle bu yol istisnalar dışında uygulanmaz. Şimdi siz çok ahlaklı iseniz, tüketicinin, işçinin sağlığını düşünüyorsanız bu yola girdiğinizde sonunuzun iflas olduğunu da görebilirsiniz. Dolayısıyla ahlâk kapitalizmin soğuk gerçeği karşısında tuzla buz olur.

Bu durumda eğer gerçekten ahlaklı gıda sanayicileri varsa (şüphesiz ki vardır) bunlar genellikle güya ileri teknoloji uygulamaların zararsız olduğuna veya bunları uygulamadıklarında geniş halk kitlelerinin aç kalacaklarına ikna edilirler ve kendilerini inandırırlar. Ahlâkın hiçbir yararı olmadığını söylemiyoruz. Tersine sadece kendini düşünen (egocentric) bir ahlâk yerine dayanışmacı, bütün bir doğaya saygılı dünya merkezli bir ahlâka ihtiyacımız var. Bunun bir üretim, tüketim yapısı olmadan kendiliğinden ortaya çıkmayacağı da açık sanırım.

Şüphesiz bilinçli bir kamuoyu baskısı yaratarak bu sorunların bazılarından bir düzeye kadar kurtulabiliriz. Köklü çözüm uzun vadede kapitalizmden kurtulmaktır. Ancak bu beklememizi de gerektirmez. Şimdiden bir düzeye kadar bağımsız alternatif adacıklar yaratmak mümkündür. Ekolojik köylü pazarları, topluluk destekli tarım grupları bunlardan bazılarıdır. Değişim değeri yerine kullanım değerini öne alan bu örnekler başka bir dünyanın mümkün olabileceğini geniş kitlelere gösterebilir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar