Göller kuruyor, bakıyoruz

Medyada izliyoruz. Konya’daki Meke Gölü yok olmak üzere. Bunun gibi birçok göl aynı durumda. Bunun nedenleri arasında artık elle tutulur hale gelen küresel iklim değişikliği önde geliyor.
Selçuk Üniversitesinden jeoloji mühendisi Doç. Dr. F. Atık şöyle söylemiş: “Konya kapalı havzasında bu yıl yağış miktarında ciddi düşüş oldu. (…) Uzun yıllar ortalaması 60 kilogram olan Nisan yağışı, bu yıl 6,1 kilogram oldu, bu hemen hiç yağış olmadığını anlamına gelir.”
Türkiye küresel iklim değişiklinin azaltılması yönünde ciddi adımlar atmadığı gibi, termik santrallere hız vererek bunu kışkırtıyor da. Beri yandan bu sorunların diğer bir nedeni de aşırı su kullanımı. Şeker pancarı, mısır çok su istiyor. Mısır üretimi birçok şekilde teşvik ediliyor. Örneğin mısırdan şeker üretilebiliyor. Mısırdan yapılan şekerin pankreas kanserine yol açığı konusunda araştırmalar var. Türkiye’de üretilebilecek bu şekere (nişasta bazlı şeker-kısaca NBŞ) devlet tarafından getirilmiş olan kota durmadan yükseltiliyor. Mısır çok su talep ediyor. Diğer yandan mısır dane olarak veya silaj olarak hayvan beslenmesinde kullanılıyor. Hayvanlar meralardan beslendiğinde ürünleri olan süt veya et son derece sağlıklı olduğu halde bu hayvanları bir yere tıkarak mısır gibi ürünlerle beslediğinizde bu ürünler sağlığa zararlı olmaya başlıyor.
Meraları da gözden çıkarıyoruz. Bunların ot kalite ve miktarının artırılması yolunda önemli bir çaba gösterilmediği gibi hayvanları sıkıştırarak ve mısır gibi ürünlerle beslenmelerine dayanan ve büyük sayıda hayvanın bir arada bulunduğu endüstriyel hayvancılık sistemleri teşvik ediliyor. Kısacası insan sağlığı pek ciddiye alınmıyor. Çünkü çok sayıda hayvanı bir arada bakmaya dayanan sistem para babalarının çıkarına uygun oluyor. Kâr daha hızlı arttırılabiliyor. NBŞ’de daha ucuz. Yaşam ile kâr (daha doğrusu kapitalizm) arasındaki tercihte ikincisi çoğu zaman kazanıyor. Bunların sonucunda buğday gibi fazla sulamaya dayanmayan ürünlerin yerine daha çok mısır ekilmeye başlıyor. Bu ise yer altı su düzeylerini düşürüyor.
Doç. Dr. Arık şöyle konuşmuş: “Geçen nisan ayına göre yeraltı su seviyelerinde ortalama 2 metre düşüş söz konusu. Son 30-40 yıllık uzun yıllar ortalaması 1 metre iken, 2015’den 2016’ya geçtiğimiz dönemde 2 metreye çıktı. Mekke Gölünde su her sene daha derinlere gidiyor.”
Artık görülmesi gereken gerçek küresel iklim değişikliği ile karşı karşıya olduğumuzdur. Fosil yakıt kullanan termik elektrik santrallerinden vazgeçmeliyiz. Kuraklığa en iyi uyum gösteren yerel tohumlar desteklenmelidir. Agro-ekolojik bir tarım sistemi geliştirilmelidir.
Konya ovasını ele alalım. Burada çok su tüketen mısır gibi ürünlerden büyük ölçüde vazgeçilmelidir. Ancak yapılmaya çalışılan başka havzalardan Konya havzasına su taşınması oluyor. Bu taşıma işlemi şüphesiz elektrik enerjisi gerektirdiği için termik santraller için yeni bir gerekçe doğuyor. Bu da küresel iklim değişikliğine katkıda bulunuyor. Kısır döngünün tekrar başına gelmiş oluyoruz.  Sulamada az su kullanan damlama sulama gibi sitemler teşvik edilmeli.
Diğer bir önlem de su veya yağmur hasadıdır. Su hasadı yöntemi, yağmur sularının ve yüzey akışa geçen suların toplanıp biriktirilmesi, bitkisel ve hayvansal üretim için gerekli olan suyun temini ile evsel tüketim için gerekli suyun sağlanması olarak tanımlanmaktadır. Herkesin bildiği zeytin ağaçlarının önüne taş duvarlar ile setler yapımı da bir yağmur hasadıdır. Bu yöntemin pek çok uygulama biçimleri var.

Önceki ve Sonraki Yazılar