2071 yıl geçse de…

Eğer demokrasiden dem vurup, özgürlüğe savunuyorsanız o zaman zorunlu din dersi dayatmasına da son vereceksiniz…

Eğer özgürlük deyip başörtüsünü serbest bırakıyorsanız, o zaman cemevlerinin ibadethane olmasını da kabul edeceksiniz…

Eğer imam hatipleri parlayan yıldız olarak kabul ediyorsanız, Anadolu liselerinin de yok olmasına göz yummayacaksınız…

Eğer ‘milliyetçiliği ayaklarımızın altına almış bir iktidarız’ diyorsanız, o zaman ‘anadilde eğitime’ de dur demeyeceksin…

***
Başkanı söylüyor, muhalefet söylüyor en önemlisi öğrenciler söylüyor 12 Eylül dayatması YÖK hala yerinde duruyor…

Özgürlük deniyor,  demokrasi deniyor, çocukların dövmelerine, saçlarına, başlarına yasak geliyor…

Bir taraftan eşitlik deniyor, diğer taraftan kızlı erkekli ayrı okullardan bahsediliyor…

Sosyal devlet deniyor, parasız eğitim deniyor, her geçen gün eğitim ticarileşiyor…

Devlet politikası deniyor, hükümet politikası deniyor bir nesil bir gecelik torbaya heba ediliyor…

***
Muasır medeniyet deniyor, çağdaşlıktan bahsediliyor, çocuklarımız, gençlerimiz 40 kişilik sınıflara hapsediliyor…

Dört dörtlük eğitim deniyor, çivisi çıkmadık okul, umudu sönmedik öğrenci ve öğretmen bırakılmıyor…

Gençlerimiz deniyor, geleceğimiz deniyor 300 bin öğretmen adayına yıllardır zulüm ediliyor…

***
Bu ülkede öğretmenlerimiz hala açlık sınırında yaşıyorsa, eğer bu ülkede hala 550 bin işsiz üniversiteli varsa önce bunu bir çözün…

En büyük fukaralık beyin fukaralığıdır…

Millet almış başını uzaya giderken, biz hala kılla, tüyle, örtüyle uğraşıyorsak bırakın 2023’ü, 2071 yıl geçse de aklımız bu gidişle başımıza gelmez…

12 Eylül ürünü YÖK

12 Eylül askeri darbesinin bir ürünü olan Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK), yapılan tüm eleştirilere rağmen hala varlığını devam ettiriyorsa üniversitelerimizin özgür olduğunu ve bilimsel eğitim yaptığını hiç kimse savunamaz. Otuz yıldır bu üniversiteleri zabtu rabt altına alan, öğretim üyesine, öğrencisine nefes dahi aldırmayan bu kurumun işleyişinden ve varlığından memnun olan kaç kişi vardır merak ediyorum.

Önceki gün YÖK Başkanı Prof. Dr. Çetinsaya, ‘Türkiye Yükseköğretimi İçin Bir Yol Haritası" başlıklı raporunda, yükseköğretimi yeniden yapılandırmanın bir yolunun da YÖK'ü lağvedip kötü hatıralarıyla tarihin derinliklerine göndermek olduğunu’ belirtmiş. Kurumun başında olan bir kişi kalkıp böyle bir ifade kullanıyorsa neden hala bekleniyor?

Bugün üniversitelerin bilimsel, çağdaş ve en önemlisi özgür bir şekilde eğitim vermesinin önündeki en büyük engel YÖK’tür. Üniversitelere, yeri geldiğinde kendi öz kaynaklarınızla bütçenizi oluşturun deniyor ama diğer taraftan da diğer tüm özerklik hakları ellerinden alınıyor. Böyle bir anlayış ve yönetim şekli dünyanın hiçbir medeni ülkesinde yoktur.
 
Hatırlayanınız olabilir, AKP, daha önce ‘acil eylem planında YÖK’ü kaldıracağını’ açıklamıştı. Ama bırakın YÖK’ün kaldırılması daha sonra oluşturulan YÖK yasa taslağı ile üniversitelerin özerkliğini ve bağımsızlığını tamamen ortadan kaldırmıştı.12 Eylül döneminde darbeci generallerin kontrolünde olan YÖK, şimdi de Hükümetin elinde Demokles’in kılıcı gibi durmaktadır.

Türkiye’de 170’e yakın üniversite var. Her geçen gün üniversite sayısı daha da artıyor. Ama şu anki YÖK’ün katı, hantal ve otokritik yapısı yükseköğretimin çok gerisinde kalmıştır. Tabi ki üniversitelerin açılmasını ve denetlenmesini sağlayacak bir mekanizma olmalıdır. Ama bu YÖK gibi bir kurum olmamalıdır. Bu şekilde üniversitelerin bilimsel eğitim yapmasından ve özerkliğinden bahsetmek mümkün değildir.

Kısacası, özgürlük ve demokrasi, üniversitelerden başlatılarak yapılmalıdır. Akademisyenlerin ve öğrencilerin bilimsel özgürlüğünü, üniversitelerin özerkliğini sağlamadan bir ülkeye gerçek demokrasi ve özgürlük asla gelemez.






Önceki ve Sonraki Yazılar