Günah keçisinden hallice; futbol taraftarı

Toplam sekiz apartmanın bulunduğu bir çıkmaz sokakta oturuyorum. Bizim ev müstakil, diğerleri de en fazla beş katlı binalar. Özellikle yaz mevsiminde ortalama haftada üç kavgaya şahit oluyorum. Başlıca sebepler gürültü ve park yeri sorunu. Aile içi şiddet de sokağımızın tablosunda yerini alıyor. Kavgalar bazen “çıksana bir kapı önüne sen bakayım” boyutuna geliyor.

Haber alabileceğim bütün medya araçlarından bir sürü kavga haberi akıyor gün boyu. Şiddeti dili en tepeden tabana yayılan, öfke kontrolünü kaybetmiş bir toplum olduğumuz ortada. Kadına yönelik şiddetin boyutuna bakınca zaten hali pür melalimizi anlamak mümkün… Ama “sağır sultan bile duydu” diye serzenişte bulunan bir bakanlığımız var.
Hal böyle iken dillerden düşmeyen bir de sporda şiddet konusu var. Sporda deyince kastedilen pek tabii futbol tribünleri…

E-biletle, cezalarla, kötü yöneticilikle, kötü niyetle artık istendiği gibi pirüpak ve bomboş hale gelen tribünler.

Son dönem şahit olduğum iki olay bu konudaki toplumsal algı oluşturma gayretlerinin mayasının tuttuğunu gösteriyor maalesef. Ahkâm keseni bol konulardan biri “futbolda şiddet” kadın cinsi ile ilgili her kararı erkeklerin alması ve kadınla ilgili her konuda erkeklerin konuşası gibi futbolun konuşan ve karışını da genelde futboldan uzak, tribün dünyasından bihaber olanlar.

Bir süre önce bir üniversiteli grup ödevleri için benden yardım istediler. Buluştuk. Konuyu sorduğumda “Tribünlerdeki şiddet yüzünden ailelerin maça gidememesi” idi. Güldüm. Çocuklara tribünde nasıl bir aile olduğumuzu ve gerçek ailelerimizle takım sevgimizi tribünlerde nasıl paylaştığımızı anlatmaya çalıştım. Beş kişilerdi ve aralarında hayatı boyunca maça gitmiş bir kişi vardı. Sonra onlara başka bir konu önerdim, bir sürü makale yolladım ama muhtemelen futbolda şiddet konusunda ahkâm kesecek birini bulup ilk konuyu ele almışlardır.

Diğer bir tanıklığım ise radyo vasıtasıyla oldu. Dinlemeyi sevdiğim bir radyoda ofis tacizleri ve ofiste davranış kuralları ile ilgili bir sohbet vardı. Çalışırken kulak kesildim. Sonradan “Etik Uzmanı” olduğunu öğrendiğim bir hanımefendi “Maça giden bir çocuktan, gençten sonra nasıl terbiye beklenir ki” deyiverdi. Kendi etiğindeki taşları dökerken (muhtemelen) kulaktan ve medyadan dolma bilgilerle tribünleri yargılıyordu belki de… “Terbiye” anlayışlarımız da farklı olabilir ancak ne toptan böyle bir yargıda bulunmak için bazı gerçeklerden uzakta, fanusta yaşamak lazım.

Neyse, sonuca gelirsek bir şeyi ne kadar çok tekrarlarsanız insanları o kadar kolay inandırabiliyorsunuz. “Sporda şiddet” de böyle bir şey işte. Bu futbolda şiddet hiç olmadı ya da şu an yok demek değil. Ama sokaktan fazlası yok tribünde. Taraftarsız futbol olmaz. Olmadığını çok net gördüğümüz bir sezon yaşıyoruz. Zaten dibe vurmak üzere olan bir şeyi yok etmek için yangına körükle gidenlerin biraz imtina etmesinde fayda var…

Önceki ve Sonraki Yazılar