Adım adım büyük ittifaka

Adım adım büyük ittifaka

Muhalefet partileri 'Türkiye siyaseti geleceğini arıyor' panelinde bir araya geldi. CHP, İyİ Parti, Saadet Partisi, HDP ve ANAP eski Genel Başkanı Nesrin Nas 'Tek adama karşı demokraside birleşme' konusunda hem fikir oldu.

Hak ve Adalet Platformu ve siyasi parti temsilcilerinin katılımıyla 'Türkiye siyaseti geleceğini arıyor' panelinde bir araya gelen muhalefet partileri temsilcileri, siyasetin geleceği için çözüm yollarını tartıştı.

Taksim Hill Otel'de düzenlenen panele, CHP, HDP, SP, İyi Parti, ANAP'lı eski yeni siyasetçilerin yanı sıra çok sayıda aydın ve yurttaş katıldı.

Moderatörlüğünü Prof. Dr. Cihangir İslam’ın yaptığı panelde, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kars Milletvekili Ayhan Bilgen, İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Ayfer Yılmaz, Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Birol Aydın ve ANAP eski Genel Başkanı Nesrin Nas, konuşmacı olarak yer aldı. 

NESRİN NAS: DURUMU TERSİNE ÇEVİREBİLİRİZ 

İlk olarak söz alan ANAP eski Genel Başkanı Nesrin Nas, 7 Haziran seçimleri ellerinden alındığında ses çıkartmadıklarını belirterek, “Ankara katliamı sonrası dönemin Başbakan’ı televizyonlara çıkıp ‘Oyumuzu arttırdık’ dedi, hepimiz sustuk. Bugün de ‘Afrin operasyonu oylarımızı arttırıyor’ dediklerinde ‘Aman ses çıkartmayalım yoksa vatan haini ilan ediliriz’ diyoruz” dedi. 

Dokunulmazlıklar kaldırıldığında seslerini çıkartmadıkları için bugün siyaset alanının neredeyse kapalı olduğunu kaydeden Nas, şunları söyledi: “Parlamentonun neredeyse işlevi kalmadı. Meclis’in 3’üncü büyük partisinin vekilleri tutuklu, bazılarının milletvekillikleri düşürüldü. Bir ana muhalefetin vekili de tutuklu ve sanki her şey normal düzeninde işliyormuşçasına zamana bırakmaya devam ediyoruz. AKP-MHP ortağı dışındaki tüm partiler kriminalize edildi. 3 aydan kısa sürede kaldıracakları OHAL, 19 aydır devam ediyor. Anayasa askıda, dolayısıyla hepimiz boşluktayız. Yargımız Deniz Yücel’in tahliyesini ortaya koyduğu gibi tümüyle iktidara bağlı olduğunu gösterdi. Avrupa’da yolsuzluk endeksinde ilk sıradayız. En büyük cari açığı biz veriyoruz. Biraz nefes almaya çalıştığımız her alan kapatılıyor. Şimdi hepimiz hukuku, devleti ve demokrasiyi bir körün fili tarif etmesi gibi tarif ediyoruz. Bugün kralın yetkilerini sınırlayan 1215 tarihli Magna Carta’nın, insan hakları diyen 1839 tarihli Tanzimat Fermanı’nın dahi gerisine düşmüş bir Türkiye var. Tüm toplumu ilgilendiren seçim yasası, bırakın muhalefeti, iktidar milletvekillerinin haberleri olmadan iki üç kişi tarafından hazırlanıp önümüze atılıyor. Bugün toplumu ikiye ayıran bir Cumhur ittifakı bize dayatılıyor. KHK’yle savunma sanayisi de Cumhurbaşkanı’na bağlanmış. Böyle bir yapı savaşsız yaşayamaz. Cumhur ittifakının karşısına adalet, demokrasi ittifakı koyarak durumu tersine çevirebiliriz.” 

BİROL AYDIN: TÜRK’ÜN HUZURU KÜRT’ÜN HUZURUNDAN GEÇER

Daha sonra söz alan Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Birol Aydın, Türkiye’nin sorunları konuşulsa aylar ve yılları alacağını dile getirerek, şunları söyledi: “Ülkenin her kesiminden sorunların ne olduğunu biliyoruz. Sanki Türkiye’de yeni bir süreç başlıyor. Türkiye’yi yeni bir heyecan iklimine hep birlikte kavuşturacağız. Bir şeyin zamanı gelmemişse gerçekleşmez. 15 yıldır zamanı gelmemiş ama bugün gelmiştir. Her seçim döneminin bir hapı vardı. Önümüzdeki 3 seçimin de hapını güvenlik olarak sunacaklar. Birbirimizi üzmeyerek, birbirimizi anlamamızı, güçlendirecek söylemleri çoğaltmak için bir takım şeyleri askıya alacağız. O zaman her şeyin normal olduğunu göreceğiz. Yan tarafta bir Afrin Operasyonu yapıyoruz. Hem Türk hem Kürt hem de Arap’ın canı yanıyor. Türkiye öteden beri adalet özürlüsü dönemler yaşadı ama bugün gibi yaşamadı. Irkı ön plana çıkarmayı, başkasının yokluğu üzerinden kendini var etmek zihinsel kodlarda bir bozukluğun göstergesidir. Bizim birlikte yaşamaya ihtiyacımız var. Bizim huzur ve mutluluğumuzun Diyarbakır’dan geçtiğini, Edirne’nin huzuru Muğla’dan, Muğla’nın huzurunun Mardin’den geçtiğini, Türk’ün huzurunun Kürt’ün huzurundan geçtiğini, AKP’nin huzurunun da CHP’nin huzurundan geçtiğini bilmemiz lazım. Bizler hak, adalet ve özgürlüklerde buluşacağız.”

AYFER YILMAZ: DEMOKRASİDE BİRLEŞMEK LAZIM

İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Ayfer Yılmaz ise, korkutma, baskı ve bunun yanında anketlerle “Günü nasıl kurtarırım” diyen bir iktidarın olduğunu söyleyerek, “Birinin sarayda kalması diğerinin de baraj altında kalmaması için ittifak yaptılar. Oy hırsızlığına yol açmak için seçim yasasını değiştirdiler. Tek adama karşı demokraside birleşmek lazım. Özgürlüklerin olduğu bir ülkede bugünkü bazı sorunlarımızdan da konuşmayız” diye belirtti.

AYHAN BİLGEN: MUHALEFET PARTİLERİ NETLEŞMELİ

HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen de, siyasette korku ya da güven duygusunun olduğunu ifade ederek, şu değerlendirmede bulundu: “Ya toplumun güvenini alarak yönetirsiniz ya da korkularla yönetmek mümkün oldukça yeniliği sağlamak imkansız olur. Korkuyu kırmanın, hissettirmenin farklı yönleri olabilir. Biz mesela kendi aramızda şöyle aşmaya çalışıyoruz: Şu anda 7 bine yakın yöneticimiz cezaevinde ama olsun bir şey olmaz. Neden olmaz çünkü hala Türkiye cezaevleri 6 milyon kişiyi kaldırmaz. Dolayısıyla çalışmaya devam etmemiz lazım. En azından 6 milyonu cezaevine koyacak kapasite 2019 bütçe planlamasında yok. Seçim 3 vakte kadar da olabilir, 2019’da bile olmayabilir. Böyle muğlak bir dönemde yaşıyoruz. Ama OHAL koşullarında seçime gidilirse O’nun kazanması için yüzde 45’e ihtiyacı var. Çünkü yüzde 45’i yüzde 51 yapmanın yollarını pekâlâ biliyor. Geçmişle yüzleşmeden geleceği konuşmak kendini kandırmaktır. Siyaseti kan davasına dönüştürmemek, geleceğe dair önümüzü tıkayacak bir sorundan bahsetmiyorum. Ama hepimizin muhasebe hesabıyla özeleştiri kararlılığında geçmişle yüzleşmeye ihtiyacı var. Bunu yapmadığımız zaman diktiğimiz bina üstümüze yıkılabilir. Çünkü muhatabımız algı siyasetini çok iyi yapıyor ve her hamlesiyle bizi yeniden başa çekecek araçlara sahip. Bugün OHAL’e karşı bir şey söylemeyenler seçime 3 ay kala piyasaya çıkıp kendini kurtarıcı gibi pazarlamaya kalkabilirler. Onun için şimdi herkes sözünü söylemeli ve vicdanen rahat olabileceğimiz bir kararlılık ve cesaretle yola düzülmeliyiz.  OHAL ve Savaş koşullarına seçim olur mu olmaz mı? Bu konuda tüm muhalefet partileri netleşmek zorundadır. Bu asla sandığı önemsiz görmek, seçimi hafife almak değildir. Son derece gerçekçi olmaktır. Sandıkla ilgili her düzenlemeyi KHK ile yapabilir. Yarın bir partiyi kapatma kararı alabilir. Bu koşullarda demokrasicilik oynamaya devam mı edeceğiz yoksa sahici bir demokrasiyi inşa etmek için bugünkü gerçekle yüzleşip bu koşullardan çıkarak ancak seçimin yapılabileceğini ifade edeceğiz. 

‘RUH ÇAĞIRIR GİBİ ÜLKEYİ KURTARAMAYIZ’

Türkiye’nin hemen hemen ana gündemi olan Afrin konusunda çıkıyor 3 yüz küsur köyü olan bir kentti ‘Bin köyü ele geçirdik’ diye açıklama yapıyor. Hiçbir danışmanı da çıkıp demiyor ki ‘Sayın Cumhurbaşkanım orada bin köy yok’. Meclis’te kolonların arkasında yanımıza gelen iktidar milletvekilleri ‘Ülke uçuruma gidiyor, tükeniyoruz’ diyor. Ama parti toplantısında bunu söyleyemiyorsa biz nasıl canavarlar yaratıyoruz bununla yüzleşmek zorundayız. Dünyada artık temsili demokrasi bitiyor. Biz yeniden temsili demokrasiyi ruh çağırır gibi bu ülkeyi kurtaramayız. Ya katılımcı demokrasiyi göze alacağız ya da temsili demokrasi 10-20 yıl sonra yeni canavarlar yetiştirecek. Aramızdan birini belki seçip o hale getirecek.  28 Şubat 2015’e kadar bu iktidar Kandil ve İmralı’yla görüşme yapıyordu. Bu görüşmeleri Yozgatlı, Kayserili seçmene anlatabiliyordu. Şimdi o toplumsal kesimi eğer bu iktidar ikna edebiliyorsa biz HDP’yle yan yana durmayı neden anlatamayalım.”

MEHMET BEKAROĞLU: DEMOKRASİYİ AYAĞA KALDIRMALIYIZ 

CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ise, toplumun kimlikler üzerinden bölünmüş durumda olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti: “Siyaseti bu alanlar üzerinden yapılıyor. Böyle devam ederse korkarım coğrafyamızda yaşanan kanlı hesaplaşmalar buraya da gelebilir. Milletin beka sorunu olarak ortaya konuşan şey aslına kendi sorunudur. Erdoğan ve küçük ortağı 2019’u kendisinin var olma yok olma sorunu olarak görüyor. Eğer 2019 çevrilemezse herkesin çok ağır bedeller ödeyeceği süreç başlıyor. Hukuk, seçim yasası, savaş vb. her şeyi yapıyor ve topluma ‘Susun, bu beka sorunudur’ diyor. Eğer demokrasiyi tekrardan ayağa kaldıramasak, toplum olarak kimlik siyasetinin içinde boğulacağız.”