'Allah adaleti emreder'

'Allah adaleti emreder'

Banu Özdemir, Adalet Yürüyüşü izlenimlerini YURT Gazetesi için yazmaya devam ediyor. Özdemir bu yazısında Adalet Yürüyüşü'nün 17'inci ve 18'inci günlerinde gördüklerini, yaşadıklarını yazdı...

Temmuz ayının ilk günü, geride 17 günü bıraktığımız adalet yürüyüşümüzde mesafe azaldıkça biz çoğalıyoruz.
Dün tabiat ana sesimi duymuş olsa ki, bugün kendi gününde doğa gününde ılık esintiyle uyandırdı bizi. 300 km’yi arkamızda bırakmanın haklı gururu ve mutluluğu ile Genel Başkanımız Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’nun basın açıklamasının ardından Sakarya il merkezine doğru yola koyuluyoruz. 


Kemal Bey ‘in basın emekçilerine verdiği demeçte "Bugün aynı zamanda çevre günü, doğa günü. Allah'ın yarattığı kainatın kendi içinde bir dengesi ve bir adaleti vardır" diyor. Sabahın ilk saatlerinde aramızda bulunan “Antikapitalist Müslümanlar Derneği’nin üyelerinin, yol boyunca açmış olduğunu gördüğüm “Allah adaleti emreder “ pankartı ile kendini tamamlayan bir günün tarifsiz mutluluğu var hepimizde.
Güncelerimin başında atıf yaptığım Ömer Hayyam’ın, "adalet kainatın ruhudur" sözü genel başkanımızın vurguladığı bugün verdiği  demecin başlığı  esasen.. Ne zaman ki o terazisinin dengesi şaşar, o vakit kainat ana size hesap sorar.
17 gün boyunca devam adalet yolculuğumuzda, bedenen bizimle yürüyen binler, gönlü ile yürüyen milyonlar oldu. Lakin, “hak, hukuk ,adalet” sloganlarımıza eşlik eden sadece biz insanoğlu değiliz. Yeryüzünü birlikte paylaşmak zorunda olduğumuz diğer canlılar da, adımlarımıza yoldaşlık, sesimize vokallik yaptılar.
Rantsal dönüşüme baş kaldırıp, dallarıyla sallanarak “bizde sizinleyiz” diyen ağaçlar. Bahara filizlenen bir tomurcuğun yaprağındaki tebessümü görmeyecek kadar kalbi zift kaplamış siyasi erkler, bugüne dek köklerine indirdi o zalim kepçelerini…

Dün gece konakladığım Akyazı Öğretmenevi’nden, sabah korteje katılmak için ayrıldığımda yol boyunca selam duran kavak ağaçlarını gördüm. Yeşilin bir çok tonunu bir aradaydı. Çocukluğuma götürdü beni yapraklarına vuran güneş ışığı. Hepsi aynı endişe içinde biliyorum. “Ya bir gün bizi de keserlerse?”
Yıkanması gereken çamaşırlar, doldurulması gereken şarj cihazları başta olmak üzere bazı hazırlıkları yapmak durumunda olduğum gece, hem yorucu hem keyifli geçti. Bugün kortejde lavanta kokusunu duyan varsa, benim ve dostlarımın tişörtlerinden geliyor,biline:)) 

Bugün güzergah üzerine bizi provoke etmek  için pankart astırdığını işittiğim belediye başkanının aksine, yerel halk son derece dayanışmacı ve yardımseverdi. Çamaşırları kurutmak için, kurutma cihazı bulmanız imkansız olabilir ama bunun için  gecenin bir yarısı vantilatör bulma seferliğine tutuşmuş kişiler var. Türk kahvesi tiryakiliğimi bilenler bilir. Bu yürüyüş sayesinde istemlerini kontrol etmeyi de öğrendi nefslerimiz. 17. gün sonunda, saat 22:00 civarı açık olan tek yer Akyazı’da kebapçı. İşte kahve içmek için girmiş olduğum bu restaurantta, kolumdaki adalet yazılı bandı görerek yanıma gelen, ve sorunlarını anlatan esnaf var. Atanamadığı için garsonluk yapmak zorunda kalan öğretmen adayı var. Ve gecenin sonunda sipariş etmeme rağmen , “bizim hayvanlarımız burada doğal ortamda yetişiyor, bu lahmacunu yemelisiniz” diye masama lahmacun gönderip, "siz bizim hesabımızı soruyorsunuz" diyerek hesap almayan patronlar var. Sözümüz söz canlar.. Biz bu yürüyüşü tamamlayacağız, Maltepe’de milyonlar ile buluşacağız, bu ülkeye adalet gelene dek her yolu arşınlayacağız. Helal edin…

İki saat uyuyabildiğim Akyazı gecesinin yorgunluğu, sabah beni almaya gelen İzmir’den yol arkadaşlarım Övünçlere anlatır iken masmavi gökyüzünün bulutlarına karıştı.
Ve bu beden, mevcudiyetimizi borçlu olduğumuz ulu öndere ithafen açılan 1011 km’lik Türk Bayrağı’nın altında yürüyerek, cumhuriyet ve değerlerine her koşulda saldırıda bulunan karanlık zihniyete karşı umut olan binlerce bedenden biri oldu.
Saat 18:30'u gösterirken, adımlarımızda umut, yüreklerimizde inanç, dilimizde “Karlı Kayın Ormanı”

Ve karşımızda bugünün finali, Sakarya il merkezi levhası…

01.07.2017

Bugün 2 Temmuz…

Savaş koşullarında bile 'yakarak' öldürmenin savaş suçu olarak kabul edildiği dünyamızda, tam 24 yıl önce  bu ülkenin  aydınları, sanatçıları cayır cayır yakıldılar. Gecenin karanlığında, gökyüzüne yükselen, alev ve duman değildi sadece, her bir canın nefesi, yaşam sevinci, hasreti oldu. Mahsur edildikleri bir otel odasında ölümü, ‘kalanlarımız ölenlerimize şiir yazsın‘ diyerek bekleyerek karşıladılar.. Linç edileceklerdi eğer dışarı çıksalardı.Çıkamadılar… Vicdandan yoksun katil bir güruh tarafından yakıldılar.


Bırakın bu katliamları planlayıp gerçekleştiren siyasal yapılanmanın hukuk önünde cezasını  çekmesini, üç (3) yıl önce zamanaşımı gerekçesiyle dava düşürüldü. Hukukun üstünlüğünü değil, üstünlerin hukukunu temel alan ey savcılar;
O acıyı yaşanların ve paylaşanların zihninde  zaman aşımı yok. Gün be gün çoğalıyor ateşe durmuş yüreklerimiz.
İşte bugün, zaman aşımı gerekçesiyle düşen “Madımak Davası” nın ardından “milletimize hayırlı, uğurlu olsun.” diyen aymazlara inat yürüyoruz. Her bir adımımızda Madımak’ın sönmeyen ateşi var. Tarih boyunca yapılan tüm katliamların hesabını soracak olan inanç var.

Bugün, Sakarya D-100 karayolu kesişiminde bulunan kamp yerimizden sabah saat 07:00'ye doğru yola çıkan kortejimiz "UnutMADIMAKlımda" diyerek yürüyor.

Bugün haksızlığa uğramı, adalet bekleyen binler bizimle yürüyor.
Marmara Depremi'nde birinci derecede yakınlarını kaybedenlerin geçici barınmaları için yapılan İzmit'te Arızlı Irak Konutları'nda oturan "depremzedeler" yürüyor."78 yaşındayım, İzmit’e kadar yürüyeceğim" diyerek, konutlarını ellerinden almak isteyen doyumsuz bürokratlara baş kaldıran Fikriye Teyze yürüyor.

10 Ekim Katliamı’nda yaşamını yitiren İsmail Kızılçay’ın abisi Adem Kızılçay’ın ile birlikte, Ankara Garı’nın önünde son nefesini veren masum yurttaşlarımızın yakınları yürüyor.

Her seçim döneminde klişeleşmiş vaadlerden biri olup, "emeğin en yüce değer" olduğu felsefesinden uzak bu iktidar ile gerçekleşmesi mümkün olmayan “Taşeron için  Kadro” istemi ile yürüyen işçi kardeşlerimiz var.

Toplumsal duyarlılığını sanatçı olmanın getirdiği sorumlukla her daim topluma yansıtmış olan Şevket Çoruh ve Melek Baykal var.

Her şeyden önemlisi, diktaya, zulme, adaletsizliğe başkaldırarak,adımlarıyla Türkiye’ye umut olmuş, toplumun her kesimini dünyanın en barışcıl eylemi içinde bir araya getiren bir lider var.
Kemal Bey var…

Birinci Vazifesi’ni mevcudiyetinin yegane görevi olarak gören, meşalelerle O’nun izinde yürüyen gençler var.
Bu ülkenin geleceği var.


Turuncu’nun Seyir Defteri
02.07.2017