Cargill işçileri: Sömürücü Amerikan politikalarına izin vermeyeceğiz | Röportaj

Cargill işçileri: Sömürücü Amerikan politikalarına izin vermeyeceğiz | Röportaj

Cargill direnişini 1. Yıl dönümünde, ilk günden itibaren direnişin içerisinde yer alan Cargill işçisi Oğuz Çözmez’e sorduk...

Tolga Kaan Ateşli


Bursa’nın Orhangazi ilçesinde yer alan Amerikan şirketi Cargill’de; nişasta, tatlandırıcı, yenilebilir bitkisel yağ, yem ve endüstriyel alanda bir çok ürünün üretilmesi aşamalarında çalışan 14 işçi, sendikalı oldukları gerekçesiyle hukuksuz bir biçimde işten atılmıştı. Tam 1 yıldır her türlü baskıya, polis gözaltısına rağmen direnişlerine bir gün bile ara vermeden devam eden Cargill işçileri, 1. yılda İstanbul'a gelerek, Cargill Genel Merkezi önünde eylem gerçekleştirmişti.

Açıklamalarında işçi sınıfı üzerinde sömürgeci Amerikan politikalarının uygulanmasına izin vermeyeceklerini dile getiren işçiler; "Örgütlü olduğumuzu ve müşteriniz olan Pamir Gıda, Dr. Oetker, Coca Cola, Pepsi-Co, Eti, Mondelez ve Nestle gibi büyük işletmelerde bugün itibariyle baskıyı artıracağız. İşçi hak ve özgürlükleri, patronların insafına bırakılamayacak kadar değerlidir ve biz bu değer uğruna her türlü kavgayı vermeye devam edeceğiz" diyerek Cargill patronunu uyarmıştı.

Biz de direnişi 1. Yıl dönümünde, ilk günden itibaren içerisinde yer alan Cargill işçisi Oğuz Çözmez’e sorduk...

>Öncelikle sizi kısaca tanıyalım ve Cargill’e işçi olarak giriş sürecinizi dinleyelim.

İsmim Oğuz Çömez, 30 yaşındayım. Cargill'e 2 Mayıs 2012 tarihinde İşkur üzerinden yaptığım başvuru ile girdim. Önce 50 soruluk Türkçe-Matematik testine tabi tutuldum. Sonrasında ise 2 kez mülakata girmem istendi ve işbaşı yapmak üzere çağrıldım.

>Sendikaya neden ihtiyaç duydunuz?

Sendikanın ilk sürecinde yani 2012 yılında, ben henüz 2 aylık işçiydim. Sendikalı arkadaşlarım bana geldiklerinde hemen üye oldum. Sebebi ise Cargill'deki maaş belirleme süreçleri oldu. İş performansınıza göre değil, yöneticinizle kurduğunuz ilişkilerdeki durumunuza göre zam yapılıp yapılmayacağına karar veriliyordu. Bu "Yöneticinle iyi geçin, her dediğine evet de, tartışma, fikir üretme, ne denilirse onu yap" anlamına geliyordu benim için. Kişisel yapıma tamamıyla ters bir durum... Bir işçinin geleceği, alacağı ücret yalnızca bir kişinin iki dudağı arasında olamaz, olmamalı.

>İşçilerin sendikalaşma ve örgütlenmeye bakış açılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Genel itibariyle işçi kardeşlerimin sendika istediklerini biliyorum ancak iş elini taşın altına sokmaya gelince durum biraz farklı olabiliyor. Çünkü hep bir bahanemiz vardır mücadeleden geri kalmayı tercih etmek için. İşten atılırım, çocuklarım var, kredi borcum var gibi... Aslına bakarsanız, bunlar haklı sebepler ama en azından eylemsel olarak olmasa bile bir E-devlet şifresi ile bağlı olduğu iş kolunun sendikasına üye olması bile yeterlidir, faydalıdır.

>Türkiye’de sendikal olarak yahut farklı şekillerde gerçekleşen işçi örgütlenmeleri yeterli mi?

Tabii ki yeterli değil. Baktığınız zaman her geçen sene sendikalı ve örgütlü çalışan sayısı azalıyor. Bu biraz sosyolojik bir olay. İşçi kardeşlerin bu konuda biraz bilinçsizliği ve öğretilmiş-öğrenilmiş çaresizliği var. Patronlara bakarsanız hepsi örgütlüdür. En az onlar kadar işçilerin de örgütlü olması gerekiyor.

>Peki işçilerin ülke siyasetine kendi sınıfsal kimlikleriyle dahil olmaları nasıl mümkün olabilir?

Şuan için mümkün görünmüyor. Çünkü işçiler kendi sınıflarının, kendi sınıflarını temsil eden bir oluşumun arkasında durmuyor ve onlara inanmıyor. Bizleri kendi içimizde ayrıştıran olgular var. En nihayetinde insanız, elbette farklı yaklaşımlarımız olacak ama biz işçiyiz, aynı amaçta olmalıyız. Ancak o zaman bu dediğiniz hayata geçebilir.

>Cargill'e dönelim. Hangi gerekçelerle işten atıldınız?

Cargill'den atılma sebebim tamamıyla komik bir durum. NBŞ kotasında yaşanan düşüş bahane edildi... Fakat işten atılanlar arasında kota olmayan bölümde çalışan arkadaşlarımız da var. Daha sonra tekrar işçi alımı yapıldı ve fabrika 24 saat çalışmaya devam etti. Gerekçesiz bir şekilde, sendikalı olduğum için atıldım yani.

>İşten çıkarmaların hemen sonrasında direnişe başladınız. İşe iadenizi istemeniz dışında başka bir talebiniz var mı?

Evet, direnişe hemen başladık. Bizim tek isteğimiz var: Atılan 14 işçi kardeşimizin işe geri iadesi! Cargill patronlarının, işçilerin sendikalı ve örgütlü çalışma isteğine, hakkına saygı duyması...

>Direniş boyunca taleplerinizin yerine getirilmesi için kimi yöntemlere başvurdunuz, gözaltına alındığınız da oldu. Devlet kurumlarının eylemlerinize tepkisi nasıl oluyor?

Devlet kurumları genel itibariyle işverenden yana tutum sergiliyor. Biz buna alıştık. Biz üzerimize düşeni yapıyoruz. Kanunun ve Uluslararası Hukuk'un bize verdiği direniş hakkımızı kullanıyoruz.

>Fabrika içerisinde direnişinizi destekleyen sendikalı ya da sendikasız işçiler var mı, size karşı tepkiler nasıl oluyor?

Fabrika içerisinde sendikalı olsun veya olmasın, beyaz yakalı arkadaşlarımız dahil; biz tüm işçi kardeşlerimize aynı mesafedeyiz. Bizim için ayrım yok... Her gün oradayız ve semaverimizin altı sürekli yanıyor. Geliyorlar sohbet ediyoruz, çay içiyoruz hatta bir gün ara versek, gitmesek hemen soruyorlar "Neredeydiniz, özledik" diye sağolsunlar.

>Tam bir yıldır direniyorsunuz. Yorulanlar, geri çekilenler oldu mu?

Tam bir yıl oldu evet. Dışarıdan "Yoruldular, yıldılar, bırakırlar" diyenler oluyor ama o çadırın içinde bulunan herkesin gözlerinin içi gülüyor. Hepimiz inanıyoruz başaracağız!

>Direniş boyunca bunu hiçbir zaman unutamam diyeceğiniz bir anınız oldu mu?

Unutamam dediğim olay tabii ki fabrika önünden İstanbul’a kadar yaptığımız yürüyüş. Orhangazi'deki fabrikamızın önünden, İstanbul Ataşehir'deki Cargill Genel merkezi önüne yürüyerek gitmeye karar verdik. O kadar yol yürümek, neyle karşılaşacağımızı bilmemek, tedirgin ediyordu bizi ama yürümeye başladık. Geceleri dışarıda uyku tulumlarında uyuduk. Soğuk, yağmur, ayaklarımızın altında oluşan su toplamaları vesaire hiçbiri yolumuzdan çeviremedi bizi. Çünkü biz davamız uğruna bedel ödemeye hazırdık. Konaklama yerlerinde bizi karşılayan emek dostlarımızı görünce ayrı bir sevindik. Yani bizi birebir tanımayan, yabancı insanlar bize destek olmaya gelmişlerdi. Tam da bu noktada çok onurlu, çok haklı, tüm işçi sınıfına hizmet eden bir iş yaptığımızın farkına vardık.

Gebze'de o dönemde Flormar direnişi vardı. Biz yolumuzu uzatıp, direnen kardeşlerimizi ziyarete gittik. Çünkü dayanışma, bir olma ve sınıf bilincinin çok değerli bir olgu olduğunu tüm insanlara göstermek istedik, başarılı da olduk. Omuz omuza slogan attık, kazanmamızın tek şartının bir olmaktan geçtiğinin dersini herkese verdik.

>Son olarak okurlarımıza ve sizin gibi emeğiyle geçinen milyonlarca yurttaşımıza ne söylemek istersiniz?

İşçiler birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olmalı. Sendikalı, örgütlü bir çalışma hayatı; bugünümüz ve geleceğimiz için çok önemli. Yarınlara, çocuklarımıza güzel bir çalışama hayatı, emeğin sömürülemeyeceği bir yaşam bırakalım. Mücadele edelim!