CHP lideri Kılıçdaroğlu'ndan Erdoğan'a cevap

CHP lideri Kılıçdaroğlu'ndan Erdoğan'a cevap

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu CHP Grup Toplantısı'nda, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ile ilgili sözlerine sert cevap verdi. Kılıçdaroğlu, "Sevgili Erdoğan, gözünü sevdiğim Erdoğan, benden niye korkuyorsun? Sen daha uzun boylusun. Üstelik sen kendini dünya lideri olarak anlatıyorsun. Gel karşıma çık. Bana söyleyeceğini adam gibi yüzüme söyle" dedi

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Meclis'te, AKP Grup Toplantısı'ndaki sözlerine çok sert cevap verdi.

İşte Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları:

Herkes şunu çok iyi bilmeli ki, yeri gelir CHP eleştirilir, övülür, her şey söylenir ama herkesin İyi ki varsın CHP diye rahatlıkla söylemesi gerekir. CHP demek Cumhuriyet, demokrasi, mazlumun yanında zalimin karşısında olmak demektir. CHP, kadın erkek eşitliği demektir. CHP, gençlere siyasette yer açmak demektir. CHP, Türkiye demektir.
Bugün daha önce konuşan Genel Başkan bizim İstanbul İl Başkanımızla ilgili bir sürü laf etti. Korksun veya korkmasın, İl Başkanımız bugün cevabını verecek. 
Sevgili Erdoğan, gözünü sevdiğim Erdoğan, benden niye korkuyorsun? Sen daha uzun boylusun. Üstelik sen kendini dünya lideri olarak anlatıyorsun. Gel karşıma çık. Bana söyleyeceğini adam gibi yüzüme söyle.
Türkiye'nin gereksiz polemiklere ihtiyacı yok. Bütün tv kanalları senin emrinde, gazeteciler emrinde, çık karşıma, niye arkamdan dedikodu yapıyorsun. Dünyadan korkmam diyor, Bay Kemal dediğinden korkuyor. Korkma. Gelirken doktorlarını, uzmanlarını, politikacılarını yanına al. Vallahi tek başıma çıkacağım karşına. Sana yarım saat versinler, bana 10 dakika yeter. Kim haklı, kim haksız hesaplaşalım. Arkadan dedikodu yapmayacaksın. Dedikoduyla memleket yönetilir mi?
Ne derlerse desinler, bu millet şunu söyleyecek; İyi ki varsın CHP; sen olmasan gerçekleri öğrenemezdik.
Türkiye dünyanın en güzel coğrafyasında yer alıyor. Petrol boru hatları, ulaşım buradan geçer, turistler buraya gelir, dünyanın en köklü ve kadim kültürü bizdedir. Ortadoğu'da kan var, gözyaşı var, ölüm var. Ve biz Türkiye olarak bu gelişmelerden rahatsızız. İstiyoruz ki, hiçbir komşumuzun burnu kanamasın. Çarşıda, üretimde, fabrikada, parkta herkes huzur içinde olsun. Bu coğrafyayı bir barış denizine dönüştürmek istiyoruz. O yüzden özel bir önem veriyoruz bölgeye.

Bugün Türkiye'nin geldiği nokta üzülerek söylüyorum ki çıkmaz sokaktır. Bu nedenle hükümete, Ankara'daki beylere önce petrolün tarihini, bölgenin tarihini oturup bir okuyun diyorum. Bölge bir devletin tek başına yapılandırdığı bölge olmaktan çıktı. Irak'a saldırı sonrası ne büyük acılar çektiğimizi hepimiz biliyoruz. Suriye'de benzer bir olay yaşanıyor. 3.5 milyon Suriyeli sadece Türkiye'de. Bugün Ortadoğu aktörlerin yönlendirdiği bir Ortadoğu. Bir ucunda Amerika, bir ucunda Rusya, İran ve Türkiye var. Bu dört temel aktörün bir araya gelip Ortadoğu'daki acıyı, kanı ve gözyaşını sonlandırması gerek. Ortadoğu'da barışı egemen kılmak gerek.

'EĞER İNSAN KANI İÇMEKTEN HOŞLANIYORSANIZ BUYURUB SİLAH GÖNDERİN

Bugün geldiğimiz noktada kaybedenlerden biri Türkiye. Defalarca terör örgütlerine silah gönderilmemesi gerektiğini söyledik, gönderdiler. Aynısını şimdi ABD yapıyor. Buradan uyarmak bizim namus borcumuzdur. Eğer insan kanı içmekten hoşlanıyorsanız buyrun silah gönderin. Ne PKK'ya, ne onun uzantılarına, ne IŞİD'e, ne EL Nusra'ya ve uzantılarına silah göndermeyin. Biz Rusya'yı da, ABD'yi de uyarmak zorundayız. Bizim bölgemiz, bunlar bizim komşularımız. Kader, kültür ortaklığımız var. PKK'nın Türkiye'de neler yaptığını bütün dünya biliyor. Türkiye'nin 30 yılı aşkın süredir verdiği mücadeleyi bilmeyen mi var? Terörden kurtulmak için, arınmak için her türlü çabayı vermek bizim de, Rusya'nın da, ABD'nin de görevi.

Ortadoğu'da barış, huzur istiyoruz. Diplomaside hamasetin geçerliliği yoktur. Diplomatik kanalların sonuna kadar zorlanması gerek. Elbab'daki şehit sayımız 70'i aştı. Düne kadar ne söylüyordun, bugün neler yapıyorsun? Eğer 3 hamle ötesini görmezseniz dış politikayı yönetemezsiniz. Sadece oyuncak olursunuz. Bugün Türkiye'nin geldiği nokta bu.
Elbetteki Türkiye büyük bir devlet, o bölgede tampon kurmak, oluşturmak zorunda. Ama bu noktaya gelinceye kadar izlenen politikalar Türkiye'yi bataklıkla karşı karşıya bıraktı. Defalarca uyardık; yapmayın yanlış yapıyorsunuz dedik. Hayır, biz biliyoruz dediler. Geldiğimiz noktaya bakın. Kendi topraklarımızdan Süleyman Şah türbesini kaçırmak zorunda kaldık.
Ege adalarını soruyoruz. Keçi adası kime ait? Soruyorum Yunanistan'a, başka biri cevap veriyor. Konuşursam sen konuşamazsın diyor. Zaten ağzını aç diye sana soru soruyorum, beni tehdit et diye değil. Çık adam gibi cevap ver.
İlkokul mezunu bir kişinin anlayacağı bir dille soruyorum; Keçi adası bize mi, Yunanistan'a mı ait? Ben teslim etmedim diyor. Ben senin neler teslim ettiğini biliyorum. Ben mavradan atmam, hamaset yapmam. Türkiye'nin taşına, toprağı, çakılına biz sahip çıkacağız. Biz CHP'yiz. Bir karışı teslim etmek istemiyorum.

2019'DA GELECEĞİZ TÜRK BAYRAĞINI ORAYA DİKECEĞİZ

İstanbul kongresinde söyledim. 2019'da geleceğiz, Süleyman Şah türbesini kendi topraklarımıza alacağı ve Türk bayrağını da oraya dikeceğiz.
Ne söyledik? Dış politikayla ilgili konuşacaksan, bölge dengelerini, dünya dengelerini iyi bilerek konuşacaksın. Asarak, keserek olmaz. Gazze'ye senelerdir gidecektin, buyur git, niye gidemiyorsun? Rakka'ya niye gidemiyorsun? Bu işler akılla, bilgiyle olur. Diplomasiyle olur.

Bugün 16 Ocak. Basının onur günü. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün İzmit'te yaptığı basın toplantısı nedeniyle gazeteciler onur günü kabul eder. Medya özgürlüğü ve medyanın gücü bütün demokrasilerde çok önemlidir. Medya dördüncü güç kabul edilir. Medya halk adına otoriteyi denetler. Yolsuzluk, haksızlık, kayırmacılık yapılıyor mu diye denetler, böyle bir özelliği var. O nedenle otoriter yönetimler eleştiriden hoşlanmazlar. Gazeteciler üzerine baskı yaparlar. Mali baskılar yaparlar. Yola getirmek, kendi istediklerini yazacak bir medya yaratmak isterler. Bugün Türkiye medya özgürlüğü açısından sınıfta kalmıştır. Dünyanın bütün gelişmiş demokrasilerinde Türkiye'de medya özgürlüğü olmadığı açık açık kabul edildi.
Parayla oluşturulan havuz medyasının özelliği bir merkezden aldığı haberleri manşetine taşımak. Onların görevi hükümeti alkışlamak ve CHP'yi eleştirmek. Sanıyorlar ki geri adım atacağız. İstediğiniz kadar eleştirin. Ama 2019'daki yeni dönemde sizin özgürlüğünüzü de biz sağlayacağız. Fakat müteahhitten para almayacaksınız, devletin bankasını soymayacaksınız.  Gazeteler aynı zamanda toplumun derdini dile getirir. Ben merak ediyorum; zarar etmiş çiftçiyi gazeteler niye yazmazlar? Çiftçinin zararından vergi almak da neyin nesi? Haber yapılıyor mu bu? Hayır yapılmıyor. 

'ZARARDAN VERGİ ALMA HANGİ DEMOKRASİDE VAR'

Bir çiftçi düşünün zarar etmiş. Zarardan vergi alınıyor. Zarardan vergi alma hangi demokraside var? Sanayici zarar ederse, vergi vermez. Tüccar zarar ederse vergi vermez. Ama çiftçi ciro üzerinden yüzde 4 vergi kesilir. Haber yapılıyor mu bu? Yapılmıyor. E benzin alıyorsunuz, zam geldi. Gelecek tabi, memleketi böyle yönetirseniz zam da gelecek tabi. Depoyu doldurduğunuzda ödediğiniz bedelin yüzde 58’i vergi. Niye medya bunu yazmıyor? Havuz medyası niye yazmıyor? Otomobil alan adama mı güveniyorsun sen devleti yönetmek için? Bizler bunların tamamını düzelteceğiz. Hakkı hukuku ve adaleti vergide de getireceğiz, medyada da getireceğiz. Herkes özgürce yazacak ama devletten beslenmeyecek. Besleme basın olmayacak.

15 Temmuz’da bir darbe girişimi oldu. Hep beraber karşı çıktık. Parlamentoda bombalar altında görev yaptık. İki tane 15 Temmuz var. Bir halkın 15 Temmuz’u, iki Sarayın 15 Temmuz’u. Sarayın 15 Temmuz’u da 20 Temmuzda darbe yapmasıdır. 20 Temmuz darbesinden sonra 1 milyon aile mağdur edilmiştir. Hak ve Adalet platformu 2173 kişiyle görüşme yapılıyor. Mağdur ailelerin sorunları belirlenmiş durumda.

Bir, OHAL mağdurları arasında işsizlik oranı yüzde 65. Kimse iş vermiyor. İnsaf ya, bunlar bizim vatandaşlarımız. Çektiği sıkıntıların en büyüğü yüzde 92 ile ekonomik, yüzde 85 sosyal dışlanma. İşlerinden atılanların yüzde 99’u, 15 Temmuz öncesi herhangi bir cezai soruşturmaya uğramamış. Mahkeme ve savcıyla hiçbir işi olmamış. OHAL mağdurlarının yüzde 50’si bulundukları mahallelerden ve şehirlerden ayrılmak zorunda kalıyor, mahalle baskısı nedeniyle. Gözaltına alınanların yüzde 70-75’i iki veya daha fazla gün gözaltında bulunmuş ve tutuklananların büyük kısmı kötü muamele görmüş.

(Kılıçdaroğlu kendisine gelen mesajları okudu) “Ameliyat sonrası gözaltına alınıyor. Sehven olduğu anlaşıldı. Yaklaşık 10 ay ailemden 550 km uzakta bir şehirde tutuklu kaldım", “SGK bilgilerime KHK ile görevine son verildi yazılması sebebiyle. Özel sektörde bile iş verilmedi. Sosyal güvencem yok. Ya kendiliğimden iyileşeceğim, ya öleceğim. Bu sıkıntılar iyi ki ölüm var dedirtti bana.” “Eğitim-Sen üyesi olduğum için cezalandırıldım. Ne için tutuklandım, ne için yattım, ne için serbest bırakıldığımı bilmiyorum...”

Bugün Ali Furkan’ın cenazesi defnediliyor. Babası hapse atıldı, 8 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Son sınıf öğrencisi, tam burslu, Kırşehir’in en değerli gençlerinden birisiydi. Bugün cenazesi kaldırıldı. Ben 20 temmuz darbesi dediğim zaman korkuyorlar, hakkımda soruşturma açılır mı diye. Yaz kardeşim, 20 Temmuz’da bir sivil darbe yapıldı.

'FİİLİ ANAYASA İHLALİ VAR'

Fiili bir anayasa ihlali var. Yok anayasa. Niçin uygulanmıyor. Yine anayasadan örnek vereyim. Madde 121 diyor ki, OHAL süresince CHP’nin başkanlığında toplanan bakanlar kurulu KHK çıkarabilir. Bitti, hangi konularda? OHAL’in gerekli kıldığı konularda diyor. Aksi çıkarsa anayasaya aykırı. Taşeron işçinin OHAL kararnamesiyle ne ilgisi var? Meclis’e gelse tam çıkacaktı. KİT’lere kadroyu vereceğiz. Eğitimin sağlığın sosyal güvenliğin arabanın kış lastiğinin OHAL ile ne ilgisi var? Bu ne demek aynı zamanda parlamentoyu devre dışı bıraktın demek.

Enis Berberoğlu’na selamlarımızı sevgilerimizi ve muhabbetlerimizi gönderiyorum. Ankara’daki beylerin arzusu üzerine orada esir olarak tutulduğunu da gayet iyi biliyoruz. Bir mahkeme karar verdi, ama iktidarın hoşuna gitmediği için iki hakim değiştirildi. 11 bin Bylock kullandı diye ya hapse atıldı ya görevden alındı. 11 bin kişiyi aldılar, bugün geldiğimiz noktada “pardon yanlış yapmışız” dediler. Ergenekon Balyoz davalarında yaşanan dram bugün de yaşanmaktadır. İtibarlarının iade edilmesi lazım.

SİVİL ÖLÜME TERK EDİLDİLER...

Bakın bir hakim şunu söylüyor. Diyor ki “Bylock’un delil olarak dikkate alınması için ayrıntılı araştırma yapılması gerekir” Vay sen misin bunu diyen hakimleri sürdüler. Yine her darbe döneminde karşılaştığımız bir şey var. İktidara muhalefet olanlar herkes hapiste. İktidara muhalifler. 12 Eylül’de de böyleydi, şimdi de böyle. Ve her darbe döneminde, savunma hakları kısıtlanır. Her darbe döneminde kişilere yeni suçlar ihdas edilir. Bu darbede de KHK ile ihdas edildi. Babaya ceza verirken, eşine ve çocuklarına da ceza verildi. Pasaportların tamamı iptal edildi ve sivil ölüme terk edildiler. Her darbe döneminde yargıya kaos yaşanır, bu darbe döneminde de yargı çalışmıyor.

Mehmet Altan ve Şahin Alpay kararları… AYM dedi ki, bir karar verdim. Alt mahkeme diyor ki ben senin kararına uymam arkadaş diyor. Ben gücümü siyasi otoriteden alıyorum diyor. Efendim hukuktan… Memlekette hukuk mu kaldı sen oradan güç alıyorsun. Adın AYM imiş, Yargıtaymış geçiniz bunları diyor. Saray talimat verdi aynen uyacağım diyor. Bu kararı veren hakimlere sesleniyorum, çocuklarınız sizden utanacak. Adaleti katlettiğiniz için, peşkeş çektiğiniz için. Diyeceksiniz ki, anayasada hüküm var. Evet var, madde 153. AYM’nin kararları kesindir. Tereddüt var mı? Devam ediyor. AYM kararları yasama, yani TBMM, yürütme, yani hükümet ve yargı oranlarını idari makamları bağlar. O hakim bunu bilmiyor mu? Ama anayasa uygulamada diyorsa istediğini yazıyor. Uygulamayacağım diyor.

Belki bazıları diyebilir ki, AYM’nin kuruluş kanununda da hüküm var. Evet orada da hüküm var. Madde 66. Mahkeme kararları kesindir, devletin yasama yürütme ve yargıyı bağlar. Ama kimi bağlamıyor? Alt mahkemede olup saray’dan talimat alanları bağlamıyor.

ADALETE İHANET ETMEYİN

HSYK’ya seslenmek isterim. Az önce Bylock dolayısıyla iki hakim karar vermişti, dedikleri için sürüldüler. Enis Berberoğlu davasında, burada casusluk diye bir şey yoktur dediği için hakimler sürüldüler. Şimdi ben HSYK’ya seslenmek istiyorum. Anayasa’yı dinlemeyen, AYM’yi dinlemeyen hakimlere siz ne yapacaksınız? Niye toplanmıyorsunuz? Karar vermiyorsunuz? Bir yerden talimat mı bekliyorsunuz? Adalet dağıtmayacaksanız, adalete ihanet etmeyin. En büyük kötülüğü o koltukta oturarak yapacaksınız. Ya oturun adam gibi karar verin ya da o koltuklardan ayrılın.

Şiddet kullanan sivillere sorumsuzluk getirdiler. Yani devlet gücünü sivillere, devlet dışı militanlara devrediyor. Hiçbir darbe döneminde bunlar olmamıştı. İlk kez bu darbe döneminde yaşıyoruz. Bunları anlattım diye kimse moralini bozmasın. Gerçekleri anlatmak zorundayım. Çıkış yolumuz var, umudumuz var. Türkiye’yi yeniden dünyanın en saygın ülkelerinden birisi haline getireceğiz.