Dışişleri eski Bakanı Şükrü Sina Gürel: Suriye ve Lübnan'a dikkat!

Dışişleri eski Bakanı Şükrü Sina Gürel: Suriye ve Lübnan'a dikkat!

İran’da Sokak gösterileri günlerdir sürüyor. Can kayıpları var. Bir haftadır hükümet karşıtları ! ve yağmacılar sokaklarda iken, çağrı üzerine hükümet yanlıları da sokağa çıktı. Bu, büyük ölçüde, Cumhurbaşkanı Ruhani’nin çağrısı ve teşvikiyle gerçekleşti. Peki İran’da ne oluyor?

Dışişleri Eski Bakanı Şükrü Sina Gürel’in YURT için kaleme aldığı “İran’da ne oluyor?” analizi şu şekilde:

İran’da Sokak gösterileri günlerdir sürüyor. Can kayıpları var. Bir haftadır hükümet karşıtları ve yağmacılar sokaklarda iken, dünden beri hükümet yanlıları da sokağa çıktı. Bu, büyük ölçüde, Cumhurbaşkanı Ruhani’nin çağrısı ve teşvikiyle gerçekleşti.

Hükümet karşıtı gösteriler ve kargaşa başlangıçta ekonomik sıkıntı kaynaklı görünse bile, muhafazakârlar sokağı Ruhani’yi yıpratmak için kullanmaya başlamıştı. Aslında, muhafazakârlarla Ruhani arasındaki ­çatışma değilse bilerekabeti anlayabilmek için, 2013’den beri İran’da yaşananları anımsamak gerekir.

2013’de Ruhani, muhafazakâr kanadın temsilcisi olan Ahmedinecat’ı yenilgiye uğratarak Cumhurbaşkanı seçilmişti. O zamandan beri İran’daki siyasal sistemin kendisine özgü niteliğinden dolayı, “seçilmiş Cumhurbaşkanı” ile siyasal güçle donatılmış “dini otorite” arasında ciddi bir rekabet başlamıştı. Ruhani, göreve başlar başlamaz, şeffaf bir yönetimi hayata geçireceğini göstermiş ve Ahmedinecat dönemindeki yolsuzlukların üzerine gitmeye başlamıştı.

Ruhani, dış politikada da farklı bir tutum izleyerek, İran’ı uluslararası alandaki yalnızlığından ve ambargolardan kurtarmak için harekete geçmişti. ABD ile nükleer alanda varılan anlaşma bir yanda Ruhani, öte yanda da Obama’nın yapıcı yaklaşımları sonunda yapılabilmişti.

2013 sonunda ABD ile yumuşama ve Ahmedinecat dönemindeki yolsuzlukların açığa çıkması, böylece eşzamanlı olarak yaşanmıştı. Ahmedinecat’ın yardımcısı, Zarrab’ın İran’daki ortağı Zencani ile birlikte yargılanırken, Türkiye’deki rüşvet rezaleti de –belki de ABD’nin katkısıyla­ ortaya saçılıyordu.

Ruhani, 2017 Mayıs’ında da – muhafazakaların ve “dini otoritenin” açıkça kaşı çıkmalarına rağmen­ yeniden seçildi. 2018 başında da yaptığı bütçe konuşmasında ekonomideki reformu ve açıklılığı, şeffaflığı savunan ve kaynakların doğru kullanılmasını isteyen Ruhani, muhafazakârların “sabrı”nın taşmasına ve sokak gösterilerinin başlamasına yol açtı. Örneğin, Humeyni Enstitüsü gibi bir dini “araştırma” kurumuna Tahran Üniversitesi’nden daha çok kaynak ayrılmasına yapılan vurgu ve benzeri uygulamalar, çok aydınlatıcıydı. “Güç”, başkaları gibi, dini otoriteyi de “bozmuştu”

İRAN, YALNIZLIKTAN KURTARILMALI

Aslında, ABD ve İsrail’in İran’ı “tecrit etme” tasarılarını, sözde Arap Baharı’na kadar geriye giderek anlayabiliriz. O dönemde de, daha sonra Suriye iç savaşında da, istenen İran’a karşı bir “Sünni cephe” oluşturmaktı. İsrail için Hizbullah’ın ­ve tabii İran’ın­ güçsüzleştirilmesi çok önemlidir. Bölgede İsrail’in askeri gücünü dengeleyen unsur olarak Hizbullah öne çıkmaktadır. Suudi Arabistan’ın Başbakan Hariri’yi kullanarak Lübnan’ı karıştırma hamlesi, herhalde aynı amaca yönelikti.

Irak’ı bölme çabaları, Türkiye, Rusya ve İran’ın ortak çabasıyla önlendi.

Türkiye, Suriye konusundaki yanlışından ise şimdilik “yarım” bir dönüş yapabildi!

TAMAMINI GÖRMEYİ DİLİYORUZ!

Ancak, İran’daki muhafazakâr çevrelerin başlattığı kargaşayı açıkça körüklemekten geri durmayan ABD ve İsrail’in tutumlarına bakarak şunu söyleyebiliriz: 2018, Yemen’de ve Körfezde, İran’a karşı oluşan ABD­İsrail­Suudi Arabistan cephesinin iyice sertleşeceği bir yıl olmaya aday… Türkiye’yi yönetenlerin de bu manzarayı gerçekçi bir bakışla değerlendirmesi ve ulusal çıkarlarla bireysel çıkarları ayırmayı artık öğrenmesi gerekiyor!

Ne demişler güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar. İran yalnızlıktan kurtarılmalı. Türkiye mezhepçi dış politikayı yeniden gözden geçirmeli. İran’a da aynı tavsiyede bulunmalı.

Olmazsa korkarım ki, içeride gaz almayı başaran bir İran, misilleme yaparak karşı mezhepçi siyaset ile Lübnan ve Suriye’de hepimizin canını sıkan bir pozisyon alır. Bu da yeni sertleşmeler, gereksiz kutuplaşmalarla bölge barışını daha da bozar.