‘Enis Berberoğlu kararı tek kelime ile vahim’

‘Enis Berberoğlu kararı tek kelime ile vahim’

Danıştay Eski Başkanı Nuri Alan, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin Berberoğlu aleyhindeki kararıyla ilgili olarak, “Söz konusu olan insan ve onun özgürlüğüdür. Sanığın bu karar nedeniyle, haksız yere içeride geçirdiği her günün, her saatin, her dakikanın manevi ağırlığı karara katılanların omuzlarındadır” dedi.

Cihan GÜNER/ YURT

Alan, itiraz edilmesi halinde, Yargıtay 17’nci Ceza Dairesi’nin hatayı gidererek hukuka uygun bir karar vereceğine ve yargının üzerindeki bu yükü kaldıracağına ilişkin umudunu dile getirdi.

24 Haziran 2018 tarihinde yapılan Milletvekili Genel Seçiminde yeniden milletvekili seçilen Enis Berberoğlu’nun Anayasa’nın 83’üncü maddesi yoluyla CMK’nun 223/3-8 maddeleri gereğince durma kararı verilerek tahliye edilmesine ilişkin talebinin, işin esasını incelemekle görevli Yargıtay 16’ıncı Ceza Dairesince oy çokluğu reddedilmesine yönelik tepkiler devam ediyor.

Danıştay Eski Başkanı Nuri Alan, “Somut bir olay üzerinden yasama dokunulmazlığı, Enis Berberoğlu kararı’ başlığıyla kaleme aldığı yazıda, Berberoğlu aynı hukuki durumda olan milletvekilleri için de emsal teşkil edecek bu kararın, kamuoyunda, özellikle ana muhalefet partisi tarafından ağır eleştiriye uğradığını hatırlattı. 

Kararın gerçekten gerekçesine esas alınan görüşlerin, ilgili Anayasa kurallarının yorumu ve ulaştığı hüküm nedeniyle tartışmaya ve eleştiriye müsait bir nitelik taşıdığını, dairenin ulaştığı sonuca katılmanın mümkün olmadığını ifade eden Alan, şu görüşleri dile getirdi:

“Mahkeme yasama dokunulmazlığının iki şekilde kalkacağını söylüyor: 1- MECLİS KARARI ile 2- Yasama dokunulmazlığına 83/2 maddesinde iki istisna olarak getirilen a) ağır cezayı gerektiren suçüstü hali,  b) seçimden önce soruşturmaya başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14’üncü maddesindeki durumların varlığı halinde KENDİLİĞİNDEN.
Mahkeme, Geçici 20’nci madde uyarınca yasama dokunulmazlığının kaldırılmasını, bu iki istisnaya eklenen bir ÜÇÜNCÜ İSTİSNA olarak kabul etmekte, dolayısıyla bu madde ile dokunulmazlığı kaldırılan milletvekillerinin kovuşturma hukuku yönünden genel hükümlere tabi olduğu, TBMM’nin dokunulmazlığı yeniden kaldırmasına gerek olmadan kovuşturmanın genel hükümlere göre devam etmesi gerektiği sonucuna ulaşmaktadır. 

‘SİZ TUTUKLUYORSUNUZ, SEÇMEN HAYIR DİYOR’

Konunun, öncelikle yasama dokunulmazlığının amacı ve seçmen iradesi yönünden değerlendirilmesi gerekir: Siz suçluyorsunuz, tutukluyorsunuz. Seçmen “hayır” diyor, “bu kişi milletvekili olacak, görevine devam edecek.” Anayasada engelleyen hiçbir hüküm bulunmadığına göre Geçici 20’nci madde kapsamında dokunulmazlığı kalkmış olan milletvekilinin tekrar seçilmesi halinde, seçmen iradesinin yerine gelebilmesi için, dokunulmazlığını yeniden kazandığını ve dokunulmazlığının ancak Meclis kararı ile kaldırılabileceğini kabul etmek gerekir. 

Mahkemenin, verdiği kararın gerekçesinde dayandığı pozitif hukuk kuralları yönünden ise şu değerlendirme yapılabilir:

Anayasanın Geçici 20’nci maddesinin, 83’üncü maddede öngörülen ‘meclis kararı’ yönünden, ama sadece bu yönden, özel bir düzenleme getirdiği doğrudur. Genel hüküm-özel hüküm çatışmasında yine mahkemenin dediği gibi özel hüküm uygulanır. Nitekim uygulama da böyle olmuş, dokunulmazlık dosyalarının tamamı ilgili mercilere iade edilmiş, geçici 20’nci madde uygulaması bitmiştir.

Geçici 20’nci maddede, yasama dokunulmazlığının ana ilkelerini düzenleyen 83’üncü maddenin diğer hükümleri ile çatışan hiçbir kural yoktur. Eğer mahkemenin kabulünden yola çıkarsak, geçici 20’nci madde ile dokunulmazlığı kaldırılan milletvekilleri 83’üncü maddenin hiç bir hükmünden yararlanamayacak, bu maddenin hiçbir kuralı onlar hakkında uygulanamayacaktır. 
 

METİNDE AÇIKÇA ZİKREDİLİRDİ

İstisna hükümlerini amacı ve kapsamı dışında genişletmek yorum kuralları ile bağdaşmaz. Eğer geçici madde, meclis kararı olmaksızın dokunulmazlıkları kaldırılan milletvekillerinin tekrar seçilmeleri halinde 83/4 hükmünden yararlanamayacağını amaçlasa bu hususu metninde açıkça zikrederdi. Sınırlayan, kısıtlayan, mahrumiyet getiren kuralların sınırlarının genişletilmesi, yargıcın yeni bir kural üretmesi ve kendini yasa koyucu yerine koyması sonucunu doğurur. 83/4 madde yönünden genel hüküm-özel hüküm çatışmasının varlığı, ancak Geçici 20’nci maddede, bu madde kapsamında olan milletvekilleri hakkında 83/4 madde hükmünün uygulanamayacağına ilişkin özel bir hükmün varlığı ile mümkündür. 

Mahkemenin, Geçici 20’nci madde uyarınca yasama dokunulmazlığının kaldırılmasını, 83/2’de zikredilen iki istisnaya eklenmiş bir üçüncü istisna olarak kabulüne ve bu kabule bağladığı sonuçlara da katılmak mümkün değildir. 83/2’de belirtilen istisnalar ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler (suçlar)dir. Bu suçlar ile Geçici 20’nci madde uyarınca yasama dokunulmazlığı kaldırılan milletvekillerine isnat edilen (yüklenen) suçlar arasında bir kıyaslama yapmak ve benzerlik kurmak mümkün değildir. Çünkü ikinci durumda dosyalar üzerinde hiçbir inceleme yapılmadığından suçun niteliğini belirleme imkânı yoktur. İki durumdaki benzerlik sadece her ikisinde de “Meclis kararı” aranmamasıdır. Ancak amaçlar farklıdır. 83/2’nci madde suçların niteliğini esas alarak Meclis kararını öngörmemiş; Geçici 20’nci madde ise dokunulmazlığın kaldırılmasına ilişkin dosyalardaki birikimi ortadan kaldırmak amacı ile Meclis kararına gerek görmemiştir. Dolayısıyla farklı amaçlara yönelik iki düzenlemeyi aynı kefeye koyarak aynı sonuca bağlamak hukuki ve adil bir değerlendirme sayılamaz.

KARARDA TARTIŞILMAYAN KONU

Kararda tartışılmayan bir hususa daha değinmek istiyorum. 83/4 madde “Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin YENİDEN dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır” diyor. Fıkrada yer alan YENİDEN sözcüğü, bu fıkranın sadece, Meclis kararı ile dokunulmazlığı kaldırılmış ve tekrar seçilmiş milletvekilleri için uygulanabileceği, dolayısıyla Geçici madde ile dokunulmazlığı kaldırılanların fıkra hükmünden yararlanamayacakları gibi bir yoruma neden olabilir. Ancak 83’üncü maddenin yürürlüğe girdiği tarihte Geçici 20’nci maddenin henüz mevcut olmaması nedeniyle bu hükmün, hakkında Meclis kararı olmayan milletvekillerini dışladığı sonucuna varılamaz. 

Daire kararının gerekçesinden yola çıkıldığında uygun ve adil çözüm şöyle olabilir: Somut olaydaki talep gibi bir başvuru olması halinde mahkeme sanığa yüklenen suçu değerlendirerek bu suçun 83/2’nci maddede belirtilen ve dokunulmazlığın kaldırılması için Meclis kararını gerektirmeyen suçlardan olup olmadığını belirler. Eğer yüklenen suç maddedeki suçlar içinde yer alıyorsa talebi reddeder; aksi halde talebi kabul eder. Somut olayda mahkeme sanığın suçunun istisnaya tabi suçlardan olmadığını tespit ettiği halde, yukarıda özetlediğim gerekçelerle sanığın yargılandığı suçlar itibarıyla (!) hakkında Anayasanın 83/4 maddesinin tatbik kabiliyeti bulunmadığına karar vermiştir. 

Mahkeme kararında da açıklandığı üzere kanunun hazırlık çalışmaları, gerekçesi, meclisteki müzakerelerde ileri sürülen görüşler ve yapılan tartışmalar, bağlayıcı olmamakla beraber, kanun hükmünün yorumuna, amaç, anlam ve kapsamının belirlenmesine katkı sağlayan unsurlardır. Bu bağlamda TBMM Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu Başkanının Geçici 20’nci maddenin oylanmasından önce yaptığı açıklamayı göz ardı etmemek gerekir. Başkan “… Anayasanın 83’üncü maddesinin dördüncü fıkrasının varlığını sürdürdüğünü, tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasının Meclisin dokunulmazlığı yeniden kaldırmasına bağlı olduğunu, …tekrar bir seçim olması halinde seçilenlerin, dokunulmazlığı kaldırılan dosyalar bakımından, dokunulmazlıklarını yeniden kazanacaklarının açık” olduğunu ifade etmiştir. 

SONUÇ ÇOK AĞIR

Yargıçların tarafsız olduklarına, peşin bir görüşle yola çıkmadıklarına inanıyorum. Ancak Anayasanın Geçici 20’nci maddesinin amacı dışında hatalı yorumu nedeniyle sanık yönünden ortaya çıkan sonuç çok ağırdır, tek kelime ile vahimdir. Söz konusu olan insan ve onun özgürlüğüdür. Sanığın bu karar nedeniyle, haksız yere içeride geçirdiği her günün, her saatin, her dakikanın manevi ağırlığı karara katılanların omuzlarındadır. 
Umarım, itiraz edilmesi halinde, Yargıtay 17’nci Ceza Dairesi hatayı gidererek hukuka uygun bir karar verecek ve yargının üzerindeki bu yükü kaldıracaktır.”