'Gezicilerin başı kesilsin' diyen Erkan Tan, Gezi'de Erdoğan'a bakın ne demiş

'Gezicilerin başı kesilsin' diyen Erkan Tan, Gezi'de Erdoğan'a bakın ne demiş

"Gezicilerin başları kesilsin" diyerek tepkileri üzerine çeken Erkan Tan'ın Gezi direnişi döneminde Yeni Şafak'ta yazdığı yazı ortaya çıktı.

"Gezicilerin başları kesilsin" diyerek tepkileri üzerine çeken Erkan Tan'ın Gezi direnişi döneminde Yeni Şafak'ta yazdığı yazı ortaya çıktı.

"Taksim'de Adalet" başlıklı yazıda "Sayın Başbakanım malumunuz ben sonradan dindarlarla kucaklaşanlardanım. Uzun yıllar merkez medyada çalıştım. Hayatın bütün renklerini bilirim bütün heyecanları tattım. Tamam günah defterim hayli kabarık ama yine de yüce Allah'tan ümitliyim" ifadeleriyle Erdoğan'a seslenen Tan, "Sayın Başbakanım Taksim'de yani ekonomik ve sosyal pastanın bölüşümünde adalet isteyenlerin varlığını da görmelisiniz" diye bitirmişti.

İşte Erkan Tan'ın 12 Haziran 2013'te Yeni Şafak'ta yazdığı o yazı:

"Sayın Başbakanım malumunuz ben sonradan dindarlarla kucaklaşanlardanım. Uzun yıllar merkez medyada çalıştım. Hayatın bütün renklerini bilirim bütün heyecanları tattım. Tamam günah defterim hayli kabarık ama yine de yüce Allah"tan ümitliyim. Böylesi bir girizgahtan sonra son günlerde yaşananları bir de bu özelliklerimle incelemek istiyorum. Yani her iki tarafı da yakinen tanıyan biri olarak size bazı tespitlerimi iletmek istiyorum.

ENDİŞELİ MODERNLER

İlk önce şunu belirteyim. Olaylara katılan üç grup var. Bu grupları şöyle sıralamak mümkün. Birinci grup endişeli modernler. Bu grup içinde Alevi kesimi var, Alevi olmayan sosyal demokratlar var. Bir de sağ cenahtan bazı gruplar var. Bu gruplar kendi dünya görüşlerinin dikkate alınmadığını söylüyorlar. Laik ve seküler bir hayat tarzı yerine dindarların bir dayatma yapacağından endişe ediyorlar. Bu noktada önemli bir gerçeğin altını çizeyim. Bu eylemlere Batılıların destek vermesinin en temel nedeninin İslamafobi olduğunu da kayda geçirmek gerekir. Bu konudaki samimi endişelerin giderilmesi üzerine çaba sarf etmek gerekir.

BEN YANDIM SİZ DE YANIN

Olaylara katılan ikinci grup ise asıl tehlikeli olanlardır. Lise ya da üniversiteden henüz mezun olmuş ya da halen okuyan gençler bu topluluğu oluşturuyor. Ekonomik ve sosyal özgürlüğü olmayan bu insanlar "nasıl olsa ben yanmışım onlar da yansın" diyorlar. Genelde fakir aile çocukları bu kardeşlerimiz. Ne dünyaya ilişkin beklentileri ne de ahiret bilgileri var. Bu gençlerin bir beklentisi kalmayınca "viran olsun ülke" diyebiliyorlar. Ölmek ya da hapse düşmek onlar için sorun değil. Zaten hayattan bir beklentileri kalmamış. O nedenle bu gençlerimizi hem manevi olarak kucaklayacak hem de onları sosyal yaşama katacak enstrümanlar ve teşkilatlar aranmalı, kurulmalıdır.

MARKSİST DEVRİM ÇIKARTMAK

Üçüncüler ise bu eylemlerden bir Marksist devlet çıkartmak isteyen marijinal gruplar ve terör örgütleridir. Bu gruplar yukarıda belirttiğim insanların korkularını da kullanarak bir devrim meydana getirmek istiyorlar. Aslında barışçıl protestoları gölgeleyen yakıp yıkan gruplar bunlardır. Ellerinde orak ve çekiç bayraklarıyla ve başka sembollerle kitlelerin önünde bu gruplar yer almaktadır. Bunlara özellikle İstanbul"da çözüm sürecini gönülden istemeyen PKK yandaşları da destek olmaktadır. PKK"lılar devlete olan güven ve inancı zedeleyerek yeni alanlar açmak istemeye devam etmektedirler.

KOLEKTİF AKIL

Sayın Başbakanım yazımın ikinci bölümü taban ve teşkilatlarınız ve hükümetle ilişkilidir. Bugüne kadar sizin karizmanızla seçimleri kazanan bir teşkilat yapısından, daha düzenli ve yoğun iş birliğine dayalı bir teşkilat anlayışına geçilmelidir. "Efendim sana ne sen gazetecisin teşkilat işleri seni ne ilgilendirir" denebilir. Durum öyle değil. Neden mi? Neden bütün eleştirilerin merkezi siz olasınız? Sizin üzerinizden bir kampanya yürütülüyor. Günah da sevap da size yazılıyor. Bu olaylarda en çok bunu gördük. O nedenle kolektif akıl öne çıkarılmalıdır. Valiler, belediye başkanları ve bakanlar niçin vardır. Onlar çıkıp inisiyatif almadılar, çözüm üretip peşinde koşmadılar. Sizin haksız bir biçimde eleştirilmenize istemeden de olsa vesile oldular.

AKİF'İN PALTOSU

Asıl üzerinde durduğum nokta ise şudur. İktidarınız döneminde Anadolu insanı ve geniş orta kesim ekonomik pastadan pay almıştır. Çevredeki insanlar merkeze yakınlaşmış ve merkezden aldıkları hisse çoğalmıştır. Ancak belediyelerinizin bir kısmında, vekillerin bir kısmında ve teşkilatların bir kısmında medeniyet tasavvuru kaybolmuş ve en hafif tabirle ekonomi merkezli bir düşünce hakim olmaya başlamıştır. Geleneğinizin temelinde adalet, eşitlik ve kardeşçe paylaşım vardır. Boş arsaları iş merkezi, orman alanlarını konut, tarihi dokuyu kazanç merkezi olarak görmek gibi bir algı haksız ve gerçek olmasa da maalesef oluşmuştur. Ve bu da ilahi vicdanı yaralamıştır. Bu yazdıklarım ağır olabilir, hatta bazı dostlarımızı da kızdırabilir. Ancak bunu yapmak zorundayım.

Unutmayalım Mehmet Akif"i anlamlı ve önemli kılan sadece edebi yetenekleri değildir. Yoksulken bile erdemli olmasıdır. Kendisine verilen İstiklal Marşı ödülünü kabul etmemesidir. Giyecek bir paltosu bile olmayan bir Akif var. Oğlu trajik bir biçimde çöp dağlarının arasında ölmüştür. İşte bu medeniyet tasavvuru gençliğe hakim olamamıştır. Yazımın başında belirttiğim hayattan bir beklentisi kalmayan gençlik kesimi bir taraftaki zenginleşmeyi görünce servet ve hükümet düşmanı olabilmektedir. Oysa ki komşumuz açken tok yatan bizden değildir diyen bir Nebi"nin ümmetiyiz.

Niçin bunca büyük eserler ortaya koymamıza ve dev icraatlar gerçekleştirmemize rağmen doğru olmayan bu propagandalara insanlar inanabiliyor? Toplumla iletişim kanallarımız tıkalı mı soruları ortada durmaktadır.

Yani Taksim"e çıkanlar arasında sizin meşru hükümetinize karşı darbe yapmak isteyen yerli ve yabancı cuntacılar vardır. Ya da bunları kullanıp size ve millete zarar vermek isteyen uluslararası lobiler bulunmaktadır. Bunlara karşı mücadelenizde ölümüne destekçiniz olarak var olacağız. Yalnız Sayın Başbakanım Taksim"de yani ekonomik ve sosyal pastanın bölüşümünde adalet isteyenlerin varlığını da görmelisiniz."