İhraç edilen ailenin dramı bitmedi

İhraç edilen ailenin dramı bitmedi

5 ay önce Erzurum’da görev yapan Astsubay Kurtkaya FETÖ’den, Erzurum Eğitim Araştırması Hastanesinde görev yapan Çocuk Doktoru eşi DHKP’den ihraç edildi. İhraç edildikten sonra İstanbul'a yerleşmek zorunda kalan ailenin 16 aylık kızları Zeynep balkondan düşüp hayatını kaybetti.

İBB Meclisi CHP Üyesi Seyitali Aydoğmuş 10 Temmuz 2017 Pazertesi günkü meclis toplantısında, Meclis kürsüsünde gündem dışı konuşma gerçekleştirerek Sivas madımak Otelde 24 yıl önce 2 Temmuz da yanarak katledilen sanatçıları andı, DHKPC’ den ihraç edilen Dr. Kızı İlkay Güneş Kurtkaya, FETÖ’den ihraç edilen Astsubay damadı Soner Kurtkaya, onların çocukları olan 16 aylıkken vefat eden torunu Zeynep’i, yaşanan aile dramını, yaşanan adaletsizliği meclis kürsüsünde dile getirdi. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Meclisi 2017 yılı Temmuz ayı meclis toplantılarında Bahçelievler Belediyesi ve İBB Meclisi CHP Üyesi Seyitali Aydoğmuş’un gerçekelştirdiği konuşma şöyle:
24. yılını andığımız Sivas madımak katliamı ile ilgili bundan tam 24 yıl önce 2 Temmuz sıcağında bu ülkenin aydınlık yüzleri, sanatçı, yazar, çizer, ozan olan 33 insanımız devletin gözü önünde cumhuriyet Sivas’ta kuruldu Sivas’ta yıkılacak nidaları ile bağıran canilerce yakılarak katledildi.
 Bu memleket hepimizin; kovsalar da, dövseler de, yaksalar da, bu güzel topraklarda yaşamak zorundayız. Yaşarken devlete, devletin adaletine, yapısına iktidarına en azından bizi yakmasınlar diye güvenmek zorundayız. Ama gelin görün ki dönemin başbakanının ilk demeci “Allaha şükür ki sivil vatandaşlar zarar görmedi” diyor(Tansu Çiller) dönemin Cumhurbaşkanı “ne mutlu ki kolluk kuvvetleriyle sivil halk karşı karşıya gelmedi” diyor(Süleyman Demirel) kesinlikle insanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı olmaması gerekirken mahkemece zaman aşımı kararı verilip te dava düşünce dönemin başbakanı “vatana millete hayırlı olsun” diyor(Recep Tayyip Erdoğan)
 Tekraren söylüyorum, “katilin, benim katilim, senin katilin” diye ayırt edilmesini hiçbirimiz içimize sindirmemeliyiz. Bu davada öyle olmadığı çok açık. Düşünün ki hakkında idamla dava açılmış birisi yıllarca İBB Ulaşım A.Ş. de kendi kimliği ile çalıştırılıyor. Düşünün ki hakkında idamla dava açılmış birisi tam karakolun yanında ki evinde yıllarca saklanıyor. Ancak evinde öldüğünde haberdar oluyorlar. Bu yüz karası davanın avukatlığını gümrük ve ticaret bakanı Bülent Tüfekçi, eski enerji bakanı Hayati Yazıcı üstlenmişlerdir. Yetmedi 33 kişinin katledildiği oteli dünyaya örnek olsun diye utanç müzesi yapılacağı yerde kültür merkezi yapıldı.
 Davayı adaletsizlik öyle bir noktaya getirdi ki nerde ise orda yananların ailesi kendilerini yaktıkları için özür dileyecekler. Eğer bizler bu hukuksuzlarla namusluca yüzleşmez isek dün Sivas’ın, Çorumun, Başbağların, Maraşın, Gazinin, bugün Suruç’un, Hatay’ın, Ankara gar katliamı’ nın, İstanbul katliamlarının hesabını sormaz isek, bir gün bu adalet bize de lazım olur deyip te bunun mücadelesini vermez isek, asgari ücretin yoksulluk sınırının altındaki adaletsizliğe, taşeron işçinin adaletsizliğine doğanın zeytin ağaçlarının katledilmesindeki adaletsizliğe, yoksulluğun hat safhadaki adaletsizliğe, suçsuz günahsız binlerce akademisyenin ihraç adaletsizliğine sadece mesleğine geri dönmek için açlık grevindeki ölümün eşiğine gelen Nuriye Gülmen, Semih Özakça’ya uygulanan adaletsizliğe, kentin her tarafını rant uğruna beton yığınına çevrilen adaletsizliğe “dur” demezsek, sadece yazdıkları için cezaevine tıkılan 157 gazeteciye uygulanan adaletsizliğe “yeter artık” demezsek, seçilmiş Milletvekillerinin seçilmiş Belediye Başkanlarının Kanun Hükmünde Kararnamelerle haksızca görevden alınmalarına “dur demezsek” bir gün bu adaletin bize de lazım olacağını unutmamak lazım.
 Onun içindir ki; nasıl ki dün bu ülkeyi katliamın eşiğine getiren 15 Temmuz hain darbe girişiminde 249 insanımızı şehit eden anlayışın karşısında durabildiysek, güvercinin bile kanadının incitilmediği güzel günler yaratmanın adaletli bir ülkede yaşamanın mücadelesinde de yan yana durmanın mücadelesini ortaklaştırmanın yollarını aramak zorundayız. Hiç kimsenin dininden, renginden, siyasal düşüncesinden dolayı ötekileştirilmediği, adaletin, barışın, eşitliliğin kol gezdiği, gencecik çocukların şehit olmadığı bir coğrafyada herkes için adalet, herkes için hukuk şiarıyla ülkenin ve halkın daha kötü ve karanlık sürece sürüklenmemesi için ilk olarak OHAL’ in kaldırılması ve KHK’ların tüm sonuçlarıyla iptal edilmesi gerekir. Bu faşist rejimin tahribatını ortadan kaldıracak “demokratik bir anayasa” ve bu anayasa temelinde mücadele etmek zorundayız. Bu yozlaşmış tek adam rejiminden kurtulmak için önümüzdeki görev; böylesi bir demokrasi mücadelesinde sizlerin de dahil olduğu ortak bir mücadele hattı çizmek durumundayız. Bu duygularla yüce meclise saygılarımı sunarım…
 Ancak haksız ve adaletsiz olarak yaşadığımız acı olayı belirtmeden geçemeyeceğim; Benim Kızım Erzurum Araştırma Hastanesinde Çocuk Doktoruydu “DHKPC’den” ihraç edildi. Damadım Erzurum 3.Ordu da Astsubaydı “FETÖ’den” ihraç edildi. Ben de Cumhuriyet Halk Partisinin Belediye Meclis Üyesiyim. Bu 3 birbirine zıt örgüt aynı evde bugüne kadar mutlu olarak yaşadı. Kızım ve Damadım ihraç edildiği için zorunlu olarak göç edip İstanbul’a gelmek durumunda kaldılar. Torunum balkondan düşüp günlerce yoğun bakımdan kaldıkdan sonra vefat etti, Allah’ın takdiridir kabul ediyorum. Ama belki de İstanbul’a gelmeselerdi, belki bu haksızlığa maruz kalmadan Erzurum’da görev yapsalardı bu acı olayı ve ölümü yaşamazdık. Ailemizi, beni yürekten yaralayan sıkıntıyı yaşamamış olurdum, olurduk diye düşünüyoruz.
 Onun için özellikle söylüyorum AK Parti Grubundaki arkadaşlarıma. Bir gün bu Adalet size lazım olacaktır ve inanın ki biz Cumhuriyet Halk Partililer olarak, bu memleketin demokratları olarak bu adaletsizliğe uğradığınız noktada sizlerin yanınızda ve arkanızda duracağımızdan emin olmalısınız. Onun için bu adaletsizliğe son demek zorundasınız.