'İslamcılar tarafından Türkiye'de demokrasi yok ediliyor'

'İslamcılar tarafından Türkiye'de demokrasi yok ediliyor'

Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı’nın (TÜSES) ile Şişli Belediyesi'nin beraber düzenlediği 'Bir Arada Yaşamanın ve Barışın İmkânlarını Aramak' başlık konferansın ikinci günü dün tamamlandı. Konferansa her kesimden yurttaş, siyasetçi, dünya çapında akademisyenler katıldı. 15 – 17 Aralık’ta 3 güne yayılan dokuz oturumdan oluşan konferansta Fas, Tunus, İran, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Filistin, Lübnan, Irak, Suudi Arabistan, İngiltere ve Türkiye’den temsilciler bulundu.

Barış CAN / YURT

Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı’nın (TÜSES) ile Şişli Belediyesi'nin beraber düzenlediği 'Bir Arada Yaşamanın ve Barışın İmkânlarını Aramak' başlık konferansın ikinci gününde 'Suriye'nin Geleceğini Tartışmak', 'Arap Baharı Sonrası Ortadoğu'da Demokratikleşme Meseleleri I', 'Arap Baharı Sonrası Ortadoğu'da Demokratikleşme Meseleleri II', ve 'Tunus: Başarılı Bir Demokratik Geçiş Öyküsü Mü?' başlıklı 4 panel düzenlenirken bir de Türk Dış Politikası Çalıştayı gerçekleştirildi. Çalıştay'a Organizasyon komitesinden Prof. Dr. Yüksel Taşkın başkanlık etti. Çalıştay'a Emekli Başkonsolos Aydın Selcen, Akademisyen Behlül Özkan, Akademisyen Erhan Keleşoğlu, Akademisyen Emre Erşen, Al Şarq Forum'dan Galip dalay, Akademisyen Hakan Güneş, Gazeteci İslam Özkan, Gazeteci Mete Çubukçu, Akademisyen Murat Somer, Akademisyen Muzaffer Şenel, CHP İstanbul milletvekili Oğuz Kaan Salıcı, Akademisyen Soli özel ve Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz katılarak fikir beyan ettiler.

Konferansın ilk gününde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen ve İyi Parti GİK üyesi Nuri Okutan gibi farklı siyasi düşüncedeki isimler biraray gelerek Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler ve Türkiye'nin aldığı roller değerlendirilmişti. Konferansın ikinci gününde de birçok farklı kesimden akademisyen, siyasetçi bulundu.

AKP'nin kurucularından ve ilk Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış hem moderatör olarak hem de dinleyici olarak konferansta yer aldı. Saadet Partisi Dış İlişkiler Başkanı Hasan Bitmez, FETÖ operasyonları kapsamında gözaltına alınan adli kontrol şartıyla serbest bırakılan Boğaziçi Üniversitesi Akademisyenlerinden Koray Çalışkan, 7 Haziran'dan sonra 1 Kasım seçilerine gidilirken AKP'nin bakanlık teklif ettiği, ancak bu teklifi reddeden Levent Tüzel de konferanslara katılan isimler arasındaydı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu da hem moderatör hem de dinleyici olarak ikinci günkü konferansların hepsinde bulundu. İkinci günkü konferansa daha birçok siyasetçi, gazeteci, akademisyen, hukukçu katıldı.

I.OTURUM: SURİYE’NİN GELECEĞİNİ TARTIŞMAK

İkinci günkü panellerin ilki AKP'nin kurucularından ve ilk Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış moderatörlüğünde 'Suriye'nin Geleceğini Tartışmak' başlığıyla gerçekleşti. Konuşmacı olarak Lübnan'dan Bissane eş-Şeyh, Lokman Hamkaflu ve Seda Altuğ katıldı.

TÜRKLER İLE KÜRTLER ARASINDA KÖPRÜ KURMAK GEREKİYOR

Lokman Hamkaflu İskoçya’nın Birleşik Krallık’tan ayrılmak için düzenlediği referandum ile Kürdistan referandumunu kıyasladı. Hamkaflu, ‘İskoçya’nın mükemmel özerklik şartlarına rağmen referanduma gittiğini ve İngiltere’nin bu oylamaya saldırmadığını’ söyledi. Hamkaflu, “İngiltere neden referanduma saldırmadı? Bu soruyu düşünmek gerekiyor. Türkiye’ye gelince; Türkler ile Kürtler arasında köprü kurmak gerekiyor. Kürtler Filistin’in özgürlüğü için savaştı. Kudüs’ün özgürlüğü de Kürdistan’ın özgürlüğünden geçer” dedi.

Hamkaflu, “Kürtler iç içe yaşamak istedi. Ama onları dinlemediler. Kürtlerle Araplar, Araplarla Türkler arasında ayrışma ve bölünmeler yaşanıyor. Dış güçler de böylece müdahale hakkı görüyor. Burada tartışılması gereken konu, ortak bir zeminde bir arada yaşamanın koşullarıdır” ifadelerini kullandı.

CİHATÇI GRUPLAR NERELERDEN RANT SAĞLIYOR?

Araştırmacı Seda Altuğ, bölgede 6 yıllık savaş boyunca en güçlü beş grubun cihatçılar olduğuna dikkat çekerek bunun savaş ekonomisinden ayrı düşünülemeyeceğinin altını çizdi.

Altuğ, cihatçı grupların finans kanallarının altını çizerek, başta göç, tarihi eser kaçakçılığı, insan ve organ ticareti gibi kalemlerden cihatçı grupların büyük bir rant sağladığını ve bu yolla şiddeti sürdürebildiklerini belirtti.

“Göç için merkezi olmayan ama parçalı bir iktisadi faaliyet sürüyor. Bu faaliyetler aslında şiddetten besleniyor. İktisadi faaliyetler şiddetinde temel kaynağı, bu nedenle insanlar gıda bulabilmek için bile bu şiddet unsurlarına sığınmak zorunda kalıyor. Askeri faaliyetlerde Lübnan, Ürdün ve Türkiye sınırı önemli… İnsan organı, evrakta sahtecilik, tarihi eser kaçakçılığı üzerinden silahlı gruplar arasında zenginleşme sağlanırken dış yardıma bağımlı bir orta sınıf ve her türlü şiddete maruz kalıyor. Yok oluyor.”

Esas sorunun sınırların kim tarafından ve nasıl kontrol edildiği ve sınır gelirlerinin kimin kontrolünde olacağı belirten Altuğ, cihatçı grupların benzin ve gaz üzerindeki gelirinin de önemli olduğunu belirten Altuğ, finansal kalemler nedeniyle cihatçı grupların şiddeti sürdürebildiğini belirtti.

Altuğ son olarak, “Bir arada yaşamı konuşurken 6 yıllık savaşın yerellerde deneyimlerini dinlemek ve yerel dinamikleri göz önüne almamız gerekiyor. Siyasi ve iktisadi koşulları göz önüne almak gerekiyor.” dedi.

'TÜRKİYE DİYALOGSUZLUĞU SEÇTİ'

Eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış da Suriye’deki sorunun çözümünün rejim yönetimi ve Kürtlerin de dahil olduğu üçlü bir işbirliği ile daha rahat çözülebilecekken Türkiye’nin diyalogsuzluğu seçtiğini belirterek bu noktadan sonra işlerin daha da zorlaştığına dikkat çekti. “Diyaloğun devam etmesi uluslararası ilişkilerde şarttır. Bu bölgeden rolleri ne olursa olsun Amerika da çekip gidecek Rusya da, Şam, Ankara ve Kürtler bu bölgede kalacak. O halde bu bölge için birincil muhataplar bu üçü olmalıydı” dedi ve “Sorunun tek çözümü bu üçlü diyalogdur” diye konuştu.

Akademisyen Behlül Özkan’ın “Yıllardır bölge siyasetini çalışıyorum. Altı yıldır anlamadığım bir soru var. Suriye’de gruplar arasında bölgeler arası net sınırlardan bahsediliyor. Ancak ilişkileri irdelediğimizde çok geçişken, IŞİD’in elinde bir baraj var o merkezi yönetime elektrik satıyor… Gruplar arası ticari ilişkiler devam ediyor… Net sınırlar gösteriliyor bize demek ki öyle net sınırlar yok” sorusuna Yakış, “Suriyeli ve hala bölgede yaşayan yakın dostlarım var, Suriye’ye sınırlar çizilemez öyle aileler var ki ailenin her bireyi başka bir kolda. Ne ticari ne sosyal Suriye’yi bölgelere ayıramazsınız” diye yanıt verdi.

ARAB BAHARI SONRASI ORTADOĞU’DA DEMOKRATİKLEŞME MESELELERİ I

Günün ikinci paneli Arap Baharı Sonrası Ortadoğu'da Demokratikleşme Meseleleri başlığı ile gerçekleşti. Paneli moderatörlüğünü CHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu üstlendi. Panele konuşmacı olarak Irak'tan Ahmet el Katib, İran'dan Macid Tafreşi ve Türkiye'den Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Hayri Kırbaşoğlu katıldı.

Panelde ilk olarak Ahmet el Katib söz aldı. Ortadoğu'da ve Arap dünyasındaki 'diktatörlüklere' değinen El Katib hiçbir inanışta insanın kendisini ilahlaştırmasının ve güçsüzleri ezmesinin yeri olmadığını söyledi. Habil ve Kabil'den beri hegemonya savaşları yaşandığını belirten El Katib Ortadoğu'da 'toplumsal uzlaşı ile değil, güçle iktidarı ele geçirmeye çalışıyorlar' dedi. İslam'daki gücü kim elinde tutuyorsa ona itaat etmek vaciptir anlayışının diktatörlüklerin önünü açtığını savunan El Katib diktatörlük kültürünün halkta da bulunduğunu belirtti. Cemaat ve tarikatların da diktatörlük kültürünü perçinlediğini ifade eden El Katib 'bir cemaat, tarikat kendisini kurtuluş olarak görür ve diğerlerini cehennemlik olarak niteler' dedi.

El Katib, 'Halifelik makamını ilk olarak İkinci Abdulhamid kullandı. Abdulhamit Halifelik makamı ile kengi hegemonyasını güçlendirmeye çalıştı. Ancak başarılı olamadı. 'Demokrasi İslamla çelişir' diyerek de Meclis'i kapattı' dedi.

İranlı konuşmacı Macid Tafreşi ise İran'da 1979'da yaşanan devrim sürecini ve sonrasını anlattı. Devrime giden yolda ne taleplerle farklı kesimlerin biraraya geldiğini daha sonra ise çok farklı şeylerin yaşandığını söyledi. 1979 devriminde halkın Şahın gücünü sınırlandırmak, basın özgürlüğü, adalet ve özgürlük istediğini söyledi. Macid Tafreşi konuşmasında İran'a gelen araştırmacı ve gazetecileri eleştirdi. Macid Tafreşi'Sadece Tahran'ın zenginleri ile konuşup gidiyorlar, araka mahalleleri hiç görmüyorlar' dedi. İran'ın hala bir dönüşüm yaşadığının altını çizen Macid Tafreşi, İran halkının taleplerinin her geçen gün arttığını söyledi. Rıza Şah'ın Atatürk'ü ziyaretine de değinen Macid Tafreşi, bu ziyaretten sonra İran'da bazı değişikliklerin olduğunu belirtti. Rıza Şah'ın Türkiye'den bazı şeyleri örnek aldığını söyledi.

Panelin son konuşmacısı ise Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Hayri Kırbaşoğlu idi. Kırbaşoğlu, konuşmasının başında Ortadoğulu aydınları eleştirdi. 'Arap baharı' kavramının batılıların tercümesi olduğunu belirterek Ortadoğu'da yaşayan aydınların kendi coğrafyalarını Batı'dan okuduğunu söyledi. Kırbaşoğlu Arap Baharı'nın nedenleri arasında 'baskı, despotizm, sosyal adaletsizlik ve işsizlik' olduğunu söyledi. Türkiye'nin Arap Baharı'nda mezhepçi bir politika izlediğini belirten Kırbaşoğlu 'Maliki-Erdoğan çekişmesi buna örnektir' dedi. Türkiye'nin İhvan Hareketini destekleyerek bölgede kendi hegemonyasını güçlendirmeye çalıştığını belirten Kırbaşoğlu 'Mısır'da İhvan'a aşırı destek vererek başarısız olmasına neden oldu' ifadelerini kullandı.

‘TÜRKİYE ORTADOĞU’DA SİLAHLI EĞİTİM VERDİ’

Türkiye'nin bölgede yumuşak güçten sert güce geçtiğini, merkez ülke rolü üstlendiğini ancak bu konuda başarılı olamadığını belirterek 'Türkiye, Ortadoğu'da birçok ülkede silahlı eğitim verdi' iddiasında bulundu. Türkiye'nin Ortadoğu'da bazı gruplara silah yardımı yaptığını da öne süren Kırbaşoğlu 'bu vatandaşa ağır vergi artışlarıyla döndü. 'Türkiye sözü dinlenen ülke olmaktan çıktı' dedi.

Ortadoğu'da, Türkiye aleyhine yazılanların son zamanlarda yüzde 50 arttığını belirten Kırbaşoğlu 'Artık Türkiye ve yöneticileri için hakarete varan yazılar yazılıyor. Komşularla 'sıfır' problemden 'sıfır' komşuya düştük. AKP'nin hariciyeye getirdiği isimler Suriye nüfusunu bilmeyen, Lazkiye'yi doğru telafuz edemeyen kişiler. Bu isimler üst düzey diplomatlar. Tecrübesiz, bilgisiz isimleri Dışişleri Bakanlığı'na doldurdular' dedi.

Türkiye'de demokrasinin İslamcılar eliyle yok edilmeye doğru gittiğini ifade Eden Kırbaşoğlu 'tek adam yönetimine doğru gidiş var' dedi. Kırbaşoğlu Tüm bu yaşananlardan sonra bölgede ve Türkiye'de yeni Arap Baharları'nın yaşanabileceğini söyledi.

III. OTURUM: ARAB BAHARI SONRASI ORTADOĞU’DA DEMOKRATİKLEŞME MESELELERİ II

Bir önce panelde konuşmacı olan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Hayri Kırbaşoğlu bu konuşmada moderatör görevini üstlendi. Suudi Arabistan'dan Hena Humeydan 'Seküler ve dindar insanların barış içerisinde bir arada yaşamalarının yeni yollarını düşünmek' bir sunum yaparken Cem Somel de 'Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da şiddetin yoğun biçimde yükselişinin nedenlerini anlamak: Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da şiddeti aşmanın yollarını düşünmek' üzerine konuştu. Fas'tan Halid Süfyani de 'Balfour Deklarasyonunun 100. yılında Filistin sorunu' konulu bir sunum gerçekleştirdi.

IV.OTURUM: TUNUS: BAŞARILI BİR DEMOKRATİK GEÇİŞ ÖYKÜSÜ MÜ?

Son panele TÜSES'in eski başkanlarından Korel Göymen moderatörlük yaptı. Filistinli İtimad Muhanna-Matar, Tunus üzerinden 'Ayaklanma sonrası Tunus’ta seküler ve İslamcı kadın aktvizmi ve söylemleri' üzerine konuştu. Matar 'Laiklik ve seküleştirme Atatürk'ün yöntemidir. Son yüzyıldır İslam ülkelerinde görülmedi' dedi. Atatürk'ten sonra Ortadoğu'da laikliğin uygulanamadığını belirten Matar 'Ortadoğu'da çok sayıda genç radikalleşti. İslamı sivilleştirmenin yolu bulunmalı' dedi. Tunus'ta sosyalist, liberal, islamcı kadınların feminizm altında toplanarak hak talep etme konusunda güçlendiklerini söyledi. Feminist kadınların Tunus'ta eğitimli insanlar olduğunu belirtti.

‘DİKTATÖRÜ DEVİRDİK, SEÇİMİ KAZANDIK, HER ŞEY BİTMİYOR…’

Salah Jourchı Tunus Devriminden sonra yaşanılanları değerlendirdi. Tunus'un diğer Arap devletlerinden farklı olduğunu belirterek 'Devlet fikri vardır, sürekli olarak devlet sahibi olmuşlardır. Tunus toplumunda kabileler yoktur. Berberiler vardır, onlarında kendi dilleri olmasına rağmen kendilerini toplumun bir parçası olarak görürler. Çoğunluğu Sunni ve Malikidir, Şia çok azdır. Orta sınıf geni yer kaplar, Tunus'ta kadınlar önemlidir ve erkeklerden eğitim seviyeleri daha yüksektir' dedi.

Devrimden 7 yıl geçmiş olmasına rağmen hala demokratik geçiş sürecinde olduklarını belirten Salah Jourchı devrimden öncesinde olduğu gibi hala yolsuzluk, rüşvet gibi olayların yaşandığını belirtti. Ekonomik olarak da sorunlar yaşandığını ifade eden Salah Jourchı 'her şeyin birden olacağı zannedildi, ancak hiçbir şey birden gerçekleşmiyor' dedi. Devrimden sonra gençlerin hayal kırıklığına uğrayarak toplumsal olaylardan uzaklaştığını söyledi. Vahabi ve selefi cemaatlerin ortaya çıktığını, gençlerin radikalleşmeye başlayarak Irak ve Suriye'deki kamplara gittiğini ifade etti. Eğer gereken önlemler alınmazsa devrimin başarısızlıkla sonuçlanabileceği uyarısında bulundu. Salah Jourchı ‘diktatörü devirdik, seçimi kazandık her şey bitmiyor, aslında her şey yeni başlıyor’ dedi.

TUNUS DEFRİMİ’NDEN SONRA NELER YAPILDI?

Üniversite hocası, hukukcu Aye Abbas ise devrimden sonra devlet yönetimi anlamında geçişte neler yapıldığını anlattı. İlk olarak 1959 Anayasası ile hareket edilmesi durdurularak toplumsal mutabakat sağlanarak yeni bir anayasa ile devrimin meşrulaştırıldığını söyledi. Yolsuzlukla mücadele için, yurtdışına kaçırılan Tunus’un kaynaklarının iadesi için komisyonların kurulduğunu aktardı. Seçim komisyonu kurularak en kısa sürede seçime gidildiğini belirtti. Başkanlığı kesinlikle düşünmediklerini, parlamenter sitemi tercih ettiklerini belirterek 'biz tek adama yönetimi istemiyoruz, bunun için gereken önlemleri aldık' dedi. Mehmet Bekaroğlu’nun 'biz de tam tersi oluyor' demesi üzerine salonda gülüşmeler oldu. Aye Abbas ademi merkeziyeti ön planda tuttuklarını, yerel yönetimleri güçlendirdiklerini söyledi. Konferansın ikinci günü bu panelle sona erdi.

Konferansın üçüncü ve son gününde Mısır'da yaşananlar ele alınacak. Panele TÜSES eski başkanı Burhan Şenatalar moderatörlük edecek. Konuşmacı olarak Mısır'dan Didi Salik, Filistin'den Macid Azzam, BAE'den Hani Süleyman katılacak. Panel saat 10:00'da Hilton Bomonti Otel'de başlayacak.