İsrail Devleti nasıl kuruldu?

İsrail Devleti nasıl kuruldu?

Ortadoğu uzmanı gazeteci, Yurt Yazarı Hüsnü Mahalli Kutsal Kent Kudüs analizlerine devam ediyor...

Hüsnü Mahalli "1947 öncesinde İsrail diye bir devlet yoktu. Dönemin Başkanı Truman ikinci kez seçilmek için Yahudi lobilerinin desteğine ihtiyaç duydu. BM üyesi ülke yönetimlerini ikna etmek ve karar tasarısına oy vermelerini sağlamak için her yola başvurdu. Para, tehdit ve şantaj…" ifadelerini kullanarak şöyle devam etti: Şimdiki ABD Başkanı Trump da geçen haftaki oylama öncesi Truman gibi aynı yola başvurdu... Para, tehdit, şantaj...

İşte Hüsnü Mahalli'nin YURT Gazetesi'nde "Herkes Trump’a ‘hayır’ dedi Peki, şimdi ne olacak?" başlıklı yazısının tamamı şu şekilde:

ÖNCE biraz tarih.
1947 öncesinde İsrail diye bir devlet yoktu.
1917’de Filistin’i işgal eden İngiltere dünyanın dört bir yanından Yahudileri bu topraklara taşıdı. 30 yılda 50 bin Yahudi sayısı 650 bin oldu. İkinci Dünya Savaşı sonrasında devreye ABD girdi ve Filistin’i ikiye bölecek karar tasarısını BM genel kuruluna sundu.
Dönemin Başkanı Truman ikinci kez seçilmek için Yahudi lobilerinin desteğine ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Onun için BM üyesi ülke yönetimlerini ikna etmek ve karar tasarısına oy vermelerini sağlamak için her yola başvurdu.
Para, tehdit ve şantaj…
Sonuçta 29 Kasım 1947’de oylama yapıldı ve 33 ülke Filistin toprağının yüzde 55’ni alarak Yahudilere verilmesini ve İsrail devletinin kurulmasını içeren karara ‘evet’ dedi. O gün BM üyesi ülkelerin sayısı 57 idi.
Evet diyen ülkeler: ABD, Avusturalya, Belçika, Bolivya, Brezilya, Belerusya, Kanada, Kostarika, Çekoslovakya, Danimarka, Dominik, Ekvator, Fransa, Guatemala, Haiti, İzlanda, Liberya, Lüksemburg, Hollanda, Yeni Zelanda, Nikaragua, Norveç, Panama, Paraguay, Peru, Filipinler, Polonya, İsveç, Ukrayna, Güney Afrika, Sovyetler Birliği, Uruguay ve Venezuela.
Karara karşı çıkan ülkeler ise: Afganistan, Küba, Türkiye, İran, Suriye, Suudi Arabistan, İngiltere, Mısır, Irak, Hindistan, Pakistan, Yemen ve Yunanistan. Çekimser kalanlar: Arjantin, Şili, Çin, Kolombiya, Salvador, Etiyopya, Hondras, Meksika, İngiltere ve Yugoslavya.
Tayland hazır bulunmadı.
Şimdi diyeceksiniz ki bu isimleri neden yazdım.
Oylama İkinci Dünya Savaşının bitiminden iki yıl sonra yapıldı. Ülkeler ABD ve Sovyetler Birliği arasında paylaştırılmıştı. Diğerleri henüz yeni bağımsız olmuştu ya da olmamıştı.
Peki, İsrail devletinin kurulmasına onay veren ve başımıza bunca belayı musallat eden ülkeler geçen hafta nasıl bir oy kullandı?
Hemen hemen hepsi İsrail ve onu yaratan ABD’ye karşıydı.
Geç de olsa herkes gerçeği gördü ve anladı.
Ya da umarım öyledir.
İsrail ve ABD temsilcileri salonda oturan herkesi tehdit etti işe yaramayınca da hakaret edip aşağılamaya çalıştı.
1947 olduğu gibi işe yaramadı.
Pekin bundan sonra ne olacak?
BM Genel Kurulunda alınan kararın hiç bir yaptırımı yok.
Her şeye rağmen 42 ülke karara karşı oy kullandı ya da çekimser kaldı.
Ülkelerin çoğu dandik ama olsun.
Netenyahu ‘On yıl içinde herkes bizden yana olur’ dedi.
Karara destek veren Arap ülkelerinin çoğu ABD müttefiki ya da Erdoğan düşmanı. Örneğin Mısır, Suudi Arabistan, Bahreyn ve BAE.
Diğerleri de var ama şimdilik önemli değil.
Örneğin Ankara dosta Katar’ın eski Başbakanı Hamed Bin Casim bir ay önce durduk yerde Suriye ile ilgili tüm sırları ifşa etti. Yani hep birlikte Suriye’de savaşan gruplara para ve silahları Türkiye üzerinden verilmesini.
Karara destek veren birçok AB ülkesi Erdoğan ile sorunu var. Özellikle AB lideri Almanya.
Bir de şu Suriye var. İsrail’e karşı en büyük mücadeleyi veriyor ama Türkiye ile ‘düşman’.
Özetle tüm bu çelişkiler olmasaydı Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda büyük bir zafer kazanmış olacaktı. Çünkü Erdoğan bu mücadelede önder bir rol oynadı ve İsrail ile birlikte ABD ve hatta Başkan Trump’a karşı dönüşü olmayan bir savaş ilan etmiş durumda.
Demek istediğim yakında herkes ya da birçok ülke ABD ve İsrail dostluğuna dönerse Cumhurbaşkanı Erdoğan ne yapacak?
Ya geçmişte olduğu gibi o da ABD ve İsrail ile barışır ya da şimdiki yoluna devam ederek ‘Arap Baharı’ öncesinde olduğu gibi Arap ve Müslüman halkların önderi olur.
Hem de yalnızca İslamcıların değil bu kez Filistin’i seven herkesin.
Böyle bir durumda emperyalizme karşı mücadele eden tüm halklar Erdoğan’ın yanında ya da arkasında olur.
Ne kadar da ilginç bir yorum! Ben bile şaşırdım.
Erdoğan’ın tüm geçmişini bilen ve iç politikadaki şimdiki davranışlarını yakından takip eden biri olarak…
Ama politikada her zaman sürprizler bazen de mucizeler yaşanabilir.
Örneğin Rusya, İran, Irak ve yakın gelecekte Suriye Erdoğan’ı farklı bir yere taşıyabilir.
Arap medyasında bununla ilgili çok ilginç analiz ve yorumlar yapılıyor.
Bazıları Ürdün Kralını bile bu yeni oluşuma katıyor. O zaman bölgede yeni hareketlenmelere hazır olmalıyız.
Örneğin Suriye-Türkiye barışması…
Erdoğan; ABD ve İsrail karşısında geri adım atmamak ve pozisyonunu korumak için bunu yapmak zorunda.
Esad ‘PYD ve Demokratik Suriye Güçlerine ABD ile işbirliği yaptıkları için hain’ dedi.
Bu yönde bir gelişme olmazsa özetlemeye çalıştığım Erdoğan’ın ‘yeni yolu’ asla açılamaz.
Bu olmazsa bu işte iş var demektir!
Baksanıza son karar tasarısını Türkiye ile birlikte BM Genel Kurulu’na sunan ülke Yemen.
Oysa bu ülkede iç savaş ve iki hükümet var.
ABD destekli Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve başka ülkeler ise bin gündür bu ülkeyi bombalıyor.
Bu ülkelerin tümü Erdoğan düşmanı…
Üstelik Osmanlı tarihinde farklı yeri olan Yemen dünyanın belki de en yoksul ülkesi. Ama bu ülkenin geçenlerde öldürülen eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih Haziran 2004’te Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte BOP Demokrasi Eş-Başkanı seçilmişti. Üçüncü Eş-Başkan: Dönemin İtalya Başbakanı Berlusconi.
O tarihten günümüze dek neler neler yaşandı?
Irak işgal edildi ve ‘Arap Baharı’ denilerek bölge darmadağın edildi.
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un deyimi ile ‘ Suriye bu hale getirilmeseydi Trump ve İsrail son kararı alamazdı’.
Şimdi tersine dönülüyor ya da dönülmeli. İran, Irak ve Türkiye destekli Suriye hazla eski durumuna getirilirse başta Filistin ve Kudüs olmak üzere bölgede ve dünyada çok şey değişir ve Türkiye bir çok sıkıntısından kurtulur. Sonuçta Türkiye herkesin gücünü bildiği ve hesabını yaptığı bir ülke.
Bu durumda Osmanlı- Türk - Arap tartışması biter ve Kudüs’ün kutsallığı yeniden korunur.
Unutulmamalıdır ki Selahaddin El-Eyyübi’nin mezarı Şam’da ve Emevi Camisinin yan avlulusundadır.
Niyet ve samimiyet varsa bu iş tamam. Yalnızca dışarda değil aynı zamanda içerde.
Dışarda çok düşmanı olan bir Erdoğan içerde çok daha toplumsal barış gereksinimi var ve olacak.
İç kavganın hiç kimseye yararı yok ve olmaz.
Ortadoğu’nun yakın tarihinde çok ders var.
Türkiye hiç bir kötülüğü hak etmiyor.
Doğru yolda bir Türkiye mucizeler yaratabilir.