İstanbul Müftüsü'nden flaş 'buluğ çağı' açıklaması!

İstanbul Müftüsü'nden flaş 'buluğ çağı' açıklaması!

İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, Türkiye’de birçok cemaat ve tarikatın, şeffaf ve denetlenebilir olmadığını söyledi.

Osmanlı döneminde bu tarz dini yapıların denetlenmesinin ülke yönetiminin gündeminde olduğunu belirten Yılmaz, Diyanet’in mevcut görüşünün de benzer olduğunu ifade etti. 

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın internet sitesindeki Dini Kavramlar Sözlüğü’nde, "İslâm hukukçularınca bulûğ çağının alt sınırı, erkekler için 12, kızlar için 9 yaş olarak belirlenmiştir” ifadelerinin yer almasının ardından basında çıkan haberlerle ilgili de konuşan Yılmaz, “Diyanet olarak çok paniğe kapılmamamız gerekiyor. ‘Buluğun, namaz vb. dini vecibeler için önem arz ettiğini söyleyip, dolayısıyla burada anlatılan budur’ diyebilirdik. Onun için konuşan ama konuştuğunda da ses getiren ve yenilenen bir Diyanet olmak zorundayız. Model alan değil, model olan bir Diyanet olmak durumundayız” ifadelerini kullandı.

"Diyanet, şeffaflık ve denetlenebilirlik özelliğini sürdürmeli"

Diyanet İşleri Başkanlığı'nda görev alan müftü ve vaizlerin yetiştirildiği Pendik Haseki Dini Yüksek İhtisas Merkezi'ndeki "Yol Ahlakı" konulu konferansta konuşan Yılmaz, şunları söyledi: 

"Denetlenebilir olmak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın en büyük avantajıdır. Bugün Türkiye’de İslam adına faaliyet gösteren pek çok cemaat ve tarikatın şeffaf ve denetlenebilir olmaması gerçekten bir problemdir. Osmanlı döneminde devlet bu tip tarikat yapılarını denetlemeyi gündemine almıştır. Çünkü onlardan çok çekmiştir. 1402 yılında Ankara Savaşı'ndan sonra Şeyh Bedreddin vakası Osmanlı’nın başına 10-15 yıllık bir sıkıntı meydana getirmiştir. Şeyhliği şahlığa çevirmek isteyen bu zat, Osmanlı’ya bir fetret dönemi yaşatmıştır. Osmanlı, bunun farkındadır. Bu yüzden meşihat makamının içerisinde birimler kurarak, tarikatları kontrol etmek istemiştir. Diyanet’in algısı da budur.

“Diyanet şeffaf bir kurumdur; hedefleri, amaçları, imkânları bellidir. Bu şeffaflık ve denetlenebilirlik özelliğimizi sürdürmeliyiz. Hatta cemaatlerin de bu konuma gelmesinde ısrarcı olmalıyız. Zaten şu anda arzu edilen ve beklenen durum budur. 15 Temmuz’dan sonra yaptığımız Din İşleri Yüksek Kurulu olağanüstü toplantısında böyle bir karar alınmıştı. Türkiye’de bu yapıların denetlenmesi için Meclis-i Meşayih benzeri bir kurum kurulmalı ve bunları denetleyebilmeli. Neyi denetleyecek? Mensuplarını denetleyecek, kaç kişi bunlar? Ekonomik şeffaflığını denetleyecek. Hedefleri nelerdir bunların, onlara bakacak. Bu yapıların meçhul, gölgeli kalması problemdir.”