Kılıçdaroğlu'ndan Guardian'a 15 Temmuz yazısı

Kılıçdaroğlu'ndan Guardian'a 15 Temmuz yazısı

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümünde İngiltere'de yayınlanan Guardian gazetesi için bir köşe yazısı kaleme aldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da Guardian için bir 15 Temmuz yazısı yazmıştı. 

BBC Türkçe'nin İngilizce'den çevirdiği yazısında Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 15 Temmuz krizini, gücü kendi elinde toplamak için kullandığını ifade etti: 

"Bugün Türkiye'de gerçekleşen alçak darbe girişiminin yıldönümü. Fethullah Gülen şebekesinde yer alan bir grup asker, Türk demokrasisini yıkmak için bir girişim gerçekleştirdi. 
Bu girişim, halkımızın direnişi ve Türk silahlı kuvvetlerinin büyük bir kısmının katılımıyla bastırıldı. 15 Temmuz'da yaşanan olaylarda 249 kişi hayatını kaybetti. 
Seçilmiş vekiller demokrasiyi savunmak için parlamentoya koştular. Benim partimin milletvekilleri burada ön saflardaydı. Ben de hemen darbeyi kınadım ve partimin üyelerine parlamentoyu savunma talimatı verdim. Hükümet kaynakları ve medya benim kınama mesajımı gece boyunca yaydı ve darbenin başarısız olmasını sağlayan da bu birlik duruşu oldu. 

Bir sonraki gün Türkiye için yeni bir demokrasi döneminin başlangıcı olabilirdi. Ancak son bir yıl içinde Türkiye demokrasisi neredeyse bir diktatörlük rejimine dönüştü. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu krizi kullanarak olağanüstü hâl ilan etti ve tüm muhalif seslere karşı bir tasfiye hareketi başlattı ve kararnamelerle (ülkeyi) yönetmeye başladı.

Eğer Türkiye'nin geleceğinden darbeleri çıkarmak istiyorsak yapmamız gereken bunun tam tersi. Demokratik kurumların sağlam olduğu, parlamento gözetimi, hukuk himayesi ve özgür basın ile oluşan şeffaflık ortamının her türlü güç aşımını engellediği, şiddet kullanımının problemlerin çözümü olmadığı konusunda toplumsal bir mutabakatın bulunduğu ülkelerde darbeler yaşanmaz. 

Demokrasinin tüm bu unsurları geçtiğimiz yıl Türkiye'de zayıfladı. Olağanüstü hal ortamında yapılan ve seçim kanununu ihlal eden gayrimeşru bir referandum ile iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi, demokratik ülkelerdeki örnekleri ile hiçbir benzerliği olmayan, nevi şahsına münhasır bir politik sistemi bastırarak, otoriter bir devlet ortaya çıkardı. 

Bu sistem devlet başkanına, tüm hakimleri ve savcıları atama imkanı veriyor. Herhangi bir durumda, hükümetle çelişecek bir hakim, anında uzaklaştırma ve hatta tutuklanma riski ile karşı karşıya. Parlamentonun gücü ve gözetim yetkisi de ciddi şekilde azaltıldı. Birisi benim partimden, toplamda 12 milletvekilinin hapiste olduğu bir ortamda bunun tartışma konusu olması bile saçma. Benzer bir şekilde, olağanüstü hâl ilan edildiğinden beri, 150 gazeteci, çok sayıda akademisyen ve kamu çalışanı, toplamda 50 binden fazla insan tutuklanarak hapse atıldı. 


"GENELKURMAY BAŞKANI VE MİT GENEL MÜDÜRÜ SORGULANMADI" 

İkinci olarak, bu darbe girişimin gerçek bir demokrasiye dönüşmesini istiyorsak, 15 Temmuz gecesi tam olarak ne olduğunun da ortaya çıkarılması gerekiyor. Ancak bizim bu yöndeki çabalarımızın önü hükümet tarafından kesildi. Bu amaçla kurulan parlamento komisyonu, Genelkurmay Başkanı ve Milli İstihbarat Teşkilatı Genel Müdürü'nü sorgulayamadı.

Elimizdeki sınırlı bilgiler, darbe girişiminin arkasında tam olarak kimlerin bulunduğunu tespit etmemize yetmiyor. Dahası, cezai sorumluluğu olanlar kadar politik anlamda sorumlu olanlar da hesap vermeliler. Şu anda hapiste olan generallerin neredeyse tamamının, bulundukları bu rütbelere AKP tarafından getirildiğini söylemeliyiz.
İktidar partisi, bürokraside ve iş hayatında kendilerine rakip gördükleri karşısında, yıllarca Gülenci şebekeleri desteklemiştir. 2012-2013 yıllarında başlayan ayrılıkları da ilke çatışması nedeniyle değil çıkar çatışması nedeniyle gerçekleşti. 15 Temmuz'un gerçek tarihi bu politik arka plan olmadan yazılamaz. 

Son olarak, hükümet, bu adımları demokrasiyi savunmak adına attığını tekrarlamaktadır. Milletvekillerini, gazetecileri, akademisyenleri, yargı mensuplarını hapsetmek veya işkenceyi yaygın şekilde uygulamaya koymak demokrasiyi savunmak değildir. Nüfusumuzun en azından yarısını "terörist" olarak damgalamak demokrasiyi savunmak değildir. Ve gücün, denge ve denetim olmadan bir kişinin elinde toplanması, en temel demokrasi kavramına tecavüzdür.