Kılıçdaroğlu The Guardian’a yazdı: En büyük gücümüz...

Kılıçdaroğlu The Guardian’a yazdı: En büyük gücümüz...

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, İngiltere’nin saygın gazetelerinden The Guardian için bir yazı kaleme aldı.

Yazısında Türkiye’nin diktatörlük sistemine geçişini engellemek için yürüdüklerini söyleyen Kılıçdaroğlu, “Türkiye’de yaşayan herkes için adalet istiyoruz.” dedi.

Çıktığı 432 kilometrelik ‘Adalet Yürüyüşü’ne katılımın 40 bine ulaştığını söyleyen Kılıçdaroğlu, halen on binlerce kişinin yürüyüşe katılımını beklediğini söyledi.

Politik görüşleri ne olursa olsun insanların bu yürüyüşte sadece adaleti amaçladığını belirten Kılıçdaroğlu, aldıkları, önlerine kurşun bırakılması ve konakladıkları yerin önüne gübre dökülmesi gibi, olumsuz tepkileri sadece alkışlayarak karşıladıklarını ve bunun barışçıl bir eylem olduğunun altını çizerek, “En büyük gücümüz barışçıl ama çelik gibi irademiz.” dedi.

15 Temuz’da yaşanan darbe girişimine de değinen Kılıçdaroğlu, “Türkiye, geçtiğimiz yıl bir darbe girişimine sahne oldu, ancak Adalet ve Kalkınma Partsi sadece beş gün sonra olağanüstü hal ilan ederek, hukuk, kanunlar ve demokrasiyi hiçe sayarak ikinci bir darbe yapmıştır. O günden beri Türkiye kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile yönetiliyor. 105 bin memuru düzgün bir açıklama yapmadan görevden almış, çok sayıda akademisyen, gazeteci ve hatta milletvekillerini siyasi gerekçelerle tutuklamıştır.” dedi.

Nisan ayında yapılan başkanlık sistemi referandumuna da değinen Kılıçdaroğlu, “Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın referandumun adaletsiz, hukuksuz ve Avrupa Konseyi standartlarına uymayan bir oylama olduğunu bildirmesine rağmen, AKP bunu tek adam rejimini getirmek ve olağanüstü hali devam ettirerek kalıcı bir hale getirmek için kullandı” dedi.

AKP rejimini adaletsiz, keyfi ve ayrımcı olarak tanımlayan Kılıçdaroğlu, “Bu sebeple adalet istiyoruz. Adalet hakkı en temel insan haklarından birisidir. Adalet hakkı, hukukun üstünlüğünün bütün temel ilkelerini içinde barındırır: mahkemeler ve yargının bağımsızlığı, adil yargılanma hakkı ve herkesin hukuk önünde eşit olması. Bu otoriter rejim vatandaşları temel haklarından yoksun bırakıyor. Ülkenin en yüksek yargı merci olan Anayasa Mahkemesi, hükümetin çıkardığı OHAL KHKlarının hukuğa uygun olup olmadığını inceleme yetkisi olmadığını ilan etti. Tarafsız ve bağımsız olmaya çalışan yargıçlar ise soruşturmalar ve görevden almalara maruz kaldılar. Muhalefeti savunan avukatlar ise ya tutuklular ya da tutuklanma tehtidi altında mesleklerini icra ediyorlar. Çarşamba günü Uluslar arası AF Örgütü’nün Türkiye Direktörü ve öne çıkan insan hakları savunucuları gözaltına alındı. Hükümlüler muhalifler ve gazetecilere yer açmak için salıveriliyor. Hakkında soruşturma ya da dava olan i,nsanların aileleri dahi hukuki haklarından yoksun bırakılıyorlar. Toplu cezalandırma yöntemleri uygulanıyor.” dedi.

Otoriter rejimin gücünü, zayıflatılmış bir meclis, doğruları çarpıtan ve hükümetin propaganda aygıtına dönüşen medya, başka yerlerde hazırlanmış kararlara imza atan mahkemeler ve kamu kaynaklarıyla finanse edilen hükümet mitinglerininden aldığını söyleyen Kılıçdaroğlu, “Hükümet mitingleri için her kapı açılırken, tüm diğer gösteriler yasaklanır olmuştur. Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin tanıdığı adaletsizliğe karşı çıkabilme hakkı yok edilmiştir.  Bu bir krizdir. Bu, esas derdi kendini korumak olan otoriter bir rejimin ülkemizi içine sürüklediği ve tarihimizde eşi benzeri görülmemiş bir kriz dönemidir.” dedi.

Yalnız olmadıklarını bildiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, “Dünya ne yazık ki aşırılıklar, özgürlük düşmanı popülistler ve diktatörler çağıyla karşı karşıya. Baskı düzeylerinde farklılıklar olabilir ama bunlar arasındaki ortak noktalar da bir o kadar çok. Diktatörler birbirlerini örnek alıyor. Adeta demokrasilere karşı bir ittifak kurmuş durumdalar. Kendi ülkelerini mahvediyor ve insanlarını başka topraklarda mülteci konumuna sürüklüyorlar. Öyleyse, özgürlükçü demokratlar buna karşı ne yapmalı? Bizler bu özgürlük düşmanı popülistler ve yeni kuşak diktatörlerle mücadele etmek için yeni demokratik araçlar geliştirmeliyiz ve bunları uluslararası düzeyde birbirimizle paylaşmalıyız.” dedi.

Kılıçdaroğlu, umudun bulaşıcı olduğunu söyleyerek, “Bu otoriter taarruza karşı vereceğimiz tek ilkeli cevap demokratik değerlere bağlılığımızı tazelemek ve onun güçlendirmek olacaktır. Bunu umudumuzu canlı tutacak sözlerimiz ve eylemlerimizle sağlayacağız. Ben bunu her gün benimle birlikte yürüyen yorgun fakat yürekli insanların yüzlerinde görüyorum. Dayanışma cesareti besler. Yakında bize yüzbinlerin katılmasını bekliyoruz. Sayımız arttıkça cesaretimiz de artıyor. Yürüyüşümüz Türkiye’de ifade özgürlüğüne ve barışçıl gösteri hakkına ne kadar büyük bir kararlılıkla bağlı olduğumuzun göstergesidir. Attığımız her adımla, bizi kararnamelerle ve sindirerek yönetmek isteyenlere şöyle sesleniyoruz. Biz yurttaşlar olarak bizi yönetenle aramızda yaptığımız bir sözleşme var. Bu bir toplumsal sözleşme. Biz vatandaşlar olarak devletin otoritesine rıza gösteriyoruz. Devlet bizim haklarımızı korusun diye rıza gösteriyoruz.” dedi.

İktidarın ihlal ettiği toplumsal sözleşmeyi yeniden hayata geçirmek için yürüdüklerini belirten Kılıçdaroğlu, “Demokrasimizi ve didinerek kazandığımız özgürlüklerimizi yeniden kazanmak için yürüyoruz. Bu otoriter rejimin yüzüne takındığı “demokrasi” maskesini düşürmek için yürüyoruz.  Yürüyüşümüz birçok rejim mağduruna yuva olmuş bir İstanbul hapishanesinin kapılarında son bulacak. Fakat inanıyoruz ki bu, bir son değil, sesi ülkemizin sınırlarının ötesinde yankılanacak yeni bir toplumsal adalet hareketinin başlangıcı olacak.” dedi.