Prof. Fincancı açıkladı: AİHM'in kararında muayene raporuna tek bir atıf yok    

Prof. Fincancı açıkladı: AİHM'in kararında muayene raporuna tek bir atıf yok    

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) "İşimi geri istiyorum" talebiyle başlattıkları açlık grevinin 146. gününü geride bırakan akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça için verdiği kararla, devletin Gülmen ve Özakça’ya gayet iyi baktığını, dosya içerisindeki 24 uzman hekimin raporuna rağmen, şimdilik hayati bir tehlike de görmediğine karar verdi.

Gülmen ve Özakça’nın sağlık muayenesini gerçekleştiren hekimlerden biri olan ve AİHM’e gönderilen uzman raporunda imzası bulunan ve Adli Tıp Uzmanı ve TİHV Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, karara tepki göstererek “AİHM kararında bilimsel kaynaklı işkence tanılı, toplam 32 sayfalık muayene, tıbbi belgeleme ve bilimsel görüşe tek bir atıf yoktur” dedi.

AİHM’e gönderilen raporda “Gülmen ve Özakça’nın götürüldükleri yerin muayene için uygun olmaması, saatlerce aynı muayenelerin tekrarlanması ve muayenelerin kendisi ve ısrarın kötü muamele ve işkence kapsamında değerlendirilmesi gerektiği”de ifade ettiğini belirten Şebnem Korur Fincancı, “Tüm hekimler hayati tehlike, bakıma gereksinim var diyor, ama cezaevi hastanesinde refakatçisiz tutulabiliyorlar. Üstüne hukukçular ruhsal olarak karar verme yeterliliği olan insanlara açlık grevini sonlandırın çağrısı yapıp ‘Devlet size iyi bakar’ deniliyor” ifadelerini kullandı.

Şebnem Korur Fincancı’nın Twitter’dan paylaştığı mesajlar şöyle:

“28 Haziran'da acil talepli AİHM başvurusu ile başlayan yazışmalar 10 Temmuz'da AİHM'in açlık grevini sonlandırmaları çağrısı ve kendi seçtikleri bir hekimin varlığında muayeneleri ara kararı ulaşır. 13 Temmuz 6 hekimlik heyet Ankara Tabip Odası tarafından iletilir.

Tek hekim ısrarı üzerine ben görevlendirilirim zira kötü muamele işkence sorusu da vardır. 14 Temmuz sabahı hala haber gelmemiştir, atlar Ankara'ya giderim vardığımda karar çıkmıştır doğruca Sincan Ceza İnfaz Kurumu Hastanesi’ne giderim.

Hatırlatırım 28 Haziran tarihli acil talepli başvuru üzerinden 16 gün geçmiştir ve 17 Temmuz'a kadar süre vermiştir AİHM akşam 6.30'da muayeneler başlar, bir iç hastalıkları, bir enfeksiyon hastalıkları ve bir nöroloji uzmanı, acilde görevli bir hekim, başhekim ve ben, 9.40'da biter, tüm tetkikler yapılır altına imza attığım tutanağın bir örneği istememe rağmen verilmez sonra avukatlar tüm tıbbi belgeleri ister, gene verilmez 17'sinde görüşme ve muayene bulgularımı, gözleyebildiğim uzman muayenelerini içeren 9+8=17sayfa tıbbi belgeleme gider.

AİHM tıbbi belgeler ve raporu 19/07'de iletir, laboratuvar sonuçları ile 20/07'de 4+3=7 sayfa bilimsel değerlendirme gönderilir. AİHM bir istisna yaparak 21/07'de durumun aciliyetine binaen(!)ara kararın Türkçesini de iletir, 17.07 tarihli hastane raporu ve hükümet yanıtı eşliğinde, yanıtta benim neden seçtikleri hekim olduğumun açık olduğu, doktor değil avukat gibi davrandığım da eksik değil.

Bu hafta Evrensel gazetesinde pirimiz Virchow'u anmam boşuna değildi, hekim hastasının avukatı olmalıdır'ı boşuna alıntılamamıştım.

Yanıtta Sincan Ceza İnfaz Kurumu Hastanesi hekimleri hayati tehlikeleri var ama infaz ertelemeye Numune karar versin diyordu. Muayene olmazlarsa acil talebini düşürürüz diyen ve okuyabilmemiz için ara kararı Türkçe gönderen AİHM'e rahat okuyabilsinler diye hemen 24/07'de 5 sayfalık bir İngilizce tıbbi görüş ilettik ve 3 uzman hekim tarafından yapılan çok ayrıntılı muayenenin yeterliliğini anlattım.

Yeniden muayenenin, tüm aşamaların sağlıklarını olumsuz etkileyeceğini tüm etik belgeleri bilimsel araştırmaları da alıntılayarak yazdım. Ulusal otoriteyle kooperasyon göstermememiz halinde acil talebinin dikkate alınmayacağı vurgusu üzerine olumsuzluk bizden kaynaklanmasın dendi, ben de 25'inde tekrar Ankara'ya gittim, 8.50'de Numune'deydim, ortada kooperasyonun "k"sı yoktu, tesadüfen okul arkadaşım ile karşılaşmasak, o da cezaevlerinden sorumlu başhekim yardımcısı olmasa muayene bilgisine ulaşmak dahi mümkün olmayacaktı. Sonra hastane bahçesinde yüzlerce çevik, yüzlerce jandarma belirdi saat 12.30 sularında, böylece getirildiklerini anladık ve ambulanslar 13.00 sıralarında hastaneye geldi, denge ve yürüme güçlüğü nedeniyle zorlukla tekerlekli iskemleye aldık, çevik kalkanlarından yapılan bir çatı ve insan koridoru arasından Numune mahkum koğuşuna girdik.

Girişte sağlık personel ve güvenlik odası olduğunu düşündüğüm odalara alındılar. Semih içeride koğuştaki odalardan birinde, Nuriye sağlık personeli odası olduğunu düşündüğüm odada biri 9, diğeri 10 uzmanlık alanından bazı uzmanlıklarda birden fazla hekim tarafından tekrar tekrar şikayetleri sorularak bir çoğu aynı sistem muayeneleri de tekrarlanarak tetkikler istendi, nöroloji MR ve EMG dediğimiz tetkikleri istediğinde anlamlı sonuçlar çıkmayabileceğini de anlatmaya çalıştım.

Saat 6 civarı tüm bu işlemler bittiğinde her ikisi de film çekilmek üzere ambulansa bindirildiler, hastanede nereye götürüldüklerini bulmak mümkün olmadı ve çevik çekilme emri alınca tamamlandığını ve ayrıldıklarını anladım, 3 sayfalık son raporumu da İngilizce 27/07'de tamamlayıp, tüm gözlemlerimi paylaştım.

Götürüldükleri yerin muayene için uygun olmaması, saatlerce aynı muayenelerin tekrarlanması ve muayenelerin kendisi ve ısrarın kötü muamele ve işkence kapsamında değerlendirilmesi gerektiği de dahil, sonuç "Devlet iyi bakıyor."

Tüm hekimler hayati tehlike, bakıma gereksinim var diyor, ama cezaevi hastanesinde refakatçisiz tutulabiliyorlar. Üstüne hukukçular ruhsal olarak karar verme yeterliliği olan insanlara açlık grevini sonlandırın çağrısı yapıp “Devlet size iyi bakar” diyor.

Ayrıntı çok ama bu kadarı dahi tüm sürecin nasıl hak ihlalleri ile yüklü olduğunu sanırım açıkça gösterebilir.

Pek çok bilimsel kaynaklı işkence tanılı, toplam 32 sayfalık muayene, tıbbi belgeleme ve bilimsel görüşe tek bir atıf yoktur.”