'Seçime girme hakkımız gasp edildi'

'Seçime girme hakkımız gasp edildi'

Seçim süreci boyunca yürütülecek siyaset anlayışından 1 Mayıs kutlamalarına kadar birçok konuda değerlendirmelerde bulunan Alper Taş, "2019 seçimlerine giderken sol, sosyalist, ilerici güçler olarak sokakta ve sandıkta ne yapabiliriz diye konuşuyorduk. Cumhurbaşkanlığı seçiminde, bizim nasıl bir Türkiye istediğimizi ortaya koyacağımız kolektif bir çalışma yürütüyor, ortak bir aday belirleme çalışması yapıyorduk. Şimdi bu olanağımız elimizden alındı. Bağımsız sol bir adayla seçime girme hakkımız gasp ed

Sibel KÖKLÜ/ YURT

ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi Alper Taş ile seçim sürecinde sol siyaseti ve hedeflerini konuştuk… Seçim süreci boyunca yürütülecek siyaset anlayışından 1 Mayıs kutlamalarına kadar birçok konuda değerlendirmelerde bulunan Alper Taş, sorularımızı şöyle yanıtladı:

Devlet Bahçeli’nin önerisi ve hemen ardından AKP’nin kabul etmesiyle başlayan erken seçim süreci hakkında değerlendirmeniz nedir? Önceden planlanmış bir strateji miydi?

Aslında erken seçim ihtimalinden herkes söz ediyordu. Biz de erken seçim olabileceğini, 2019’a kadar sürdüremeyeceklerinin farkındaydık fakat karşımıza gelen bir tür baskın seçim, korsan seçim oldu. Bu aslında kaybettiklerini, tepe taklak baş aşağı gittiklerini, yönetemediklerini, iflas ettiklerini, iç politikada ve ekonomide bir krizin içinde olduklarını gösteriyor. Seçimi zamanında yapacağız dedikleri kamuoyunun karşısına ani bir seçim kararıyla çıkıp muhalefeti hazırlıksız yakalamayı ve tabloyu kendi lehlerine çevirmeyi planladılar. Önceden belirlenmiş planlı ve bilinçli bir süreç olduğu görülüyor. Belli ki bir danışıklı dövüş, önceden planlanmış bir senaryo.

Siz Birleşik Haziran Hareketi olarak toplantılar yapıyor, solun bağımsız adayını belirleme konusunda çalışma yürütüyordunuz. Yine de sol-sosyalist güçler olarak hazırlıksız yakalandınız, doğru mu?

Doğru, çeşitli toplumsal kesimlerle, ilerici demokratik çevrelerle, aydın, yazar ve sanatçılarla toplantılar yaptık. 2019’a giderken sol, sosyalist, ilerici güçler olarak sokakta ve sandıkta ne yapabiliriz diye konuşuyorduk zaten. Cumhurbaşkanlığı seçiminde, bizim nasıl bir Türkiye istediğimizi ortaya koyacağımız kolektif bir süreçle iddialarımızı, fikrimizi ortaya koyabileceğimiz ortak bir aday çalışması yapmaktı amacımız. Şimdi bu olanağımız elimizden alındı. Bağımsız sol bir adayla seçime girme hakkımız gasp edildi. Hileli hurdalı bir seçim yasası oluşturdular, medyayı ele geçirdiler, OHAL’e devam kararı aldılar. 16 Nisan referandumunda anayasa değişikliği paketi bir YSK darbesiyle geçti, bunu biliyoruz. Bu anayasaya göre 100 bin imza toplayan her yurttaş seçime girme hakkı kazanmış oluyordu. Bu anayasal bir hak olmuştu. Ama şimdi bu baskın seçimle bu hak da elimizden alınmış oldu. Ve Cumhurbaşkanı adayı olmak için 5 gün süre verildi. 5 günde 100 bin imzayı, 130 bin lira ödeyerek seçim kurullarına taşımanız istendi. Aslında bu süre 15-20 gün bile olsaydı biz bunu başarmak için çalışmaya başlayacaktık. Her şeye rağmen… Bu o kadar da kolay bir şey değil çünkü öyle bir iklim yarattılar ki AKP kendinden olmayan herkese düşman. Bu ülkede AKP’li değilse kimseye iş yok. Böyle bir sistemde bağımsız adaya oy vermek cesaret isteyen bir şey. Çünkü TC kimlik numaraları verilecek, bir anlamda fişlenecekler. İmza veren kamu çalışanlarını işten atmak için gerekçe bile yaratabilirler.

Bu saatten sonra sizin tavrınız ne olacak? Belli bir adayı işaret edecek misiniz?

Biz aday çıkartamadık diye seçimin dışında kalmayacağız. Seçim sonuçta önemli bir zemin çünkü insanlar politika konuşuyor, tartışıyor. Bu tartışmaların içine girerek kendi fikirlerimizi anlatma şansı bulacağız.

Boykot konusunda ne düşünüyorsunuz?

Boykot doğru bir seçenek olarak görülmüyor çünkü boykot üst düzey bir sınıf bilinciyle ve üst düzeyde bir sınıf hareketine paralel olarak gelişebilecek bir şey. Topluma boykot et dediğinde, başka bir şey de önermeniz lazım. Boykotun etkili olması, sonuçları etkilemesi lazım. Kitlelerin seçime yönelme eğilimi çok yüksek. Doğal olarak boykot etkili bir silaha dönüşemeyecek ve etkisiz bir boykot da Erdoğan- Bahçeli ikilisine yarayacak. Ama biz adaysız da olsak, herhangi bir adaya işaret etmeden Hayır’ı sürdürebiliriz 16 Nisan’daki gibi… O çalışmanın devamı olarak görüyoruz, referandumda hayır dedik, buna da hayır diyebiliriz. Neye hayır? Faşizme, tek adam rejimine, OHAL’e, savaşa, sömürüye, diktatörlüğe hayır diyebiliriz. Kime oy vereceğinden çok kime oy vermemesi gerektiği yönünde çağrıda bulunabiliriz.

İlk turda herkesin kendi adayına oy vermesi doğru bir hesap mı? Çeşitli görüşler var, ikinci tur olmaz deniyor veya planları ikinci tur üzerinden yapmak yanlış deniyor…

İlk turda herkes istediğine oy versin, doğru strateji budur. İlk turda her parti kendi kitlesini kendi adayıyla sandığa taşırsa, seçim ikinci tura kalır. Birinci turda ortak çatı adayı demek, ilk turda Erdoğan’a kazandırmak demek bizim gözümüzde. Muhalefetin stratejisi ilk tura güçlü adaylarla girip, seçimi ikinci tura bırakıp burada bloklaşarak iktidarı durdurmak. Bunun yolu budur. Yoksa bugün tartışıldığı gibi Abdullah Gül’ü ısıtıp getirip herkesin çatı adayı yapıp Erdoğan’ın karşısına dikmek değil.

Abdullah Gül’ün adaylığı meselesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir siyasal İslamcı rejimi başka bir siyasal İslamcı adayla yenmenin karşımıza bir alternatif olarak çıkarılması acıklı bir durum bizim açımızdan. Üstelik bu isim bu siyasal rejimin inşasında bulunmuş bir isimse memleketin geleceği açısından büyük bir aymazlık.

İktidar cenahından Abdullah Gül’ün adaylığı konusunda çok sert açıklamalar yapıldı. FETÖ’nün kurduğu bir oyun, siyasi mühendislik vs. dediler. Oyunu demokrasi güçleri mi bozdu?

AKP, özellikle Erdoğan’ın karşısında gelişebilecek her olayı bir oyun olarak kurguluyorlar. Kendileri iktidarda kalmak için her türlü manevrayı yapıyor ama kendilerini engelleyecek her türlü girişimi kökü dışarıda, FETÖ’nün oyunu vs. diye mahkum etmeye çalışıyorlar. Yani bu memlekette Erdoğan’ı engellemek için bir çalışma yapmayacaksın yoksa onu kriminal bir boyuta taşıyorlar. Oysa Erdoğan’ı seçtirmek için çalışmak ne kadar doğalsa seçtirmemek için yapılan çalışmalar da o kadar meşrudur. AKP her seçimde bunu yapıyor. Erdoğan’ı götürebilecek her şey gayrimeşrudur diye işliyorlar buna prim vermemek lazım. Muhalefetin çalışmaları meşrudur. Abdullah Gül aday olmak için herkesin adayı olmak, çatı adayı gösterilmek istemiş. Bu durumda tabloyu Meral Akşener ve CHP tabanından gelen basınçlar bozmuş oluyor. Abdullah Gül’ün bu saatten sonra Saadet Partisi’nin adayı olacağını da düşünmüyorum. İkinci turda doğal bir ittifak olacak. İki aday kaldığında Erdoğan’ın çizgisinden rahatsız olan kesimler, diğer aday etrafında odaklanmış olacak beğense de beğenmese de.

CHP kimi aday gösterecek? Tahmininiz var mı?

Yok ama CHP etrafında dizilmiş sol, ilerici, laik halk güçlerinin oyunu en iyi alabilecek, aynı zamanda bir sol fikir ve düşünceyi öne sürüp sağdan oy alabilecek kim varsa, onu getirsin o aday olsun. Şöyle bir yanlış algı var, sanki sol bir aday toplumun diğer kesimlerine seslenemez ya da sol bir fikirle seçmenin karşısına çıktığın zaman sağdan oy alamazsın… Bu algının kırılması gerekiyor. CHP’nin tarihinde, 70’li yıllarda sol bir dille gelen Bülent Ecevit en büyük yükselişi yaşattı. ‘İnsanca hakça bir düzen, toprak işleyenin su kullananın’ gibi sol sosyalist bir söylemle çıktı ve sağa oy veren yurttaşlardan da oy aldı. Bugünkü CHP’de şöyle bir anlayış var, sağdan oy almak için sağa hoş gelecek söylemleri yanımıza alalım… Ama bu yanıltıcı bir olgu CHP’ye dostane önerim düşüncem bu.

Peki HDP? Selahattin Demirtaş aday olursa ve CHP’nin adayı sol kesimlerce beğenilmezse, oylar HDP’ye kayar mı?

Bilemiyorum, 7 Haziran seçimlerinde CHP’li vatandaşların bir kısmı Demirtaş’a oy verdi ama bu başka bir seçim. Buradaki faktör Demirtaş’ın içeride olması, bu nedenle tepki oyları söz konusu olabilir. Demirtaş eğer adaysa, bir adayın özgür bir seçim kampanyası açısından tutukluluğunun sona erdirilmesi talebi de herkesin benimseyeceği bir taleptir. CHP’nin de en güçlü adayını göstermesi gerekir. Eğer zayıf bir aday gösterirse ikinci turda bu Meral Akşener’i destekliyor anlamına gelebilir.

Seçim sürecinde ÖDP ve Birşeşik Haziran Hareketi somut olarak neler yapacak?

Şu an 1 Mayıs var önümüzde. 1 Mayıs’ı kitlesel bir şekilde en geniş katılımla kutlamak çok önemli. Bunun için seferberlik ilan ettik. 2019’a giderken 1 Mayıs bir işaret fişeği. Buradan da sesleniyorum yurttaşlarımıza, 1 Mayıs’ta Türkiye’nin her yerinde coşkulu bir şekilde alanları dolduralım. Ben mesela Rize’de olacağım bu sene. AKP’nin hegemonya kurduğu bir yerde kutlamak anlamlı. Bütün bu yerleri onlara bırakmayalım, sol ilerici demokratik güçler olarak oralarda da 1 Mayıs’ı kutlayalım.

Taksim artık hayal mi?

Hayır vazgeçtiğimiz bir şey değil Taksim ama biraz güç meselesi. Sınıflar mücadelesinin geldiği düzeyle ilintili bir şey. 2019’a giderken polisle köşe kapmaca oynayan bir radikalliktense -ki bunu küçümsemek anlamında söylemiyorum- 1 Mayıs’ı kitlesel olarak coşkuyla kutlamak önemli. Bütün güçleri Taksim’e yığıyorlar ve biz nerden nasıl hamle yapacağız diye bir hedefe kilitleniyoruz. Bu da bizi daraltıyor, sınırlıyor. 2019 1 Mayıs’ına giderken kitlesel olarak kutlamak bir araya gelmek, ortak talepleri dile getirmek, insanları birleştirmek önemli. Bu bizim Taksim’den vazgeçtiğimiz anlamına gelmiyor. Biz 24 Haziran seçimlerinde bu iktidar alaşağı olduğunda Taksim’in yeniden açılacağına inanıyoruz.

Bu süreçte kitlelere vereceğiniz mesajlar neler?

Bizim için eski sisteme dönüş değil bunu aşan demokratikleşmiş bir parlamenter sistem, halkın öz örgütlenmeleri ile doğrudan demokrasinin gelişeceği bir demokrasi anlayışını ortaya koyan bir siyaset önemli. Toplumsal çıkarları esas alan, toplumsal mülkiyet biçimlerini geliştiren, neoliberal politikalara karşı, insanı ve doğayı koruyan bir büyüme anlayışı ile taleplerimizi anlatmaya devam edeceğiz. Nasıl bir Türkiye istediğimizi anlatacağız ve bunun için mücadele içinde olacağımızı deklare eden bir çalışma içinde olacağız. Birleşik Haziran Hareketi aslında bu faşist siyasal İslamcı rejimin karşısında birleşik bir mücadele geliştirebilecek miyiz fikriydi. Bu fikir devam ettikçe hareket de devam eder.

CHP’li İlhan Cihaner’in Kemal Kılıçdaroğlu’na bir çağrısı vardı, İYİ Parti’ye 15 milletvekili verildiyse ÖDP, TKP ve DSP’ye de verilsin diye. Bu konudaki düşünceniz ne oldu?

Tabi İYİ Parti ile aynı durumda değiliz. Sonuçta bu kurgu biraz da onların seçime girmesini engellemeye dönüktü. CHP bu oyunu bozdu. Bizim durumumuz öyle değil. Biz 4-5 seçime girmedik bilinçli olarak. Çünkü AKP’ye karşı sol kesimlerle, ilerici halk güçleriyle bağınız kopuyor, hor görülüyorsunuz filan. O yüzden biz seçim sathı mahallinin dışına çekilmiştik ama 10-11 Mart 2018’de yaptığımız kongrede seçim örgütlenmemizi tamamladık, çok az bir eksiğimiz kalmıştı. Seçim bir iki ay sonra olsaydı ÖDP olarak girebilirdik.