Şükrü Sina Gürel uyardı: ‘Kişisel değil, devlet bakışı…’

Şükrü Sina Gürel uyardı: ‘Kişisel değil, devlet bakışı…’

Eski Dışişleri Bakanlarından Gürel, özellikle Suriye’deki gelişmelerin, Türk-Amerikan ilişkilerinin bugünkünden de sorunlu hale gelebileceğinin göstergesi olduğunu belirtti. Bugünkü uygulamalar sürerse Rusya ve İran’la olan ilişkileri de tehlikeye atacak biçimde Suriye ile karşı karşıya gelinmesinin kaçınılmaz olacağını bildiren Gürel, AB ile ilişkiler konusunda da uyarılarda bulundu.

Eski Dışişleri Bakanlarından YURT yazarı Şükrü Sina Gürel, “Eğer dış politika konularını kişisel konulardan ayıramayanlar varsa, bu devlet adamlığıyla bağdaşmaz. Türkiye’nin Suriye politikasında ve terörle mücadelesi çerçevesinde en önemli eksiklik, konuya devlet bakışının gerisine düşen bir “kişisel bakış”ın sürdürülmesidir” dedi.

Şükrü Sina Gürel, ‘Dış politika görüşleri’ başlığıyla yayımlanan yazısında, yakın gelecekte ABD ile var olan sorunların ortadan kaldırılmasının mümkün görünmediğini bildirdi. Özellikle Suriye’deki gelişmelerin, Türk-Amerikan ilişkilerinin bugünkünden de sorunlu hale gelebileceğinin göstergesi olduğunu kaydeden Gürel, “Münbiç’te ne olacak? Sıra Fırat’ın Doğusuna gelecek mi? ABD buralarda PKK’yı ve uzantılarını desteklemekten vaz geçecek midir?” sorularını yöneltti. Gürel, şunları yazdı:

 ‘ARADAKİ TEK GÖRÜŞ FARKI ESAD’IN ŞAHSIYLA İLGİLİ’

“Türkiye son dönemde Orta Doğu’da emperyalist cephenin oyunlarını Rusya ve İran’la birlikte hareket ederek bozabilmiştir. Aradaki tek görüş farkı Esad’ın şahsı ile ilgilidir. Eğer dış politika konularını kişisel konulardan ayıramayanlar varsa, bu devlet adamlığıyla bağdaşmaz. Türkiye’nin Suriye politikasında ve terörle mücadelesi çerçevesinde en önemli eksiklik, konuya devlet bakışının gerisine düşen bir “kişisel bakış”ın sürdürülmesidir.

Suriye konusu uzun dönemli bir stratejik bakışla değerlendirilmelidir. Bugünkü uygulamalar sürdürülürse, Rusya ve İran ile olan işbirliğimizi de tehlikeye atacak bir biçimde Suriye ile karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz olacaktır. Böyle bir duruma yol açabilecek “zemin” şimdiden hazırlanmaktadır: Suriye’de meşru rejimin yeniden denetimi aldığı her yerden eli silahlı gruplar, Türkiye’nin denetimi altındaki bölgeye gönderilmektedir. Sıra siyasal çözüme geldiğinde bunların durumu değerlendirilirken, Suriye ile aramızda sorun çıkmayacak mıdır?

Türkiye ile ABD arasındaki güncel sorunlar yalnızca Suriye çerçevesinde değildir. Ancak, Türkiye’yi yönetenler, bütün bu ikili sorunları, Batı İttifakı üyelik bağımızdan ayrı tutmak maharetini gösterebilmelidir. NATO’nun ülkemizdeki güvenlik olanaklarıyla ABD’ninkileri ayırmak ve ABD’ye böyle bir tutumla baskı uygulamak mümkün olmalıdır.

AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLER…

OHAL ve anti-demokratik uygulamalar, zaten Türkiye’yi “kol mesafesinde” tutarak denetlemek isteyen AB tarafına gereken meşru bahaneleri sağlamaktadır. İlişkilerimizi yeniden rayına sokabilmek için öncelikle bu alandaki eksikliklerimizden kurtulmamız gereklidir. Anayasamızın emri olan “demokratik, laik hukuk devleti” nizamını yeniden inşa etmek zaten toplumumuza olan en büyük sorumluluk ve görevimizdir.

Bunun da ötesinde, Yunanistan’a karşı ve Kıbrıs konusunda bir “barışçı kararlılık” sergilememiz gerekir. Yani temel çıkar ve haklarımızdan ödün vermeyeceğimizi, ama bunu barışçı bir çözüm anlayışı ile yapacağımızı, dosta düşmana göstermemiz gerekir. AB ile ilişkilerimizi Yunan-Rum ipoteğinden kurtarmanın yolu bu olmalıdır.

Ayrıca, AB ile olan ilişkilerimizi yalnızca “tam üyelik” çerçevesinde yürütmemiz de yanlıştır. Tam üyelik konusu artık kendi rayında ilerleyememektedir. Bunun için, var olan ilişkilerimizi nasıl geliştirip, derinleştirebileceğimizi araştırmamız gerekir.

Öncelikle Gümrük Birliği’ni geliştirip, derinleştirmemiz gerekir. 1998’de AB ve Kıbrıs’tan sorumlu Devlet Bakanlığı’nın hazırlayıp, Hükümet Görüşü olarak AB’ne sunduğu tasarıdan yararlanmak gerekir. Bu belgede AB’ye şunlar önerilmekteydi:

Gümrük Birliği çerçevesine hemen “Hizmet Sektörü”nü alalım.

“Tarım Sektörü”nü almak için hemen görüşmeye e hazırlıklara başlayalım.

Gümrük Birliği dolayısıyla üçüncü ülkelerle ticaretimizde AB’nin koyduğu kural kısıtlamalara tabi oluyoruz. Bu kural ve kısıtlamaların belirlenme sürecine Türkiye’nin de katılmasını sağlamalıyız.”