Haber nedir?
Bu soruya farklı zamanlarda pek çok yanıt verildi. En bilineni “haberin günlük hayatın akışına ters öyküler” olması. Olgular özneleri, nesneleri, sebep sonuç ilişkileri vs. bakımından haber değeri taşır. Gazetecilik de tam olarak bununla uğraşır...
Havaların ısınmasıyla birlikte akmaya başlayan ve sonbahara kadar kesilmeyen “elektrikle balık avlarken çarpılan vatandaş” haberleri... “Terör operasyonu yapıyoruz diyenlere bütün paralarını kaptıranlar”, “Kurban keserken yaralananlar...”
Bunlar sezonluk ve olağan sayılabilecek başlıklar...
Fakat durum her zaman bu kadar basit değil. Özellikle de Türkiye söz konusu ise...
Üç ay önce Çinli diye Korelileri döven Ülkücülerin, bu defa Bayırbucak Türkmenleri için Rusya Konsolosluğu yerine komşusu Hollanda Konsolosluğu'na yumurta atmalarından söz etmiyorum; bunun haber değeri kalmadı!
O günlük hayatın akışının “tersine” döndüğü günler fazlasıyla mevcut. Ve haber, içinden çıkılmaz bir hal alıveriyor. Gazeteler, televizyonlar, internet siteleri bir “kilitlenme” haliyle, bir ayar sıkıntısıyla baş başa kalabiliyor...
Son iki gün mesela...
Bu iki günde haber merkezlerini en çok meşgul eden kişi Balıkesir Erdek'te yaşayan 44 yaşındaki U. A. olmalı... U. A. gecenin bir yarısı evine dönerken yol kenarında hacet gidermeye kalkınca 50 metrelik uçurumdan düşmüş. Haberde U. A.’nın uçuruma ayakta mı, yoksa çömelmiş olarak mı yaklaştığına ya da neden yerçekimine direnemediğine dair bir ayrıntı yok. Cep telefonuyla yardım istediği yakınları hemen yetişmiş, Fakat onlar da çare bulamayınca uçurumdan çıkarmak itfaiye ekiplerine düşmüş...
Bayanlar Güreş Milli Takımı Teknik Direktörü İsmail Kosukoğlu'nun şikayeti de tuhaf; kadın sporcular evlenince güreşi bırakıyorlarmış. Sebep? Kosukoğlu şöyle diyor: “Türk erkeği 'eşin ne iş yapıyor' sorusuna 'güreşiyor' deyince bu tuhaf karşılanıyor. Halterci, basketbolcu deyince sorun olmuyor ama işte… 'güreşiyor' deyince...” Bu soru yüzünden dünya şampiyonu kadın sporcular bile evlenince bütün kariyerlerini bırakıyorlar. Tek istisna 27 yaşındaki Burcu Özkaya... Onun da şansı muhtemelen eşinin güreşçi olması, bu yüzden kendisine o soruyu soran çıkmıyor...
Spor dünyasında bomba gibi düşen bir başka haber de Kastamonu'dan. Türkiye Üst Minikler Boks Milli Takım Antrenörü Mustafa Ural, 17 çocuğu alıyor, bir berbere götürüyor ve zorla saçlarını üç numaraya vurduruyor. Beş liralık berber ücretini de çocuklara ödetiyor. Sonra da Ankara'dan Karadeniz kıyısını dolanıp, Rusya'nın Anapa şehrindeki şampiyonanın yolunu tutuyorlar. Yolculuk 50 saat sürüyor...
Geçen yıl sessiz sedasız kurulan Kadın Partisi'nin adını değiştirmesi meselesi de var.
“Adım adım erkek demokrasiden gerçek demokrasiye” sloganıyla örgütlenen koyu pembe renkli parti, “erkeklerin partinin isminden ötürü mesafeli durmaları” nedeniyle kitleselleşemediğini düşünüyor. İtiraz edenler, partinin yedi kişilik yönetim kurulundaki iki erkek: “Ne işin var orada? Hayırdır, değiştin mi” gibi tepkilerden bunalmışlar.
Bir üçüncü sayfa klasiği çaldıkları parayla “selfie” çeken hırsızlık çetesi. Dört aydır telefonları dinlenen 18 kişilik çetede malzeme bol. 45 ayrı evi soymuşlar. Bir cinayet olayında polis yetişmeden ölüyü soymaktan söz ediyorlar. Ve çete elemanlarından birinin bir evden kaldırdığı 30 bin lirayla çektirdiği “selfie” ise mahkemede deliller arasında birinci sırada...
Sonra Adana var; öfkesiyle bilinen, şiddet haberlerinde sınır tanımayan mutena bir şehir...
Metruk bir evde esrarları “ganyan kuponlarına” paketlerken iş üzerinde yakalanan 14 torbacıdan 13'ü tutuklanıp, biri serbest bırakılınca mahkeme salonu karışmış. Ucu Hazreti İsa'ya kadar uzanan bir ihanet hikayesi... Adana, süt satan 12 yaşındaki engelli çocuğun pazar arabasındaki sütün ve cebindeki 40 liranın gasp edilmesiyle de gündemdeydi...
Ya Kurbağalıdere? TÜBİTAK kokudan yanına bile yaklaşılamayan Kurbağalıdere için “tehlikeli atık olmadığı” yönünde rapor verdi. Rapora karşı Kadıköy Belediyesi bir damacana suyu içmeleri için TÜBİTAK'a gönderdi...
Ve son olarak Zonguldak Ereğli'de İnşaat Mühendisi Mustafa Özkan, otomobilinin garantisi sürerken kopan triger kayışını “kullanım hatası” diyerek değiştirmeyen Renault servisine sinirlenmiş, “Araç al, yaya kal” yazılı afiş asıp yollara düşünce iş dallanıp budaklanmış. Servis müdürü polemiği kayış üzerinden yürütüyor “Kayışta maalesef yoğun oranda cevher tozu gördük. Bu nedenle garanti kapsamına alamadığımızı söyledik” diyor. Özkan'ı da delirten zaten bu; “Bu araç kamyonet, her koşulda çalışabilir şekilde üretilmesi gerekir” diyor.
Görülen o ki, kayış kopartan sadece bir araç ya da o aracın sahibi değil, bütün bir ülke...
Peki o zaman hakikaten “haber” nedir?