Bir kuşağın 'Sembol sanatçısı'nı yitirdik!..

Şenay Yüzbaşıoğlu’nun ölüm haberini duyduğumda çok kötü oldum. Sanki bir şeyler koptu gitti içimden. Sonra bir “Zaman tüneli”ne girdim adeta. Kırpık anılar sağanağı doldurdu ortalığı. 1970’li yılların ortalarına geri gittim. Ecevit’li CHP’nin mitingleri. Meydanları dolduran kalabalıklar. Beyaz güvercinler. Çividi mavi gömlekli, kasketli “Umut” olmuş bir lider. “Karaoğlan” miti. Terörize edilmiş bir “Değişim” arzusu. Ve belki de hepsinin ötesinde hafızalara yer eden bir şarkının sözleri:

“Bak kardeşim/ Elini ver bana/ Gel kardeşim/ Neşe getirdim sana/ Al kardeşim
Ye, iç, gül, oyna… Sar kardeşim/ Kolunu boynuma/ Sev kardeşim/ Canım feda yoluna/ Tap kardeşim/ Tüm insanlara… Dünyaya geldik bir kere/ Kavgayı bırak her gün bu şarkımı söyle/ Sevdikçe güler her çehre/ Amaçlar hep bir olsun/  Kalpler birlikte… Dünyaya geldik bir kere/ Kavgayı bırak her gün bu şarkımı söyle/ Sevdikçe güler her çehre/ Mutluluklar bir olsun/ Acı birlikte…”

O şiddet dolu, her gün ölüm haberlerinin geldiği, toplumun giderek en keskin şekilde saflaştığı, bir yarısının diğer yarısına “Düşman” olduğu, “Toplumsal cinnet”in yaşandığı bir atmosferde, marşların, şarkıların kin ve nefret ile söylendiği, sadece sıkılı yumrukların egemen olduğu o günlerde akıntının tersine “Sev kardeşim” diye mesajlar taşıyan bir şarkı. Apayrı bir tını. Şenay’ın sesinden…

Öyle anlaşılıyor ki o, bir dönemin en popüler şarkıcılarından olmasının yanı sıra, mesajlarını kaba politikleşmeye kurban etmeyen, içindeki “İnsani öz”ü unutmayan biriydi. Bir politik kampanyanın temel figürlerinden olsa bile gündelik politikanın hırgüründe kaybolmayan bir isimdi. (O dönemde “TRT yasaklı” olmanın onurunu da paylaştı! Faşizan saldırıların muhatabı oldu.) Onca şöhretine rağmen magazin tutumlara da izin vermedi. Ardından “Saygılar” kelimesi bile az kalıyor!

Zaten eşi Şerif Yüzbaşıoğlu’nu 1981’de kaybettikten sonra genç yaşta hayata küsen bir kadından daha başka bir “Duyarlılık” nasıl beklenebilir ki? Bu anlamda belki de Türkiye’nin en “Bahtsız” kadınlarından biriydi. (Acı ama herhalde o günden beri “Ölü”ydü zaten, toprağa verilen belli ki sadece bedeniydi!) Artık azalan ve belki de kaybolmaya yüz tutmuş “Güzel insan” tipinin son temsilcilerindendi. Fotoğrafına bakıyorum: içindeki kırılganlık, hassasiyet, zarafet yüzüne yansımış sanki. Ne söylense az!

Her ne kadar biz onu “Sev Kardeşim” ve “Hayat Bayram Olsa” şarkılarıyla daha çok hatırlasak da o aslında onlarca şarkının icrasına (Bir kısmı kendi sözleri olarak) imza atmış bir isimdi. Ayrıca nedense pek hatırlanmaz ama müzik alanında birçok uluslararası festivalde Türkiye’yi gururla temsil etti. “Milli yüzümüz” oldu. Türkiye’ye tam 7 ödül kazandırdı.

Gazetelerin yazdığına göre, Şenay’ın cenazesine 50 kişi katılmış. Çok az. Lakin bence fark etmez. (Vefasızlık bu ülkenin “Nitelikli” insanlarının kaderidir!) Çünkü bir kuşak, tüm Şenay severler, yani bizler onu “Gönüllerimizin musalla taşı”ndan öte âleme uğurladık. Nurlar içinde yatsın!..

NOT:
Şenay’ın çok sevdiği eşi Şerif Yüzbaşıoğlu’nun yanına “Mezar tapusu bulunamadığı” gerekçesiyle gömülemediğini öğrendiğimde çok öfkelendim. Bu devlet böylesi basit bir “Formalite”yi halletme nezaketini bile gösterememiş demek ki. Hele de Kültür Bakanlığı’ndan bir temsilci dahi bulunmamasını artık neyle izah etmek gerekir bilemiyorum!..  

 

Önceki ve Sonraki Yazılar