Tayyip Erdoğan'a Lech Walesa uyarısı!

3 Kasım 2002 seçimleri arifesiydi… O günün iktidar ortaklarından Anavatan Partisi, seçim bildirgesini açıklıyordu… Genel Başkan Mesut Yılmaz, “Türkiye sözleşmesi” adı altında bir manifesto sunuyordu kamuoyuna… İçerisinde yok yoktu! “Yurdum insanı”nın ne gereksinimi varsa, hepsi içindeydi. Vaatlerin bini bir para… Kaloriferli, sıcak suyu akan, asansörlü apartman dairesinden, otomobile kadar, herkesin hayallerine hitap eden bir manifestoydu… Ve Mesut Bey, “Beni iktidara getirir de bu vaatleri yerine getirmezsem bu sözleşmenin tüm siyasi faturasını ödemeyi taahhüt ederim!” ibaresine imza koyuyordu.

O “lansman”da Sayın Yılmaz ile masaya oturup karşılıklı imza atmıştık sözleşmeye… Ve kendisine; “Sadece siyasi sorumluluk yetmez, bunun hukuki sorumluluğunu da üstlenmelisiniz” dediğimi hatırlıyorum. Hatta, bir vatandaş olarak bu bağlamda bir de “şerh” koymuştum sözleşmenin altına… Zira, “bir ev ve bir araba” hayalimin yerine getirilmemesinin bedeli sadece “siyasi sorumluluk” taahhüdü ile geçiştirilemezdi. Mutlaka bir hukuki bağlayıcılığı ve yaptırımı da olmalıydı.. Tabi Mesut Bey, bu önerimi kabul etmedi. Edemezdi de… Çünkü hukuki sorumluluğun bedeli, siyasi sorumluluktan çok daha ağır olurdu… Kaldı ki Mesut Bey, zaten seçimleri kaybetti ve “konjonktürel bir parti olan ANAP” baraj altında kalarak tarihin tozlu rafları arasında yerini aldı.

***

Aynı öneriyi bugün, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’a yapmak isterim… Cumhurbaşkanı adayı olarak iki gün önce açıkladığı “Türkiye Yolunda” adlı manifestosundaki vaatlerinin “hukuki sorumluluğu”nu üstlensin! Üstlenebilir mi? Bu arada, söz konusu öneri sadece Tayyip Erdoğan için değil… Diğer Cumhurbaşkanı adayları için de geçerlidir… Hatta bütün siyasi partiler için… Bunu; Tayyip Bey özelinde dile getirmekteki kastım işim ise sadece O’nun diğerlerine göre “statükoyu reddeden” bir Cumhurbaşkanı adayı profili çizmesidir.

Siyasetçi, vatandaş karşısında kendini hukuken de bağlamalı. Seçilemezse mesele yok! Ama seçilir de benim hayallerimi sömürürse ne olacak? Siyasi sorumluluğu adına ondan hesap sormak için bir dahaki seçimi mi bekleyeceğim?

Hayır! Böyle olmamalı…

***

Varsayalım ki bu öneri kabul gördü ve siyasiler “hukuki sorumluluk” da üstlendiler… O zaman da onlara bir uyarım olacak… Şöyle ki;

Bakın; Polonya’da “efsane işçi lideri” Lech Walesa, 1990’da Cumhurbaşkanı seçildi ve 5 yıl bu görevi yaptı. Yanılmıyorsam görev süresi sonunda bir Polonya vatandaşı tarafından “vaadini yerine getirmedi diye” dava edildi. Mahkeme o Polonyalıyı haklı buldu ve “aklımda kaldığı kadar” Walesa’yı 249 dolar para cezasına çarptırdı. Ve Walesa’nın 90 dolar olan emekli maaşına haciz kondu! Aynı Walesa, 2000 yılında girdiği devlet başkanlığı seçimlerinde ise oyların ancak yüzde birini alabildi ve kendini emekliye sevk etti!

Kısacası demem o ki; siyasetçilerimiz “atarken mangalda kül bırakmama”nın bir bedeli olduğunu bilmeli! İşin kolayına kaçıp sadece siyasi bedel ödemek yetmez, yetmemeli. Daha yüksek risk ve bedel olmalı siyasette. İşte ben ancak o zaman “Kefenimiz koltuğumuzun altında” sözünü anlamlı bulur ve inanırım. Aksi halde, edilen sözlerin hepsi “laf-ı güzaf” olur! Ne dersiniz yapabilirler mi?

Hiç sanmıyorum!

Önceki ve Sonraki Yazılar