Halkın iradesi?

TÜRKIYE’DE ve Yunanistan’da son bir ayda yaşanmakta olanlar, kimi gerçekleri çıplak gözle görünür hale getirdi.

Bu gerçeklerin başında, zaten yıpranmış, inandırıcılığını yitirmiş olan temsili burjuva demokrasisinin tükenişi var. 7 Haziran’da bu ülkede sandığa giden seçmenlerin yüzde 60’ı tek adam devletine ve tek parti hükümetine “hayır” dedi. 5 Temmuz referandumunda Yunanistan halkının yüzde 62’si Troyka’nın dayattığı programı açık ve kesin
biçimde reddetti. 7 Haziran seçimlerinden bir ay sonra Türkiye’de inisiyatif yeniden Erdoğan’a geçmiş gibi görünüyor. “Hayır”cı seçmen çoğunluğunun iradesi  parlamentoya yansımadı. Böyle devam ederse, uzun ömürlü olmayacağı kesin bir koalisyon hükümetiyle, ya da buna bile başvurmadan, diktatörün en uygun gördüğü bir zaman ve ortamda yeniden seçime gidilecek. Parlamento, büyük bir olasılıkla hayırcı çoğunluğun istediği yaşamsal değişiklikler yapılmadan, iktidara/devlete kenetlenmiş AKP’nin pençeleri sökülmeden seçim kararını onaylayacak. Yine böyle giderse, bu ülkede Tayyip Erdoğan’ın istediği sonuç alınana dek seçim yapılacak!

Erdoğan’ın fiili başkanlığında, saray karargahından yönetilen tek parti iktidarı sürüyor. Seçim öncesinde üzerine çokça spekülasyon yapılan “restorasyon”un esamesi bile okunmuyor. Yunanistan’ın ağır şantaja boyun eğemeyen onurlu halkının, Troyka’nın acımasız kemer sıkma, Yunanistan’ı tüm varlığıyla rehin alma programına “hayır” dediği referandumdan on gün sonra, oylamaya sunulandan bile kötü bir program parlamentoda kabul edildi. Buna göre, her türlü vergi artırılacak, ülkenin nesi varsa özelleştirilecek, emeklilik yaşı yükseltilecek, emekli maaşları düşürülecek, her türlü kamu harcaması, yatırımlar azaltılacak vb. Troyka Yunanistan'da bir icra-iflas dairesi gibi çalışacak.

Referandumdan on gün sonra, Yunanistan parlamentosu, kapitülasyonları ve Almanya’nın sömürgesi olmayı kabul etti. Referandum hiç yapılmamış gibi oldu.

İki ülkede ortaya çıkan halkın iradesiyle parlamentonun kararları arasındaki uyuşmazlık, MHP’nin “ihanetiyle” ya da Syriza’nın, kimilerine göre “baştan belli uzlaşmacılığıyla” açıklanacak kadar yalın değil.

“Halk irade”sinin, bu anlamda “zamanı gelmiş” düşüncelerin temel gerçekleşme kanalının esas olarak seçim ve parlamento olamayacağı çok uzun zamandır belli. Bu iradenin nasıl, hangi yol, yöntem ve araçlarla yaşama geçebileceği sorusunun ise her yeni durumda yeniden yanıtlanması gerekiyor. 90 yaşındaki Mikis Teodorakis, bir seçenek olarak Halk Kurtuluş Cephesi’nin “mümkün” olduğunu söyledi. Herşey, iki ülkede de halk iradesinin Parlamento Dışı Muhalefet (PDM) kanallarından akacağını gösteriyor.

Yunanistan, Türkiye deneyimlerinin derslerinden biri şudur: Reform ya da devrim, sonuç alıcı bir mücadele için, kitlelere “hayır” değil, “evet, budur!’” diyecekleri pozitif seçeneklerin sunulması gerekiyor. Buradaki kritik nokta, halkın gerçek gereksinmelerinin gerçekçi ve gerçekleşebilir olduğu algısının bizzat halk çoğunluğunun bilincinde yer etmesidir. Bundan daha büyük bir güç yoktur. “Program” ve “eylem” diye kodlayabileceğimiz iki kaldıraç var. İki ülke deneyimi, bilincin ve programın, içinde yanılgıların da yer aldığı somut mücadele süreçlerinde kazanılacağını gösteriyor. Çünkü, kitleler en çok ve en doğrudan kendi deneyimlerinden öğreniyor!

Tarihten de öğrenmek, bundan 150 yıl önce Rusya’da adlarını “Narodnaya Volva”, Halkın İradesi koyanların yaptığını yaparak, güncel ve kısır itiş kakışın ötesine geçip halkın iradesini kuvveden fiile çıkarmayı öncelikli uğraş haline getirmek gerekiyor.




Önceki ve Sonraki Yazılar