'Yeni Osmanlıcılık' İflas Ederken AKP, Cemaat ve Gül

İki yılı aşkın bir süredir “gitti, gidecek” diye ömür biçtikleri Esad’ın, ABD ile Rusya’nın varmış olduğu anlaşmadan sonra, Suriye’yi yönetmeye devam edeceği, ülkede rejimin değişmeyeceği artık kesinleşti.
Esad’ın gidişini, stratejisinin merkezine oturtmuş ‘Yeni Osmanlıcı’ dış politikanın tartışmasız bir yenilgisidir bu; açık ve tartışmasız bir yenilgi!
Ancak, yenilgi sadece Esad’ın gitmemesiyle ilgili değil, başka şeyler de var...
AKP’nin Mısır’daki ikizi ve bölgedeki müttefiki Müslüman Kardeşler’in devrilmesini de buraya eklemek lazım; üstelik Müslüman Kardeşler, Mısır’dan sonra Tunus’ta da artık iktidar değil. Çünkü; istifa etmeyi ve erken seçime gitmeyi kabul etmiş durumdalar.

Suriye’de diplomatik çözüm gündeme gelir, Mısır ve Tunus’ta ‘Müslüman Kardeşler’ rejimleri çökerken; yenilginin bir başka boyutunda, Ruhani’nin iktidara gelmesiyle birlikte, İran’ın başlattığı diplomasi atağı var. İran, Ruhani öncülüğünde ABD ve Batı’yla ilişkilerini düzeltmeye çalışıyor ve üstelik ABD ve Batı da bu sürece olumlu bakıyor.
Tüm bu gelişmeler şuna işaret ediyor: Ortadoğu coğrafyasına zücaciye dükkânına giren fil gibi dalan ‘Yeni Osmanlı’, ortalığı tam anlamıyla kırıp dökmüş, Sünni merkezli dış politika anlayışı tamamen iflas etmiş durumda.
Davutoğlu’nun ‘Stratejik Derinlik’ isimli çalışması, bütün dünya üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulabilir artık; çünkü, teori ile pratiğin muhteşem ‘uyumsuzluğunu’ gösteren böylesine bir örneğe nadiren rastlanır ve öğrenciler bu örnekten mahrum bırakılmamalıdır.
Peki, tüm bu başarısızlık tablosunun ortasında, Abdullah Gül’ün son ABD ziyaretini nasıl okumamız gerekir?
Abdullah Gül’ün ABD’de yapmaya çalıştığı şey; zücaciye dükkânına giren filin kırıp döktüklerini tamire çalışmak, bunu yaparken de ABD’ye ve Batı’ya ‘alternatifsiz değilsiniz’ diyerek, kendini işaret etmektir. Gül, ABD’de açıkça “Duruma el koyuyorum” mesajı vermiştir.

Bunun en somut göstergesi; Gül’ün El Kaide ve diğer İslamcı terör örgütleriyle arasına mesafe koyan açıklamalarıdır. Oysa, El Kaide ve diğer örgütler, Erdoğan ve Davutoğlu’nun Suriye’deki son umudu konumundadır. Dolayısıyla Gül, sadece El Kaide ile arasına mesafe koymamış, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin dış politika anlayışına da uzak olduğunu ABD’ye göstermek istemiştir.
Benzer şekilde Gül, Suriye sorununun halli için sürekli olarak BM’yi adres göstermiş, üstelik ‘savaş’ değil ‘diplomasiyi’ ön plana çıkartmıştır. Gül’ün BM toplantısında olduğu gün, Erdoğan’ın BM’yi çok sert bir şekilde eleştirmesiyse, bakış açılarındaki farklılığı bir kez daha ortaya koymuştur.
Peki, iktidar bloğunda Erdoğan-Davutoğlu çizgisinin dış politika anlayışını eleştiren, o çizgiye mesafeli yaklaşan tek aktör, Gül mü?

Bu sorunun yanıtı, açık bir şekilde hayır; Fethullah Gülen’in cuma günü yaptığı ve El Kaide’nin terör eylemlerini eleştiren açıklamasının ardından, Zaman gazetesindeki köşe yazarları da aynı konuya değindiler ve Türkiye’nin ‘İslamcı Terör’e verdiği desteği devam ettirmesi halinde, hızla yalnızlaşacağını söyleyerek, AKP’yi uyardılar.

Dolayısıyla sadece Gül değil, Gülen Cemaati de; artık açık bir şekilde, dış politikaya yönelik son derece sert eleştirilerde bulunuyor ve zaten bir süredir kavgalı olduğu AKP’yi dış politikadaki yanlışları üzerinden sıkıştırmaya çalışıyor.
İktidar bloğu içerisindeki egemenlik mücadelesinde ‘dış politika’nın da belirleyici olduğu günlere girmiş bulunuyoruz. ‘Yeni Osmanlıcı’ dış politika iflas etti ve şimdi aktörler buna göre yeni pozisyonlar belirliyor, yeni hamlelere hazırlanıyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar