Hangi yüce divan?

Seçim kampanyası boyunca Başkanlık Sisteminden kerhen söz eden Davutoğlu, şimdi “Parlamenter sisteme ben karşı değilim. Sistem değişmediğine göre artık taşların yerine oturması lazım” diyor (10 Haziran TRT).

Parlamenter sistemin omurgası güçler ayrılığıdır. O bakımdan, “taşların yerine oturmasının” ilk koşulu bu olmalıdır. Ama onların anladığı parlamenter sistem, yasamanın tepeden gelen emirle ve “el kaldır el indir” yöntemiyle yasa çıkardığı, yargının tepeden gelen emirle karar verdiği bir sistem. Güçler ayrılığı değil, güçlerin halka karşı birliği!
Meclis açıldıktan sonra en önemli konulardan birinin 4 Bakan için Yüce Divan olacağı görülüyor. Diyelim ki, Başkanlık Divanı oluştuktan sonra bu konuda bir soruşturma komisyonu istendi (55 Milletvekilinin önerisi yetiyor) ve kuruldu (AKP dışındaki partilerin oyu yetiyor). AKP komisyona üye vermeyerek ipe un serme taktiği uygulayabilir. Yine diyelim ki bu engel de aşıldı, komisyondan çıkan “Yüce Divan” kararı Genel Kurul’da da kabul gördü.

Dört Bakanı kim yargılayacak? Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi. 1964’den beri AYM, Yüce Divan olarak 16 Bakan ve bir Başbakan yargıladı. Hem de bunlardan yedi Bakan ve bir Başbakan (Mesut Yılmaz) AKP döneminde yargılandı. İkisi ertelendi, beşi aklandı. Aklananlardan Zeki Çakan ve Koray Aydın yeni seçilen meclise girdiler.
Dört Bakan, saydığım aşamalardan geçip Yüce Divana gelseler bile rahat olmalılar. Yüce Divan onların döneminde önüne gelen herkesi aklamış. Üstelik “paralelciler de temizlendikten” sonra HSYK, AYM, Yüksek Yargı dahil “adalet” onlar için dikensiz gül bahçesi olmuş. O kadar ki, onların yerine, onları soruşturan yargı yargılanıyor! 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarını yürüten eski savcılar ve eski hakim hakkındaki iddianameler, önceki gün Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Yargıtay’a gönderildi. Başka bir Yüce Divanlık olay olan “MİT Tırlarını” soruşturanlardan çoğu tutuklu yargılanıyor.

Demem o ki, yolsuzluk şüphelisi Bakanların bugünkü “yargı”dan korkmalarına gerek yok. Yüce Divan’ın durumu zaten belli.
Tek korkacakları şey, “taşların yerine oturması” ve güçler ayrımının yeniden kurulması, yargının yeniden bağımsızlığına kavuşması olmalıdır.

KİTAP, AİLE VE BOMBA

Abdullah Gül’ün Başdanışmanının kitabı, AKP’nin tepelerini kızdırdı. Sırtında Zonguldak, Soma ve Ermenek kamburları bulunan Enerji Bakanı, kitabın yazarı Ahmet Sever için “danışmanlık, aile içi yapının dışa vurulması olarak görülmemeli” diyor. Bu söylem, aile içi yapıda birşeylerin döndüğünün itirafına benziyor.

Bir başkası ise kitabı AKP’ye nifak sokan bir “el bombası” olarak görüyor. Sanki seçimden iki gün sonra Erdoğan’ın Baykal’ı çağırması CHP’ye nifak sokma değil!
Anımsanacağı gibi, Başbakan, Odatv davası sırasında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde soruları yanıtlarken “bazı kitapların bombadan tehlikeli olduğunu” söylemişti. İmam kitapları bombadan tehlikeli görünce, cemaatin de böyle yapması doğal. Erdoğan-Gül olayında asıl merak edilmesi gereken şu: iyi polis-kötü polis oyunu bitiyor mu, yoksa yeniden mi ısıtılıyor?

Önceki ve Sonraki Yazılar