Haramiler için yolsuzluk fütuhattır…

Adam, sürekli kendisinden bisiklet isteyen ve her gece yatmadan önce “tanrım lütfen bana bir bisiklet ver” diye dua eden oğlunu bir gün karşısına alır ve şöyle der “Bak oğlum, yanlış yapıyorsun. Şimdi sokaktan bir bisiklet çalacaksın, sonra her gece ‘tanrım beni affet’ diye dua edeceksin.”
Bugünün haramilerinin din ve tanrı anlayışı bundan ne kadar farklı?
Seçim arifesinde sayısız rezillik gibi Mercedes tahsisi pervasızlığı ve pespaye “çerez parası” söyleminin oy götürmeyeceğinin bilakis halkın genişçe kesiminden teveccüh getireceğinin bilincindeler.
Hakikaten tanrıyı ve halkı kendilerince çok iyi tanıyorlar…
Ahlak düzeni sağlam olmayan toplumun sonunda eşkiyayı kahraman yaptığını çok
iyi biliyorlar.

Nasılsa kameralar altında kılınan namazlarla tanrının mağfiret göstermesi sağlanır, mitinglerde sallanan Kur’an ile halkın belli
duyguları kolaylıkla okşanabilir…
Bugünün devletluları, sıkça yad ettikleri Menderes gibi, Demirel ve Özal gibi devlet kaynaklarını talan etmek ve kendi iktidarlarını milletin egemenliği olarak sunmakta müthiş maharetliler.

***

Umulanın aksine, 7 Haziran seçimleri nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, artık çuvala sığmayan yolsuzluk, israf ve rüşvet olaylarının seçim sonuçları üzerinde çok önemli etkisi
olmayacaktır.
Zira toplum genel itibariyle bunları bırakalım suç ya da kabahat olarak görmeyi, hayatın doğal akışı içinde normal, olağan, hatta olması gereken bir şey gibi görüyor.
Fuzuli beş yüz sene önce Osmanlının zirvede olduğu “muhteşem Süleyman” zamanında “selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar” diye çaresizce şikayet ediyordu. O da çok iyi biliyordu ki, bu tür şeyler bu topraklarda kadim bir gelenektir. Küçük çalarsan “hırsız”, büyük çalarsan “beyefendi” olursun.
Kendi cebinden doğrudan bir kuruş çıkmadıkça ya da kendi çıkarına doğrudan ters bir gelişme olmadıkça devletin ya da kamunun yağmalanması “vatandaşı” pek de ırgalamaz. Zaten onun toplumsal hafızasında “devletin malı deniz, yemeyen domuzdur.” Yağmadan kendine düşecek kırıntılar için haramiye yanaşır, yaltaklanır, onu kahramanlaştırır
Yasadışı biçimde, koruma altında olan bir bölgeye kaçak cumhurbaşkanlığı sarayı yapılması, kamu binalarının önemli kısmının kaçak olması, kamu kaynaklarının yağmalanmasını sorun etmez. Kim bilir, belki o da bir şekilde bir hazine arazisini yağmalamıştır, kaçak kat çıkmıştır, vergi kaçırmıştır ve-veya af
bekliyordur vs.
Kimileri aksini savunsa da, bu “vatandaş” ile bu “devlet” dünyanın en uyumlu ikilisidir. Devlet ve vatandaş birbirini idare eder durur. Devlet, vatandaşının hukuksuzluklarına, hırsızlıklarına göz yumar; vatandaş devletin-devletlilerin hukuksuzluklarına hırsızlıklarına, yolsuzluklarına ses çıkarmaz. Alan memnun, satan memnun.

***

Yolsuzluk ve rüşvet, özellikle yağma ve talanın en önemli birikim-servet aracı olduğu toplumlarda yaygındır. Osmanlı da fetihçi bir devletti ve başvurulan dini argümanlar bir yana bırakılırsa fetih aslında yağma ve talan demekti. İronik şekilde, fetih şöleni denen ve giderek daha dozu artan sovenist pratikler Osmanlı Devleti’nin yağmacı politik-ekonomik karakterini açıkça ortaya koyuyor. Fetih, ikiye ayrılıyordu. Dışarıda “kafirlere” içeride ise “münafıklara” karşı. Dışarı fetih durunca içerinin fethi önem kazanıyor. Bugüne kadar geliniyor. Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet yüzyıllardır devam eden işte bu iç yağmanın kodlarıdır. Amansız harami fütuhatında adalet ve dürüstlük zuhurattandır.

Önceki ve Sonraki Yazılar