Süleyman Karan

Süleyman Karan

Hayaller, umursamazlıklar, aptallıklar ve Bilgi(sizlik) Çağı...

Bir zaman makinesi olsaydı ve 19’uncu yüzyıldan birileri günümüze gelebilseydi, büyük olasılıkla insanlığından utanır, bu kadar bencil, bu kadar ikiyüzlü ve bu kadar bilgi içinde yüzüp ahmakça davranabilen bir türdeşini görünce şaşakalırdı. Yüzeyselliğin zirve yaptığı, her şeyin görüntüden ibaret olduğu, umursamazlık ve yalan üzerine kurgulanmış bir hayat, belki de insanlık tarihi boyunca ilk kez bu denli sınırları zorluyor. Bireyselleşmeyi konformizm ve kişisel çıkar için her türlü şerefsizliği yapmak olarak algılayan, öğrenmek, araştırmak yerine, birkaç dandik aforizmayı papağan gibi tekrarlayan bir tür evrimleşiyor! Buna da insanlık deniyor!

 


Dünyayı AVM sanmak!

 

Bu hızlı dönüşüm ne zaman gerçekleşti, tam anlamak mümkün değil ama temelinde birkaç etmen olduğunu söylemek mümkün. Parasalcı ekonomi politikalarının hayata geçişi, sosyalist sistemin iflası, küreselleşme, sanayide yaşanan bilişim ve robotik devrimleriyle emek gücüne ihtiyacın azalması ve tabii ki Bilgi Çağı denen, bilgi bombardımanı altında cehalet çağına geçiş... Bunların gündelik hayata yansıması ve siyasi sonuçlarını kısaca özetleyip, bu yazıya sebep olan meseleye geçeyim. Parasalcılık, tüm finansal krizlerin temelini oluştururken, ekonominin üretimden kopmasını getirdi. Sosyalist sistem, bürokratik bir devlet kapitalizmine dönüşmüş, insanları mutsuz etmişti, ancak küresel dengeler açısından yıkılması, finans eksenli kapitalizmin tüm dünyada istediği gibi at koşturmasına ve rakipsiz bir ideolojik hegemonya kurmasına sebep oldu.

 

Sınıfsallık yok, lümpenlik çok

 


Küreselleşme kültürel tektipleşmeyle sınırlı olmasının ötesinde, ‘tüketim manyağı’, ‘şeyleşmiş’, bencil ve duyarsız bir insan tipinin oluşumunda en önemli etken oldu. Bilişim ve robotikteki gelişmeler, bunun yanı sıra genetik, hem sanayi hem de tarımda emek gücüne talebi azalttı. İşsizler ordusu, aynı zamanda sınıf mücadelesini törpüleyen, proletaryanın siyasi gücünü kıran bir sonuç doğurdu. Kent yoksulları dediğimiz bu geniş katman, aynı zamanda popülist, faşizan, gerici siyasetin de en büyük oy deposu olmaya başladı. Kimilerinin yere göğe koyamadığı proletarya da bu altkültürün etkisiyle lümpenleşti. “Ekmeğime bakarım” seviesindeki esnaf kafası tüm toplumu etkisi altına aldı, ‘benden sonra tufan’, ‘her koyun kendi bacağından asılır’ ideolojisi bir beyin tümörü gibi yaygınlaştı. Bireyselleştiğini sananlar, sadece sürüdeki bir sayı oldu ve bunu bireysellik sandı.

İşte bu denli selfie merakı da bundan bence... Dandik restoranda, ucuz makyaj ürünüyle poz vermek, bu pozu aynı ülkede insanlar yakılarak ölürken paylaşabilmek ahmaklığı ve ahlaksızlığı, bunun bir sonucu... Ve Bilgi Çağı denen, aslında ‘1984’ romanının farklı bir versiyonu olan bu cehalet ve gerizekalılık çağı... Hayatın analizini Wikipedia verileriyle yapıp, başkasından kaptığı ironik cümleyle kendini kültürel olarak var etmeye çalışan bir kitle... Kitle lafını hep insana hakaret gibi görürdüm, ama evet ne yazık ki gerçek bu; kitle, hem  patalojik açıdan kitle (bir sosyal tümör) hem de sosyolojik açıdan kitle (primat sürüsü)!..

 

Önceki ve Sonraki Yazılar