Hayattan yana, ölüme karşı!

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1971 yılında mezun oldum. Mezuniyet belgemi alır almaz, Ankara Tabipler Odasının Sezenler sokaktaki mekânına gidip kaydımı yaptırdım.
Ankara’dan uzun süren bir ayrılıktan sonra, Halk sağlığı ihtisasım için gene Üniversiteme döndüğümde, 1977 yılından başlayarak, Ankara Tabipler Odasında ve TTB Merkez Konseyinde, kâh seçilmiş olarak, kâh atanmış profesyonel yönetici olarak 14 yıl aralıksız görev yaptım.
Görev yaptığım dönem ve sonrasında, Türk Tabipleri Birliği ve bağlı odalarının, gerek halk sağlığı, gerekse hekim ve hasta haklarını kollamakta ve savunmakta gösterdiği gayretleri onurla, gururla ve minnetle anıyorum.
Hekimlik, insanın yeryüzünde belirmesinden başlayarak, hep hayattan yana, ölüme karşı bir meslek olagelmiştir. Merkez Konseyinin unutulmaz başkanlarından, ağabeyim Dr. Erdal Atabek bir konuşmasında, “Hekimlik, kendisini tüketmek için sürekli çabalayan bir meslektir.” demişti.
Kastettiği, insanlığın artık hekimliğe ve hekimlere gereksinim duymayacak bir düzeye erişmesi beklentisi idi. Böyle bir düzeye ulaşılabilir mi, bilmiyorum.
Benim hekim olarak geçirdiğim 47 yıl süresince, Türk Tabipleri Birliği, hayattan yana ve ölüme karşı pek çok eyleme öncülük etti; bu nedenle de kurbanlar verdi. 1980 öncesinde, sokak faşizminin kol gezdiği günlerde, Merkez Konseyi üyesi, Diş Hekimi Sevinç Özgüner evi basılarak katledildi.
12 Eylül sonrası, Merkez Konseyi başkanımız Dr. Erdal Atabek, “Barış Derneği” yöneticisi olduğu için 4 yıl hapislerde yattı. Barış’ı savunmak 12 Eylül faşizminin affetmeyeceği bir suçtu çünkü.
12 Eylül sonrası, sivil yönetime dönüldüğünde, Prof. Dr. Nusret Fişek yönetimindeki TTB Merkez Konseyi, idam cezalarının kaldırılmasını isteyen, o ceza kaldırılıncaya kadar da hekimlerin infaz öncesinde ve sonrasında, uygulayıcı heyette yer almasını yasaklayan bir karar aldı ve bu kararını Başbakanlığa ve Adalet Bakanlığına iletti. 
Zamanın Sağlık Bakanlığı (tıpkı bugünkü gibi) idam cezasının hekim örgütü yöneticilerini ilgilendirmediği savı ile görevden alınmaları ve cezalandırılmaları için dava açtı. Ankara’da yargılamayı yapan Asliye Ceza Mahkemesi yargıcı, “idam cezası ve sonucu ortaya çıkan ölüm, hekimleri ilgilendirmeyecek de kimi ilgilendirecek” mealinde harika bir beraat kararı verdi. O sırada profesyonel yöneticisi olduğum Merkez Konseyinin unutulmaz üyelerini, başta başkanımız  Prof. Dr. Nusret Fişek olmak üzere, Prof. Dr. Kazım Türker, Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu, Prof. Dr. Nevzat Eren, Doç. Dr. Haluk Özbay, Doç. Dr. Ragıp Çam ve Diş Hekimi Hüsnü Çuhadar’ı saygıyla, sevgiyle anıyorum.
Hekimler, sonucu yaralanma, sakat kalma ve ölümle biten her olaya ve eyleme mesleklerinin “fıtratı” gereği karşıdırlar, karşı olmalıdırlar. Kitlesel insan kayıplarına neden olan her şey gibi, dünyayı ve ülkemizi saran, sarsan teröre de, dünyanın neresinde cereyan ederse etsin savaşlara da karşıdırlar, karşı olmalıdırlar.
Bu karşıtlığı yerine getirerek, hekim duyarlılığını dünyaya duyuran Türk Tabipleri Birliği yöneticisi genç meslektaşlarımı kutluyorum ve görevi onlara huzur içinde devretmiş bir ağabeyleri olarak sevgiyle kucaklıyorum.
Daima hayattan yana, daima ölüme karşı olsunlar

Önceki ve Sonraki Yazılar