Hedef sıkıyönetim altında seçim mi?

Kaostan medet umanların istediği oldu, ülke yangın yerine döndü, oluk oluk kan akıyor.

Gün geçmiyor ki şehit cenazeleri, ölüm haberleri gelmesin.
Bölgeden sıçrayan kor, yurdun dört bir yanını saran bir büyük cehennem ateşine dönüştü. Türkiye yeniden 90’lı yılları da aşan biçimde kardeş kavgasına, iç savaşa sürükleniyor. Çatışma körükleniyor, kandan beslenen o gözü dönmüş anlayış yeniden vücut buluyor.

Demokratik gösteriler bir haktır ve sonuna kadar kullanılmalıdır. Nitekim birçok kentte bu çerçevede sağduyulu şiddet karşıtı, barış talepli gösteriler de gerçekleştirildi. Ancak eylemcilerin arasına karışan bazı kişi ve gruplar karanlık hedefleri için yine iş başındaydı.

Ülkeyi acılar coğrafyasına çeviren o karanlık kafanın ürünü provokatörler, paramiliter güçler yine devreye sokulmuştu. Türkiye provokatif eylemlere yabancı değil. Bu yapıları 12 Eylül öncesinden, Çorum’dan, Maraş’tan, 90’lar Türkiye’sinde Sivas-Madımak’tan biliyoruz.

Belli ki yine belli merkezlerden düğmeye basıldı ve o kara anlayış hortladı. Gazete binaları basıldı, parti merkezleri işgal edildi, yakıldı, yerle bir edildi. Masum insanlara saldırıldı, Kürtlerin işyerleri ateşe verildi. Ölüm naraları atıldı, çığırından çıkan kalabalıklar linç girişimlerine kalkıştı.
Adım adım o çok istenilen kaos ortamı şekillendiriliyor. Bir el ülkeyi yeniden karıştırıyor.

***

Akıllardaki soru şu: Türkiye kan ve gözyaşı tablosunda ateş çemberi içinde seçimleri nasıl yapacak?
Seçimler Anayasal zorunluluk nedeniyle gerçekleşeceği için Meclis kararı ile ötelenemiyor. Anayasa buna engel. Yabancı bir devletle savaş hali dışında 1 Kasım’da seçimlerin yapılması zorunluluk.
O halde zorlu koşullarda sandık nasıl kurulacak?
İktidarın kafasında beliren, üzerinde çalıştığı bazı önlemlerden bahsediliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu da her türlü tedbirin alınacağını ifade ediyorlar.
Onlar arasında sıkıyönetim ilanı var mı?
Dün Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, “Eski Türkiye alışkanlığı” diyerek olmadığını ilan etti ama perde gerisinden gelen bilgiler tam tersini söylüyor.

Hükümet üyelerinin olmayacağını söyleyip sonradan Erdoğan’ın talebi üzerine yaşama geçen pek çok kararın varlığını biliyoruz. Önümüzdeki süreçte “terör” gerekçesiyle o yönde bir karar alınırsa da şaşırtıcı olmayacak.
Nitekim MHP lideri Devlet Bahçeli de iktidarın tartıştığı o öneriyi önceki gün dillendirdi. Hükümetin sıkıyönetim ilan etmesini istedi. AKP iktidarının bölgede sıkıyönetim ilan ederek seçim gitmesinin önünde de Anayasal bir engel yok.

Anayasa’nın “Sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halini” düzenleyen 122 maddesi Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nun Milli Güvenlik Kurulunun da görüşünü aldıktan sonra, süresi altı ayı aşmamak üzere yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde sıkıyönetim ilan edebilmesini düzenliyor.

Bu karar alınır ve Resmi Gazetede yayımlanırsa aynı gün TBMM’nin onayına sunulmak zorunda. Hükümet böyle bir kararı Meclis’e getirirse fikir babası MHP’den destek bulacağı da kesin.
Sıkıyönetim altındaki bir seçimden sağlıklı sonuç beklenebilir mi? Sıkıyönetim Kanunu beklenemeyeceğini ortaya koyuyor...

***

Sıkıyönetim ilan etmek demokrasiyi rafa kaldırmak, hukuku yok saymak, olağandışı bir yönetime geçmekle eş anlamlı.
Peki Sıkıyönetim Yasası’na dayanarak hükümet neler yapabilir?

* Konut, her türlü dernek, siyasi parti, sendika, kulüp gibi teşekküllere ait binaları, işyerleri ile özel ve tüzel kişilikleri haiz müesseseler ve bunlara ait müştemilat ve her türlü kapalı ve açık yerleri; mektup, telgrafları, kişilerin üzerlerini herhangi bir müracaat, talep ve karara lüzum olmaksızın arayabilecek, eşyaları zapt edebilecek.

* TRT yayımları dahil olmak üzere telefon, telsiz, radyo, televizyon gibi her çeşit araçlarla yapılan yayım ve haberleşmeye sansür koyup, durdurabilecek.

* Söz, yazı, resim, film ve sesle yapılan her türlü yayım, haberleşme, mektubu kontrol edip, gazete, dergi kitap ve diğer yayınların basımını, yayımını, dağıtımını, birden fazla sayıda bulundurulmasını veya taşınmasını veya sıkıyönetim bölgesine sokulmasını yasaklayabilecek, sansür koyabilecek.

* Sıkıyönetim komutanlığınca basımı, yayımı ve dağıtılması yasaklanan kitap, dergi, gazete, broşür, afiş, bildiri, pankart, plak, bant gibi bilcümle evrakı, yayın ve haberleşme araçlarını toplatmak; bunları basan matbaaları, plak ve bant yapım yerlerini kapatıp, müsaderesine karar verebilecek.

* Kapalı veya açık yerlerde her türlü toplantıları veya gösteri yürüyüşlerini yasaklayıp, izine bağlayabilecek. Toplantıların yapılacağı açık ve kapalı yerleri tayin ve tahsis edip, izne bağlayabilecek. Her türlü toplantıyı kontrol altında tutup izleyebilecek.

* Sıkıyönetim bölgesine girmek ve bu bölgeden çıkmak isteyenler hakkında kayıtlar koyabilecek. Sokağa çıkmayı kayıtlayıp, yasaklayabilecek.

***

Düşünün...
Ağır yaptırımlar altında siyasi partiler bölgede nasıl propaganda yapacak, seçim kampanyası yürütecek, seçmenine ulaşacak? Bu şartlarda gidilecek seçimin” güven”içinde olması beklenebilir mi?
Sıkıyönetim bölgesinde, silah gölgesinde gerçekleşecek bir seçimden adil sonuç beklemek mümkün mü? Diyelim bölgede seçimler sıkıyönetim altında yapıldı. Sandıktan çıkacak sonucun meşruiyeti sorgulanmayacak mı?
AKP, bölgede PKK baskısı ile oy kullanıldığı savı ile taşımalı sistem getirmek istemiş ancak önüne Anayasal engel çıkmıştı. Muhalefet partileri değişikliğe onay vermediği için yaşama geçirilememişti.
İktidar taşımalı sistem olmadı diyerek sıkıyönetime yönelebilir mi? O sayede HDP’nin baraj altına itilebileceği mi düşünülüyor?
Bugün bile fiili olağanüstü hal uygulamaları, sokağa çıkma yasakları bölgede günlük hayatı zorlaştırıyor, adil seçimi tehlikeye sokabilecek izlenimler veriyor. Bir de gerçekten sıkıyönetim ilan edilse neler olmaz!
Umalım ki “sıkıyönetim”, “olağanüstü hal” Kurtulmuş’un dediği gibi “eski Türkiye’de” kalmış olsun. Aksi kabus günlerine dönüş demektir ki, bu kez o girdaptan çıkmak o kadar da kolay olmayabilir...

Önceki ve Sonraki Yazılar