Hesaplaşma zamanı!

Türkiye kader seçimi için sandığa gidiyor. Seçmen bir oyu ile ülkenin geleceği üzerinde, o arada iktidar partisi AKP’de yaşamsal sonuçlar üretebilir. Bu bağlamda sandığa gitmek, oy kullanmak, herhangi bir hileye karşı son aşamaya kadar takibini yapmak her yurttaşın temel görevi olmalı. 7 Haziran ciddiyeti elden bırakılmamalı. Adil ve dürüst seçim adına Oy ve Ötesi’ne yine çok iş düşecek.

Sandıklar hilesiz hurdasız, kavgasız gürültüsüz açılabilirse Saray’ın ikinci seçim inadının nasıl sonuçlanacağını akşam saatlerinde öğreneceğiz. Bugünden tablonun iktidar adına iç açıcı olmadığı söylenebilir. Zira dört partili Meclis yapısında AKP’nin tek başına iktidarı yine hayalden öteye geçemiyor.

TBMM anketler doğrultusunda şekillenirse pazartesi sabahı yeniden koalisyon senaryolarını konuşmaya başlayabiliriz. O koşulda seçim AKP’de bir büyük hesaplaşmaya kapı aralayabilir. Saray’ın vesayetinden Davutoğlu’nun geleceğine pek çok önemli tartışmalara tanık olabiliriz.
7 Haziran’da yüzde 40’lara gerileyen AKP, iktidarı nasıl koruyacağının telaşıyla 10 puana yakın düşüşün muhasebesini Saray’ın ikinci seçim hamlesi ile ötelemek zorunda kalmıştı. O hesap, AKP tek başına iktidarı elde edemezse 2 Kasım sabahından itibaren görülecek. AKP’deki kaynama, Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın son haftalardaki tutumu da bu hesaplaşmanın şiddetine dair önemli ipuçları veriyor.

***

6 Haziran’da Ankara Notları’nda izlenimlerimi şöyle aktarmıştım: “Saray, AKP’nin geleceğine ilişkin önemli bir karar verecek. Ya Davutoğlu ile devam diyecek ya da yıpranmamış bir yüzü AKP’nin başına geçirmeyi deneyecek. Saray ile Davutoğlu’nun seçim kaybı ve koalisyon tartışmaları ile tırmanan örtülü çatışması ilk kez görünür bir savaşa dönüşebilir. AKP seçim yenilgisine dönük dışarıya birlik-bütünlük görüntüsü vermeye çalışsa da ikiye bölünmüş durumda…”

Aradan beş ay geçti, izlenimlerimi güçlendirecek emareler art ardına belirdi. Erdoğan ikinci seçim hamlesi ile AKP’yi bir süre daha iktidarda tutarak hesaplaşmayı 1 Kasım sonrasına öteledi. 7 Haziran sonrası iktidarı birleştirici güç olarak kullandı. Parti içi çekişmelerin üzerine şal örterek teşkilatı yeni seçime kilitledi, zaman kazandı. Ama buna rağmen bazı çatlak seslerin çıkmasını da engelleyemedi.

Milletvekili listeleri ve parti yönetimini büyük oranda belirledi. Çünkü Haziran yenilgisi büyük oranda Davutoğlu ve tercihlerine bağlanmıştı. O günlerde Davutoğlu, ‘siyaseti bilmemek, teşkilatı ateşleyememek, kitlelere heyecan verememek, liste yanlışı yapmakla’ suçlanıyordu. İkinci seçim, Saray’ı Davutoğlu ile devam etmeye mecbur bıraktı. Erdoğan, dere geçerken at değiştirmenin maliyetinin ağır olabileceğini gördü. Kongrede yeniden seçilmesine vize verdi ancak etrafını ‘kurşun askerleri’ ile örmeyi de ihmal etmedi. Davutoğlu’nu partide kuşatarak 1 Kasım sonrası olası krizlere karşı önlem geliştirdi.

***

Kuşku yok, elde edilecek sonuç 13 yılın ardından AKP’nin geleceği adına dönüm noktası olacak. Sandık Davutoğlu kadar Saray’ın da geleceğini belirleyecek. Davutoğlu, tek başına iktidarı elde edecek bir yüzdeye ulaşamazsa önünde iki seçenek var. Ya istifa edecek ya da Saray’a rağmen veya Saray’ın ‘zorunlu’ desteği ile koalisyon kuracak. İktidar gücünü koltuğunu koruma yolunda kullanacak. İyimser beklentiyle Saray da sonuçları kabullenip sınırlarına çekilecek.
Davutoğlu bunu yapabilir mi? 7 Haziran sonrası performansı, yarından sonra Saray ne derse onun emir kabul edileceğine işaret ediyor; ancak Başbakan’a yakın isimlerin bu kez durumun farklı olabileceğine dikkat çektikleri konuşuluyor. Yaşayıp göreceğiz ama bu Davutoğlu’nun Saray’a bayrak açması anlamına gelir ki, hayata geçirebilmesinin yolu Abdullah Gül, Bülent Arınç gibi partinin dışlanmış isimlerini yanını alarak mücadeleye girişmesinden geçiyor. Saray parti yönetimine ve teşkilatlara bu kadar hâkimken tek başına savaşı göze alması o kadar kolay değil.

***

Diyelim Davutoğlu dizginleri eline aldı, Saray ile arasına mesafe koydu. Erdoğan’a rağmen bir koalisyona girme eğilimi gösterdi. Saray’ın buna göz yumması olası mı? Erdoğan istiyorsa sorun yok. En çok parti tercihi ve kendi konumu noktasında anlaşmazlık doğabilir. İstemiyorsa herkesi şok edecek bazı eylemlere imza atabilir ve sürpriz sayılmaz.

Erdoğan, seçim yenilgisini Davutoğlu’na yıkarak Hükümeti kurma görevini bir başka isme örneğin Binali Yıldırım’a verebilir. AKP kongresini toplayıp Davutoğlu’nu devirebilir. Yeni bir isimle üçüncü seçime yürüyebilir ya da bir koalisyon kurulmasına istemeyerek onay verir ama zaman içinde krizlerle uzun soluklu olmasının önüne geçer. İşi seçime götürecek noktaya taşır.
13 yılda Erdoğan ne diyorsa o oldu, karşı çıkanlar kendini çember dışında buldu. Onlarca örneği var. “Kardeşim” dediği Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı adaylığı ihtimalini göz önünde bulundurarak, AKP Kongresi’ni görev süresinin dolmasından bir gün önce topladı. Kongrede listeleri belirlemek adına Davutoğlu’na karşı Binali Yıldırım tehdidi savurmaktan kaçınmadı. 13 yıllık yol arkadaşlarını harcamaktan çekinmedi.

AKP’yi birlikte kurdukları Bülent Arınç da “sevgi eksikliği” yaratan, Gül’ü kırgınlığa sürükleyen, Babacan’ı siyaseti bırakma noktasına getiren, pek çok yol arkadaşını küstüren, uzaklaştıran, baskın ve hırslı bir siyasi aktör olan Erdoğan, Davutoğlu’nun da gözünün yaşına da bakmayacaktır!

***

Saray farklı seçeneklere de yönelebilir. Kongrede aşamayacağı bir muhalefet bloğu ile karşılaşacağını anlarsa eşbaşkanlık modelini benimseyebilir. Binali Yıldırım’ı partinin başına geçirip,  Davutoğlu’nu Hükümet’e, koalisyona itebilir. Bu sayede Yıldırım’ı, partide ve Meclis grubunda Davutoğlu’nu denetleyen bir pozisyona getirerek, yeni bir süreç başlatabilir. Ya da doğrudan Yıldırım’la devam kararı alabilir. Muhalifleri ile uzlaşmayı denemesi dahi şaşırtıcı olmaz.

AKP içindeki rahatsızlar ne yapacak? Kimse bir bölünme beklemiyor. Buna karşın iç tartışmalar kaçınılmaz. Koalisyon, yani yarım iktidar, AKP içindeki çekişmeyi belki bir süre öteleyebilir ama ortadan kaldırmaz.

Abdullah Gül, Bülent Arınç, Hüseyin Çelik benzeri partinin kuruluş felsefesinden uzaklaştığını düşünen ve ‘örtülü’ muhalefete soyunan isimler, olası koalisyon sürecini izlemeyi seçebilir. Saray lider değişikliğine giderse adım atmaları, kongreye müdahil olmaları kaçınılmaz.

Gül’ün adaylığı zor görünse de Arınç, Babacan, Hüseyin Çelik benzeri bir isimle Saray muhalifleri kongrede lider ve liste yarışına girebilir…
Seçim, özelikle iktidar partisi açısından çok şeye gebe…

Hesaplaşma vakti geldi çattı. Seçmen yarın sandıkta, AKP de yarından sonra kendi içinde hesap görecek…
Şimdi oy verme zamanı… Yarın milli irade ne derse o…
Elbette birileri bu kez sonuçları içine sindirebilirse…

Önceki ve Sonraki Yazılar