Mustafa Ülkü Caner

Mustafa Ülkü Caner

Hukuk kargaşası

Kuru siyasi propaganda algı operasyonlarıyla hukuk, adalet ve siyaset hiç bir ülkede, ne Amerika, ne Türkiye, ne de başka bir ülkede kalıcı olarak “ayarlanamaz”.
“Ayarlansa” bile uzun süreli olamaz!
Hele uluslararası arenada bu hiç mümkün değildir.
Dünya artık çok küçüldü.
Biliyorsunuz dimi?
Birçok uluslararası sözleşmelere imza atmış ülkeyiz.
Sözleşmeler gereği oralarda oraların usulüne göre verilen hükümler ve dayandığı deliller kural olarak burada da geçerli.
Yani, iş çok ciddi…
Suçlular varsa, bireysel olarak suçludurlar.
Bu davanın bizim için önemi sadece rüşvet, yolsuzluk, sahtekârlık ve hayali ihracat iddiaları  ile ilgili olan kısımlarıdır.
Bu iddiaların muhatapları hüküm verilmesi halinde özgürlük ve mal varlıkları ile sorumludurlar.
Yoksa tüm ülke sorumlu tutulamaz.
Komşularımızla ticari ilişkilere ambargo koymak da Amerika’nın haddine değildir.
İktidarıyla ve muhalefetiyle ülke olarak bunun hesabını vermeyi zül saymalıyız.
Ancak, olağandışı durum olağan hale gelince olmuyor işte…
Hukuk rejimi başta olmak siyasi, sosyal ve hatta kültürel bir dönüşüm kaçınılmaz hale geliyor.
Hukuk düzeni de olağan dışı atmosfere uyum sağlıyor elbette.
Arızalar başlıyor. Birbirini tetikliyor.
Hâlbuki bazı yolsuzluk ve rüşvet iddialarını zamanında kendimiz kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararlarla aklamasaydık ve ciddi bir yargılama yapılabilseydik, ülkemiz bu hallere düşer miydi?
Hukuku toplumun büyük kesiminin vicdanını yaralamadan uygulamak gerek.
Bu yalan, dolan, pişkinlik ve sahtekârlık girdabından ama acilen de karşılıklı hakaret savaşından bir an önce çıkmamız gerek!
Tek çare, adalet ve hukukun hüküm sürdüğü, çağdaş bir demokrasi ülkesi ve başta komşular ile olmak üzere dünya ile barışık olmak.
Yani, başı dik ve onurlu şekilde olağan hal içinde bulunmak!
Veya eski Arnavutluk,
şimdiki İran veya  Kuzey Kore olmak da var seçenekler içinde.
Baş döndürücü olaylar takip edemeyeceğimiz yoğunluk ve hızla yaşanıyor.
Uzaktaki Zarrab duruşmasını büyük bir dikkatle izliyoruz.
Çoğumuz da futbol maçı ruhuyla…
Toplar kalemize girdikçe de İb.e hakem diye bağırıp çağırarak.
Ne işe yarayacak?
Pekâlâ orada verilen hükümler buraya nasıl yansıyacak?
Örneğin, o davada Türkiye’deki birçok siyasi ve bürokrat hakkında rüşvet, organize işler veya başka sebeplerden eğer ceza verilecek olursa ne olacak?
Nisan 2006 da kabul edilen 6706 sayılı “Ceza Konularında Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu”
7. Madde/ç fıkrası şunu emreder:
“Adli yardımlaşma talebi kapsamında ilgili devletin (yani bu olayda Amerika’nın) iç hukukuna uygun olarak yerine getirdiği işlemler, Türk hukuku bakımından da geçerli sayılır”.
Yani New York’taki yargılamada, bir kısım siyasetçilerin ve bürokratların ses kayıtları ve diğer bulgular New York mahkemesi tarafından geçerli sayılırsa, bunlar Türkiye’de de geçerli delil sayılacaktır.
Üç beş siyasetçi ve bürokrat suçlu bulunursa onları koruyalım derken ülkemizi yakmayalım!
Yani, bu “hukuk kargaşası” bizi daha çoook meşgul edecek!
Bu tür davalar dünyada suç bulunursa  en azından beş-on suçluyu cezalandırmadan, hadi anlaşalım “büyükbaş kurban” kesmeden bitmez!

Önceki ve Sonraki Yazılar