İç savaşın albayları, yarbayları

William Faulkner 10 Aralık 1950 günü Stockholm'de aslında pek de istemediği Nobel ödülünü alırken pek az kişinin duyabileceği kadar kısık bir sesle savaşın yazarlara unutturduğu duyguları hatırlatıyor: “Yazar her şeyin korkmakla başladığını öğrenmeli. Sadece kalbin eski doğrularına, geçici ve ölüme terk edilmiş hikayelerin mahrum bırakıldığı evrensel gerçeklere, sevgiye, onura, acıma duygusuna, gurura, şefkate ve fedakarlığa yer verip bunları sonsuza dek unutmamalı...Bunları öğrenene kadar bir lanetin gölgesinde çalışacaktır” diyordu.

Otuz iki yıl sonra Stockholm'deki kürsüye dostlarının ve okurlarının “Gabo” dediği esmer, bıyıklı bir Kolombiyalı çıktı. Faulkner'ın “insanlığın sona ermesini kabul etmiyorum” dediğini hatırlattı ve ‘Hiç kimsenin başkalarının nasıl öleceğine karar veremeyeceği’ bir dünyaya çok daha yakın olduğumuzu anlattı.

Faulkner acıyı, gururu, öfkeyi ve kötülüğü Güney'in yenik askeri Albay Sartoris'in apoletleri sökülmüş omuzlarına yüklemiş, iç savaşın bütün kalıntılarını, hayallerinde inşa ettiği Yoknapatawha'ya taşımıştı.

Gabriel Garcia Marquez, Makondo'yu iç savaştan çok önce muz şirketi tarafından talan edilmiş bir kasaba olarak hayal etti. Otuz iki ayaklanmanın hepsini kaybetmiş Albay Aureliano Buendia aslında, iç savaşın yenik liberal kumandanı Rafael Uribe Uribe'den başkası değildi (Dilbilimci olan Uribe küçük bir sözlük de yazmıştı).

Her iki yazarı da ölümsüz yapan pek çok şeyden biri de savaşın kötülüğünü bu, rütbeleri sökülmüş, yenilmiş profesyonel savaşçıların, albayların sözcükleriyle anlatmayı tercih etmeleriydi...

Savaşı, savaşın kötülüğünü en iyi ifade edenlerin profesyonel askerler olması şaşırtıcı değil. Üç gün önce, Osmaniye'de bir yarbay, üniforması üzerinde, 32 yaşındaki kardeşinin bayrağa sarılı tabutunu yumruklayarak aynı şeyi yaptı; ölümü, savaşı, savaş ve cinayet arasındaki çizgiyi, tetiği aslında kimin çektiğini, ‘başkalarının nasıl öleceğini karar verenlerin’ kararını sorguladı...

Bu yüzden hükümetin beslediği paralı tetikçiler tarafından alçakça yaylım ateşine uğradı. Ne mezhebi kaldı ne cemaatçiliği ne de HDP'liliği...

Fakat bu kirli saldırıda küçük bir yara bile almadı.

Çünkü ağabeydi, yarbaydı ve yakın zamanda albay olacaktı...

Önceki ve Sonraki Yazılar