İçerik

Bugün anayasa referandumu öncesi son gün. Gerçi bu bir seçim değil ki, bir referandum
ama yine de artık bıkkınlık vermeye başladı.
Türkiye’de referandumu bile siyesi partilerimiz, bir iç çekişme haline getirdiler, karşılıklı hesaplaşmalara başladılar ve genel seçim havasına girdik.
İşin aslı 18 maddesi değiştirilen anayasayı kabul ediyorum veya etmiyorum diye.
Ülkeye bir değişiklik sunuyorsunuz. Milletimiz de karar verecek.
Peki, 59 milyon oy atma hakkı olan seçen veya yetişkin yurttaşımız, bu anayasa değişikliğinin ne olduğunu tam biliyor mu?
Değişikliklerin içeriğini tam anlamış mı, pek sanmıyorum ama yine de iyimser olalım.
İşin ilginç tarafı, yasayı çıkaranlar ve hatta tanıtım ve propaganda kliplerini yapanların bile pek anladıklarını düşünmüyorum.
Belki de numara yapıyorlardır!
Geçen gün bir saygıdeğer profesörümüz, ‘Parlamenter sistem mi, başkanlık sistemi mi?’ sorusuna “Türkiye’de parlamenter sistem yoktu ki zaten” dedi.
Bir diğer danışman ise, eyalet sisteminden söz etti.
Bilerek veya kasten ama izlediğimiz anlatımlarda, pek netlik olmadığı için, uzman geçinenlerin de çok bilgileri bulunmadığı anlaşılıyor.
Siyaseten orada durmak için konuşma aslında bu.
O zaman oyunu kullanacak yurttaş nasıl bilsin?
Vatandaşta işi bir seçim ve kişilere oy vermek gibi algılıyor.
Böyle bir algı yaratılması ise, genel seçim haline sokuyor oylamayı.
Bana güvenoyu verin veya size güvenmiyoruz gibi.
Ancak hem iktidar hem muhalefet partilerinin bu işe çok iyi hazırlanmadıkları anlaşılıyor. Zorlandıkları, ise kesin, belki de inanmadıkları konularda ortaya çıkmanın sıkıntılarını yaşıyorlar.
Bu durumlarda içerik ile uğraşmamak akıllıca olabilir, çünkü içerik iyi bilinmezse ve
üzerinde iyi çalışılmazsa, hata yaptırıyor.
En sonunda söyleyeceğiniz sözü, ilk söylemek gibi.
Dersimizi iyi çalışmadığımız ortada, anayasayı değiştiren TBMM, ya ne yaptığını tam anlamamış ya da önüne geleni belki de acele ile onaylamış veya geçirmek zorunda kalmış.
Bunu Meclise getirenler ise, uzun araştırma ve birikim sonucu, taraflara danışarak
hazırlamamışlar.
Dolayısıyla sonuç ne çıkarsa çıksın, bu anayasanın bir daha değişeceğini söylemek pek, bilgiçlik taslamak olmaz.
Belki meslek belki de yılların deneyimi, ben siyaset ile ilgili konularda çok endişelenmem.
Türkiye o kadar çok siyasi darbe atlattı ki, hepsinin üstesinden geldi.
Parlamenter sistem ve demokrasi işledi.
İyi işledi, yavaş işledi ama demokrasiyi çalıştırdık, ülke ayakta kaldı.
Ülke kalkındı, yeterli bulmuyoruz ama nereden nereye geldiğimiz ortada.
Bu günlerde esas ekonomiyi unutuyoruz.
Piyasalarda sıkıntı var, üretim düşüyor, yatırımı çok azaldı, güven nerede ise yok gibi.
Faizi FED artırdıkça, biz tutmakta zorlanıyoruz.
Enflasyon kıpırdıyor, kurlara aşırı baskı yapıyoruz.
Hem kamu dengesi, hem de döviz dengesi açık veriyor.
Borçlanmada sıkıntılar yaşıyoruz ve parayı döndürmek pahalı hale geliyor.
Reytinglerimiz düştü.
Öylesine seçim havasına girdik ki, Demirelvari ne verirsen iki mislini vereceğim tipi
bir ekonomi politikasına döndük.
Vergileri düşürüyoruz, üst üste af çıkarıyoruz, halkımıza devamlı rüşvet dağıtıyoruz, esnafa ucuz kredi, anneanneye toruna para, herkese açık kart vb.
2001 ekonomik krizine gelmemizin nedeni işte böyle savruk ekonomik politikalar idi.
Sonra IMF ile zorunlu reformlar yaptık, zor çıkabildik işin içinden.
2002’deki siyasi değişimde bu yüzden oldu.
Parlamenter demokrasi yok diyen bilim(!) adamlarına rağmen, seçimle iktidara yeni bir parti geldi.
Türkiye”nin ve başta hükümetin, 17 Nisandan itibaren, artık seçim havasını unutup ekonomik yapısal reformlara yönelmesi gerekiyor.
Ayrıca da 2019’kadar Türkiye seçim ile uğraşmasa çok isabetli olur.
Çünkü seçim havası, piyasaları durgunlaştırıyor, hükümetleri prensiplerden uzaklaştırıp taviz vermeye itiyor.
Ekonomi herkesi hizaya sokar.
Kimseyi de dinlemez, ufacık bir kriz bile, tüm kesimleri etkiler, siyaseti de altüst eder.

Önceki ve Sonraki Yazılar