Süleyman Karan

Süleyman Karan

İfade özgürlüğüne ifadesiz kalan bir gün mutlaka ifade verir!..

Niye yaşıyoruz? Bu soruya farklı farklı cevaplar verebilirsiniz. Mesela, ülke yangın yeriyken, ‘ekmek parası’ için yaşayanlar olabilir. ‘Aşk için’ yaşayanlar olabilir, mesela demokrasi elden giderken… Yine gazeteler kapatılır, TSK hallaç pamuğu gibi atılır, her gün insanlar ölürken bombalarla, ‘hava için’ yaşayıp, bilmem hangi restoranda ‘dandik yemek, dandik şarap, dandik arkadaş’ selfie’si paylaşabilir. Kimisi tırnaklarını makamına geçirir, bir medya mensubu olsa bile, dünya yansa tek derdi o makam olur. Yine “Ben bildim, ben bilirim” demek için yaşayanlar da olabilir. Herkes istediği gibi yaşar, kimisi insan gibi, kimisi her ne ise…

Hiç olmadı ki, bugün olsun!

Bu ülkede hiçbir zaman tam olarak olmamış bir şey, artık yok olmaya doğru gidiyor; ifade özgürlüğü… İfade özgürlüğünün ne olduğunu anlamak, kavramak, benimsemek için ise okumuş olmak yetmiyor. Hatta çok okumuş olmak, çok bilmek, yüzlerce sayfa kitap yazmış olmak da yetmiyor. Çünkü ifade özgürlüğü salt bilgiyle kavranacak bir şey değil, bir etik meselesi, bir cesaret işi ve hiç sevmiyorum bu sözcüğü ama bir ‘empati’ becerisi (empati sözcüğünü sevmememin nedeni, tümüyle bir sakız haline gelmesi ve aslında ifade özgürlüğünün baş düşmanları tarafından bile çaya, çorbaya bile sokulması)…

Aylar önce gazetelere kayyım atanırken de bunu tartışmıştık, ondan on yıllar önce birkaç bin tirajlı devrimci demokrat, sosyalist ve Kürt siyasetinin yayınları için de, bugün Özgür Gündem sebebiyle, artık yarın kimbilir hangi yayın için…

Bu hak canlara mal olmuş

İfade özgürlüğü, benim açımdan, yaşamaya değer olduğu kadar ölmeye de değer, belki de insanlığın en büyük kazanımı… Bruno bunun için yanmış, Nesimi’nin derisi bu sebepten yüzülmüş, tarih boyunca gerçeği, doğruyu ve iyiyi söylemekten korkmayan insanların canı pahasına biz bu hakka sahip olmuşuz. Daha doğrusu dünyanın bazı yerlerinde bu hak elde edilebilmiş. Ve herkes için geçerli, azılı faşist için de, mezhepçi yobaz için de, totaliter sosyalist için de, yıkımcı anarşist için de, Allahsız ateist için de, liberal için de… Aklınıza gelecek her ideoloji için, istisnasız…

Eğer insan dediğin kendini ifade edemiyorsa, sadece kas, kemik ve kandan oluşan bir organizma… İşte insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik de bu. Aslına bakarsanız, onur denen de bu…

İfade ile fikir arasındaki fark

Şimdi gelelim, ifade özgürlüğüne bu ülkenin kanaat önderleri nasıl bakıyor? Boru değil ya kanaat önderi, yani sabah akşam kendini ifade edip duruyor. Bu kez örneği, programlarını izlediğim, ama hiç hazzetmediğim birinden örnek vereceğim. Kendisi bir ahir zaman vakanüvisi… Yani belge, anı, alıntı üzerinden tarih programı yapıyor. Çok faydalı bilgiler elde ediyorsunuz, bu bir gerçek, yani haksızlık etmek büyük ayıp olur. Ama ne zaman ki siyaset, tarih üzerine konuşmaya kalkıyor, işte o zaman şaşı bak şaşır oluyorsunuz. Adamda zerre yorumlama ve sentez yeteneği yok. Zira önyargılarla dolu… Bu da bir mesele değil de, ifade özgürlüğü üzerine karalamaya kalkınca, hani en hafif tabirle, “Ya git bir hanedanın bilmem nesine, ondan anı dinle, iki de evrak topla… Herkes bildiği işi yapsın” diyesiniz geliyor.

Fikir seçmek gibi bir lüks yok

İfade özgürlüğünü savunmanın karşı olduğunuz bir düşünceye saygı duymak olduğu gibi bir fikre kapılmış muhterem… Kendince dalga geçiyor, “Efendim, buyurduklarınıza inanmadığım halde düşüncenize saygı duyuyorum” lafından yola çıkıyor. Evet bunu yapanlar var ve bence de ikiyüzlüce ve hatta ahlaksızca… İyi de birader bu ifade özgürlüğü değil ki, olsa olsa yalandan pohpohlama, goygoy! İfade özgürlüğü dediğin, tiksinsen de, o fikrin bu fikir dünyasından bir gün silinmesini istesen de, hatta ona karşı gerekirse canını verme pahasına mücadele etsen de, o fikrin açıkça ifade edilmesini istemen. Bunun saygıyla bir ilgisi yok, bunun insanlık tarihinin ve özgürlüklerin savunulmasıyla bir ilgisi var.

Nefretlik fikirler de ifadesiz kalamaz!

Kalemle, kağıtla, sözle ne ifade ederseniz edin, özgürce ifade etmektir ifade özgürlüğü… ‘Ama’sı, ‘öyle’si, ‘böyle’si olmaz. Yoksa pek çok fikri ifade etme imkanınız kalmaz, zira o fikirlerden pek çoğu bir şekilde şiddet, küfür, ötekileştirme içerebilir. Bu durumda da herkesin ilelebet susması gerekir. Diyelim ki liberalsiniz ve liberalizmi savunuyorsunuz, biri çıkıp “Liberalizm sosyal darvinisttir, Afrika’da çocuklar liberalizm yüzünden ölüyor” diyebilir, itersen, kakarsan doğrudur da! Bir tekfirci selefinin ağzını açması, bir başkası için baştan sona hakaret ve ölüm tehdidi anlamına gelebilir. Bir ateistin her söylediği, bir mütedeyyin için küfür olabilir. Bu işin sonu gelmez, işte bu yüzden ‘ama’sız, utsalsız, engelsiz, sınırsız olmak zorundadır ifade özgürlüğü… Ha bunlardan feyz alıp boğaz kesen mi? Onun cezasını ceza yasaları verir! Fiilden fail sorumludur, fikir değil…

İşte bu sebeple, nefret ettiğiniz, iğrendiğiniz, aptal, meczup bulduğunuz, belki bir gün sizin katiliniz olacak bir kişinin bile ifade özgürlüğünü savunmanız, bunu hayati bir mesele saymanız, insan sevgisinden falan kaynaklanmaz, kendi ifade özgürlüğünüzü sağlama almaktan kaynaklanır.  Yani bildiğiniz kişisel çıkardır, insan gibi özgürlük mücadelesidir.

Duygusallık değil ki meselemiz

İşte o sebeple, meselemiz sevgi böceği olmak değil, İsa Peygamber gibi bir tokat atana öteki yanağı dönmek hiç değil, celladının kılıcını yalamak hiç mi hiç değil… Meselemiz insan gibi insan olmak, insan gibi yaşamak için ifade özgürlüğünü savunmak. İşte bu sebeple, söylemeden edemeyeceğim; ifade özgürlüğünü savunurken, başka sebepleri öne çıkarmak, bir kişiyi diğerlerinden ayırmak, sağlık sorunlarından dem vurmak ve küresel ölçekte bir yazar olduğunu hatırlatmak pek yakışık almıyor. Zira ifade özgürlüğü meczup için de bir, dahi için de bir… Turp gibi insan için de bir, hasta olan için de bir… Mesele bir gazetenin kapatılmasıyken, başınız dik durmalısınız. Yoksa Bruno’ya da; Nesimi’yi de çok ama çok ayıp edersiniz! Duygu meselesi değil, onur ve insanlık meselesi bu…
20

Önceki ve Sonraki Yazılar