Süleyman Karan

Süleyman Karan

İktidar PR'cısı 'aydınımsı'nın aklen ve ahlaken dipsizleşmesi

Önce bir tespitle başlayalım, gazeteci ya da köşe yazarları, akademisyenler, ‘uzmanlar’, bazı istisnalar bir yana bırakılırsa, entelektüel tanımına girmez. Birikimleri ve mesleklerinin yapısal özellikleri sebebiyle, ‘yarı-aydın’ kategorisindedirler. Bu tanımlama, tabii ki normal bir ülkede, normal bir rejim ve ifade ve basın özgürlüğünün olduğu yerde, patronajın da devlete fazla tabi olmadığı ülkelerde geçerli bir durumdur. Yani Türkiye, Suudi Arabistan, Kuzey Kore’de zaten böyle bir şey geçerli değildir. Biraz önceki tanıma uyanlar ya işsiz bırakılmıştır, ya davalarla gözü korkutulmuştur, ya zaten hapistedir ya da kim vurduya gitmiştir. Ama zaten bu yazının konusu bu tanımın dışında kalan, ama unvan olarak bunu kullanmaya çalışan ‘aydınımsı’ cinsler...


Cinsine para mı saydık?


Bunlar farklı farklı, cins cins olabiliyor. Sınıflandırma yaparken, cinslerin ortak özelliklerini önce saptamak, sonra farklarını sıralamak daha faydalı olur sanırım. Zira mesela botanikte sınıflandırma böyle yapılır. Patatesle yer elması aynı familyadandır, ama tatları farklıdır, bunlardan yapılan yemekler de farklı olur. 

Sıralayayım... 90’ların sonuna doğru üç-beş kitap okuyup, postmodernist olan ‘derin kültür’ sahipleri, ki bunları Dinç Bilgin keşfetmiş Sabah ve Yeni Yüzyıl’da köşe sahibi yapmıştır. Her konuyu etnisiteye ve dinselliğe bağlayacak kadar sığdırlar. Bakınız; Ali Bayramoğlu ve Etyen Mahçupyan... Bu cins, Marksizmi etnoloji sanan DSİP benzeri sosyalistler tarafından da pek makbul karşılanır. Ve bunlar Kürt milliyetçileri tarafından da hala sevilir. Yine de bu familyanın en gelişkin cinsi denebilir. 


Her birinin ayrı bir pisliği var


Her devrin iktidar goygoycusu, eyyamcı, ‘ekmek parası peşinde koşanlar’... Bu cins kendi içinde yüzlerce farklı özellik gösterir. Birikimli ama onursuz bir-iki tanesinin dışında, hepsinin kültür seviyesi bir primatla kıyaslanacak düzeydedir. Ama içgüdüleri çok gelişkin olduğundan, her zaman kazanana oynamaya ve yaltaklanmayı çok iyi bilirler. Bu arada Türkçe’ye pek hakim değillerdir... Her köşe yazısı methiye gibi ve paragraf paragraf olur, az yazı çok yüzölçüm hesabı yaparlar. Takvim, Güneş gibi gazetelere uygundurlar. Beleş yemek, beleş iftar, hediye konusunda takıntılıdırlar, hani beleş çöp bulsalar yerler! 

Halkla ilişkiler, danışmanlık, araştırma şirketi patronları... Bunlar, her zaman medyanın bir yerinde olmak için her şeyi yapmış, kazıkçı esnaf kafasında tiplerdir. Bukalemun gibidirler, her hükümete yağ çekerler... Bir köşe kaptılar mı, yazı planları hazırdır. Bir iktidara yağ, bir kendi şirketini parlatıp iş kapma... Böylece şirket patronlarına, ‘iktidarla aram iyi, iş bağlarım’ mesajı verip, para tokatlamak dışında hiçbir hedefleri yoktur. 

Terörist destekçisi, fanatik ve meczuplar... Bu konuda Akit uzak ara önde gider. Son dönemlerde, yandaşlık hesabına iş dünyasından metazori ilan alarak çöplenmek isteyen kenarda köşede kalmış her tür meczubun bir araya gelip çıkarttığı gazetelerde, sürüsüne berekettirler. 


Devşirmenin taklası yaman olur


Biatçı Kürt münevverleri... Siz buna ‘ikbal peşinde iki takla, bir perende atan Kürt sözde aydınları’ da diyebilirsiniz. Bunlar, geriden yarışa katıldıkları için, cehl ile yandaşlık gösterisi peşindedir. Her türlü rezilliğe yapmaya adaydırlar ve belki de ahlaken en düşük olanlarıdır. Gaza geldiklerinde, ağızlarından ne çıktığını fark etmez, sonra başlarına bela alırlar. Bu sebeple, kaş yapayım derken göz çıkartıp, ekmeklerinden olanları vardır. Ama saraya danışman olanları da bulunur! 


Marksist İhvancılar!


Soldan devşirmeler... Bir üstteki cinsin, biraz daha edepli ama bir o kadar omurgasız olan versiyonudur. Marx’tan, Gramsci’den alıntı yapmayı, janjanlı terimler kullanmayı, çaya çorbaya diyalektik katmayı pek severler... Bunları o cenahta pek seven yoktur, kullanım tarihleri de dolmuştur. Ama yine de çanaktan çöplenmek konusundaki dirayetleri sayesinde köşelerini korurlar.

Sivil toplumcu ayağına insanlık düşmanlığı yapanlar... Bunların bir bölümü bir zamanlar Genç Siviller denen ABD destekli bir güruhtan yandaş medyaya sıçramıştır. Sıçramak konusunda çamur kadar maharetlidirler. Düpedüz faşistin önde gideni olup sivil toplumculuk taslayacak kadar düşüktürler. 

Kalpten yobazlar... Bunlar kendi içinde en tutarlı cinstir. Bir türlü aşamadıkları mesele, kitabi olmalarıdır. Doğruları söylerler, içlerinden geldiği gibi zehirlerini kusarlar... IŞİD türevidirler... Her an hallenip, birilerinin boğazını kesebilirler. Kıyıda köşede kalmalarının sebebini, biraz önce sayılan türlerin köşeleri kapmasına bağlarlar. Yani ellerine bıçak geçerse ilk kesecekleri diğer cinslerdir. 


Ağır balonlar, fos kabadayılar


Kendini ‘ağır ağabey’ sanan ve balon gibi sönenler... İşte bunlar diğer cinslerin ders alması gerektiği bir şeylerdir. Hükümet sözcüsü gibi konuşur, onu bunu tehdit eder, hatta kendini kaybedip iktidara ayar çekmeye kalkarlar. Bir gün sonra bir telefonla köşeleri kaldırılır, eğer gidip el etek öperlerse, daha düşük maaşa daha düşük bir köşede çöplenmeyi sürdürürler. Bildiğiniz balondurlar. 

Herkese çemkiren, efelenen soytarılar... Bunlar, kafasına göre ya da bir emirle, ana medyadan ya da muhalif medyadan, partilerden, sanatçılardan birisini kafasına takar. Hedef gösterir, tehdit eder... Sonra o tehdit edilenin başına bir şey gelince “Geçmiş olsun” diyecek kadar şerefsizleşir. Bunların da en büyük sorunu, arpalarını fazla kaçırıp dozlarını ayarlayamamaktır. Hükümet, polis, ordu ve hatta mafyaya emir vermeye kalkacak kadar densiz ve bir o kadar da ahmaktırlar. Aktroller’e birebir benzerler. 

“Şimdi bu sınıflandırma nereden aklına geldi diyeceksiniz?” Akşamları tartışma programlarını izliyorum, işim gereği yandaş gazeteleri okuyorum. Bazen tanıdıklara da denk geliyorum. Bir zamanlar, çok yıllar önce bunlarla muhabbetim olduğunu düşününce, ensemde bir uyuşma başlıyor, dişlerim gıcırdıyor. Yani sağlık sebebiyle yazdım, tansiyonum düşsün diye!  
 

Önceki ve Sonraki Yazılar