İmamoğlu’na son tuzak nasıl kuruldu?

Meydanlara “Oylarımız çalındı!” diye çıkarak Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı seçimi çaldılar.

YSK’daki 7’liye seçimi iptal ettirterek…

Yeni seçim sürecinde ise temel politikaları, halkın gönül verdiği İmamoğlu’nu karalamak oldu.

Önce AKP’nin Ordu Valisi eliyle, havaalanında tuzak kuruldu… Yetmeyince sıra TV tartışmasına geldi. Hiçbir tartışmada Binali Yıldırım’ın İmamoğlu’nun önüne geçmesi mümkün değildi. O yüzden TV’deki açık oturumu kullanarak yeni bir komplo daha yaptılar. Akılları sıra İmamoğlu’nu kirli ilişkiler içinde göstereceklerdi.

Bunun için de gazeteci İsmail Küçükkaya’nın eksiksiz, şaibesiz bir program yapmak için gösterdiği titizliği tersine çevirdiler. Onun, Ekrem İmamoğlu ile bir grup önünde program ile ilgili olarak yaptığı kısa görüşmeyi komplo gibi gösterdiler. Gazeteci Küçükkaya’nın peşine taktıkları izleme ekibinin kanunsuz biçimde elde ettiği görüntüleri, sanki bir suç kanıtıymış gibi basına servis ettiler.

Binali Yıldırım, kükredi: “Vay bana karşı kirli ittifak yapılmış, komplo kurulmuş!”

Böylece kendisini mağdur göstermeye çabaladı.

ERDOĞAN İTİRAF ETTİ

Bu tuzağın bilinçli biçimde kurulduğunu AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan da dolaylı yoldan itiraf etti. Trabzon Yaşlıları Koruma Derneği programındaki konuşmasında, “Yarın medyada çok daha önemli bir şey göreceksiniz. Bu televizyon programıyla alakalı olarak. Program öncesi moderatörle nasıl ve nerede buluştular bunu göreceksiniz. Hiçbir şey dürüst ve samimi değil." diyerek bu komplodan haberli olduğunu ortaya koymuş oldu.

Bu işte hem Ekrem İmamoğlu’na hem de sunucu İsmail Küçükkaya’ya tuzak kurulduğu anlaşılıyor.

Sanıyorum ki Uğur Dündar, AKP’ye güvenmediğinden o programın sunucusu olmayı reddetti. İsmail’in başına gelen, onun başına daha katmerli biçimde gelebilirdi…

SİYASET HİLEDİR

Peki bunca tuzak, bunca iftira; meydanlardaki bunca hakaret ne demek? Hele hele bunu yapanların kendilerini “dini bütün Müslümanlar” olarak göstermesi oluyor mu? Oluyor.

Çünkü bu Müslümanlara göre, “siyaset bir savaştır.”

Savaş ise hileye dayanır.

“Rakibini yenmek için her türlü hile (tuzak-komplo) mubahtır.”

İşte siyasal İslamcılık budur…

Bu takımı şöyle anlatabiliriz: Helal boğazından geçmez, haram yiyince mutlu olur.

MISIRLI MURSÎ, ERDOĞAN İÇİN NEDEN ÖNEMLİ?

AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Salı günü İstanbul’un Sultangazi İlçesi’nde yaptığı seçim konuşmasında kendisini Mursici, muhalefeti ise Mursi düşmanı ilan etti. Hatta öyle ileri gitti ki İstanbul seçiminin Mursi yanlısı kendileri ile Mursi’yi devirenler arasında olduğunu bile ileri sürdü.

Peki kimdir bu Muhammet Mursi?

Mursi, İslam dünyasında İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) diye bilinen dinci örgütlenmenin bir üyesiydi. Kısaca “İhvancılar” olarak bilinen Müslüman Kardeşler’in ana akımı, cihatçıdır. Bunlar Sünni mezhepçidir. Birinci düşman olarak Şiileri-Alevileri görürler. Böylece İslam dünyasını mezhepler üstünden parçalayarak sömürgeci batıya hizmet ederler. Bu yüzden önce İngiltere sonra ABD, İngiltere ve Fransa bu İhvancılara el altından kuvvetle destek vermişlerdir. 20. Yüzyıl’da görülen İslamcı terör örgütlerinin hemen hemen tümü işte bu Müslüman Kardeşler akımından çıkmıştır.

Bunlar, terör eylemleriyle Pakistan’dan Suriye’ye, Suriye’den Sudan’a, Sudan’dan Mısır’a kadar onlarca ülkede binlerce Müslüman’ın kanını akıtmışlardır.

İHVANCILAR TÜRKİYE’DE

Müslüman dünyasındaki laik, ulusçu ve milliyetçi antiemperyalist devletlerin bu terörist yapıyla mücadelesi sonucunda Müslüman Kardeşler yer yer parlamenter sisteme yönelmişlerdir. Takiyye biçimindeki bu siyaset sonucunda İhvancılar, Kasım 2002’de Türkiye’de daha sonra ise Mısır’da, Tunus’ta iktidara gelmişlerdir.

Mursi, 2012’de Mısır’da cumhurbaşkanı olunca, devleti dincileştirmeye kalkıştı. Bunun üzerine halk sokaklara döküldü, büyük ve şiddetli gösteriler başladı. Sonunda Temmuz 2013’te askeri darbe ile devrilip tutuklandı. Bunun üzerine Başbakan Erdoğan, Mısır’ı düşman ilan etti. Tarihsel Türk-Mısır dostluğu bitirildi. Mısır, Türkiye’nin saldırıları karşısında İsrail’in yanına geçti. Bugün Doğu Akdeniz’de karşımıza çıkan Rum-İsrail-Mısır ittifakının ana sebebi, Erdoğan’ın işte bu İhvancı politikasıdır.

Arap Baharı denilen süreçte Arap ülkelerinde kuvvetlenen İhvancılar Suriye’de Beşşar Esad engeline takıldılar. Daha sonra Cezayir, Tunus gibi yerlerde etkisiz hale getirildiler. En son olarak da Sudan’daki İhvancı Ömer el-Beşir iktidarı halkın ayaklanması sonucunda devrildi. Şu an Türkiye dışındaki hiçbir yerde İhvancı zihniyette bir iktidar kalmadı.

İşte bu Pazar Türkiye bu sürecin seçimini yapacak.

Ya Türkiye’yi Orta Çağ vahşetine itecek olan Müslüman Kardeşler zihniyetini ya da çağdaş demokratik zihniyeti tercih edecek…

(Konunun ayrıntılarını merak edenler, “Muaviye’den Erdoğan’a DİN VE SİYASET” adlı kitabımıza bakabilirler.)

Önceki ve Sonraki Yazılar