İnsani yardım, TIR'lar, istihbaratçılar

Yirmi yıl önce, 5 Nisan 1995 günü, Kuzey Irak'ta Kızılay aracına saldırıldığı haberi geldi. TSK'nın sınır ötesi operasyon yaptığı günlerde üçü Kızılay görevlisi, dokuz kişi öldü. Çatışma birkaç gün önce öldürülen yedi çoban yüzünden çıkmıştı.

Çobanların ölümü ile Kızılay görevlileri arasında nasıl bir bağlantı olabilirdi? Kimse olaya anlam veremedi. Üç görevlinin cenazeleri Ankara'ya getirildi. Kocatepe'deki cenazeyi izlemek isteyen gazeteciler fotoğraf çekerken MİT görevlileri tarafından tartaklanınca olay anlaşıldı.

“İnsani yardım” konvoyundakiler istihbaratçılardı, Kızılay sadece bir maskeydi.

Bir yıl önce, yine Kızılay'ın “insani yardımını” koordine ettiği söylenen Can Cemal PKK'lılar tarafından öldürülmüş, Kızılay “evet öyle bir adamımız var” demekle yetinmişti. Can Cemal'in MİT'in üst düzey isimlerinden biri olduğu daha sonra anlaşılacaktı.

Bu iki olaydan sonra da hiç kimse “insani yardım” işlerinin istihbarat için kullanılmasını sorgulamadı. (Daha da tuhaf olanı bu kadar istihbaratçının cirit attığı Kızılay'ın aynı dönemde çadır takozlarından, depolarındaki battaniyelere kadar boğazına kadar yolsuzluğa gömülmüş olmasıydı!)

İnsani yardım ve istihbarat işleri Suriye meselesinde çok sık tekrarlandı.

Adana ve Mersin'de durdurulan, havan ve top mühimmatı taşıyan meşhur TIR'ların yanındaki MİT görevlileri de önce “insani yardım malzemesi” taşıdıklarını söylemişlerdi.

Olaya karışan şoförler yüzlerce sefer yapıldığını söylüyordu.

Önceki gün, Azez'de Rus savaş uçakları yaklaşık 20 TIR kamyonunun bulunduğu konvoyu vurdu. Yedi kişi öldü, 10'dan fazla kişi yaralandı. Habere göre TIR'lar çimento ve demir taşıyordu. Bu yüzden Türkiye'den gelen malzemeler Azez'e geçince Suriye plakalı TIR'lara yerleştirilmişti.

İlk müdahaleyi IHH (İnsani Yardım Vakfı) ekipleri yapınca, insani yardım malzemesi taşıdıkları rivayet edildi.

IHH yöneticileri olayı yalanladı, malzemeyle ilgileri olmadığını, sadece orada bulunan acil müdahale ekiplerinin yanan TIR'lara müdahale ettiğini yazdılar.

Ve şu detay; “Bölgedeki muhalif güçlerinin, TIR'ları hedef alan saldırıyı yapan savaş uçaklarının Rusya'ya ait olduğu iddiasına ilişkin Türk yetkililer ise yorum yapmadı”

Haber bu kadar.

Düşürülen Rus uçağının enkazından dumanlar tüterken Türkiye sınırında yirmi civarında TIR, Ruslar tarafından bombalandı ancak Türk yetkililer “sessiz” kalmayı tercih etti.

Türk yetkililer sessiz kaldı ama mümtaz Türk basını “İnsani yardım taşıyan TIR'lara saldırdı” diye manşetlerini kana boyadı.

Şimdi yine IŞİD petrolünü tartışıyoruz.

Putin'in suçlamalarına Erdoğan “Biz değil Esed alıyor” cevabını veriyor ve ispata çağırıyor.

IŞİD'in kontrol ettiği sahalarda günde 50 bin varil petrol üretildiği, varili 17 ile 35 dolardan satılan bu petrolden yılda 400-600 milyon dolar gelir elde edildiği ileri sürülüyordu.

Sabık Enerji Bakanı Taner Yıldız, IŞİD petrolü sorusuna Kerkük Yumurtalık Boru Hattı'ndan petrol aldığımızı söyleyerek yanıt vermiş ve “Bunun içinde Bağdat da var, Erbil de var. Irak'taki petrolün kaynağını Irak'ın bir iç meselesi olarak görürüz. Birisi 'Kerkük petrolüne IŞİD petrolü karıştı' diyorsa bizim sorunumuz değil. Böyle bir konu bize aktarılırsa buna karşı tavır alacağımızı bütün dünya bilir” demişti.

Bakanın bu sözlerinden bir ay sonra IŞİD petrolünü Kuzey Irak'ta dört işadamının Türkiye'den 127 işadamına pazarladığı ve bu bilgilerin Birleşmiş Milletler'e iletildiği ileri sürüldü. Ancak Türkiye'nin buna karşı “tavır” aldığını duyan olmadı.

Hatay ve Gaziantep'deki kaçakçılık bir yana bırakılırsa hiç kimse Türkiye'nin IŞİD'den doğrudan petrol aldığını söylemiyor.

Söylenen şu, IŞİD petrolü Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerinden pazarlandı. Varili 70 ile 100 dolar arasında değişen fiyatlar ucuz IŞİD petrolünden akıl almaz bir kar ortaya çıkardı.

Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi bu yüzden geçen ay aralarında KYP ve KDP üyelerinin de bulunduğu yirmi civarında kişiyi “IŞİD petrolünü pazarlamakla” suçlayarak gözaltına aldı.

Peki bu arkadaşlar petrolü kime satıyordu?

Putin'in petrol üzerinde bu kadar durmasının IŞİD petrolü yüzünden “pazar kaybetmesine” bağlayan yorumlar var.

Bu yorumlar da IŞİD petrolünün en azından Rus petrolüyle rekabet edecek kadar “pazara girdiğini” kabul etmiyor mu?

İstihbaratçılar, TIR'lar, insani yardım konvoyları ve silahlar...

Ödemeler Dengesi bilançosunda gözüken kaynağı belirsiz 13 milyar dolar içinde petrol ticaretinin de payı var mı?

Türkiye'nin başını kuma gömmek yerine, ne yaptığını sorgulaması gerekmiyor mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar