İş dünyası başını kumdan çıkarmalı

Seçimin sonuçlanmasının hemen ardından iş dünyası örgütleri art arda yazılı açıklamalar yaptı. Demokrasiden, sandıktan, halkın tercihine saygıdan dem vuran bu açıklamaların hepsi “Artık ekonomiye odaklanalım, reformları hayata geçirelim” çağrısıyla bitiyordu. Haklılar elbette ama acaba bu söylediklerine kendileri de inanıyor mu? Arşivden çıkarıp sadece tarihini değiştirdikleri bu açıklamayı kaç kez yaptıklarını düşünüyorlar mı? Sürekli reform diyorlar ama 2008 yılından bu yana reform adı altında ne yapıldığı ortada, dostlar alışverişte görsün tadında birkaç teşviğin dışında birşey yok!

Tek aykırı açıklama dün TÜSİAD’dan geldi. TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, “Seçim güvenliği, işleyen bir demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur. Türkiye’nin bu alanda son dönemde sahip olduğu karnenin değişmemesi gerekiyordu. 1946’dan bu yana kimsenin Türkiye’yi eleştirmesi söz konusu değildi. YSK’ya veya buna benzer kurumlara itirazlar olabilirdi. Ama bu konuda karnemiz son derece iyiydi, tarihimizin en önemli seçimlerinden birinin zedelenmesi maalesef üzücü oldu. Üzerinde oluşan şüphe, seçim sonuçlarından bile önemli olacak. Maalesef böyle bir mirasa sahip olduk” dedi.

Bilecik, başka hiçbir iş dünyası örgütünün gündeminde olmayan başka bir konuya da işaret etti. Yargı erkinin bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda düzenlemelerin acilen devreye alınması gerektiğini belirten Bilecik, “Adil yargılama ve ifade özgürlüğü başta olmak üzere pek çok hak genişletilmeli. İnternet ve bilgiye erişim hakkının zedeleniyor olması, bizim gibi gelişmekte olan bir ülke hak etmiyor” uyarısında da bulundu.

Borç verdiğimiz IMF de bizi eleştiriyor!

“IMF’den borç alıyorduk, borcumuzu kapattık artık borç veriyoruz” sözü son yıllarda seçim meydanlarında yankılanıyor. İşte o borç verdiğimiz IMF, referandumun hemen ardından yayınladığı Dünya Ekonomi Görünümü raporunda Türkiye’ye ciddi uyarılarda bulunuyor. Kasım 2016’da yüzde 3 olarak açıkladığı, Şubat 2107’de ise 2,9’a düşürdüğü Türkiye’nin bü- yüme oranını bu kez yüzde 2.5’e çekmiş. Raporda dikkat çeken bir başka uyarı da şu: “Gelişen ve yükselen Avrupa ekonomilerinde ekonomik görünüm görece elverişli; Türkiye haricinde.” IMF analistleri, 2.5’lik büyümenin de ancak ihracat ve mali teşviklerle olacağı notu da düşmüş.

Ülkenin referandumla “ikiye bölündüğünün” net olarak ortaya çıktığı, seçime dönük şaibelerin giderilemediği bir ortamda büyümenin temel direğini oluşturan hanehalkı tüketimi nasıl artırı- lacak? Yerli ve yabancı sermaye, yatırıma nasıl ikna edilecek sorularına yanıt vermek gittikçe güçleşiyor.

İş dünyası artık daha fazla ihale alacağım, Maliye ile başım derde girmesin diyerek kafasını soktuğu kumdan çıkarmalı. Ülkede adalete olan güven diplere düşmüşken, ifade özgürlüğü askıya alınmış, OHAL ile yönetiliyorken, işsizlik, borçlar ve enflasyon artıyorken sadece kendini düşünüp hamasi nutuklar atmaktan vazgeçmeli. İnsanların mutlu olmadığı, kendini güvende hissetmediği bir yerde üretimin de tüketimin de olmayacağını anlamaları gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar